İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5308 %0.07
49,5967 %0
5.768,79 % 0,27
91.837,82 %-1.655
Ara

Bugünün Karanlığı Üzerine

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bugünün Karanlığı Üzerine

Haziran ayına giriyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlar ve tutuklamalar tüm hızıyla devam ediyor. Mehmet Şimşek’in göreve gelmesiyle başlanan kemer sıkma politikaları, ülkenin öngörülemez siyasi atmosferi nedeniyle istenilen randımanda ilerleyemiyor. Dış politikada ise emperyalist güçlerin güdümünden çıkamıyor, denediğimiz yeni açılımların çok büyük bir kısmından sonuç alamıyoruz. Genele bakarsak ülkemizin imajı hiç olmadığı kadar kötü, siyasal sistemimiz hiç olmadığı kadar kör, gencimiz hiç olmadığı kadar endişeli.

Çevremdeki çoğu insan Türkiye’nin geleceğine dair olumlu herhangi bir hayale sahip değil. Yönetici elit, toplumdan ve halktan tamamen koparak kısa vadeli siyasi çıkarlarını maksimize etmeye yönelik adımlar atarken toplum; şaşkın ve endişeli bir ahvalle gelecekte yaşanacakları bekliyor.

Biraz karanlık bir açılış yaptım, farkındayım. Ancak inanın, mevcut siyasi konjonktürden olumlu herhangi bir unsur yakalamak oldukça zor. Halk desteğini kaybetmiş iktidar bloğunun bütün kurumsal gücüyle, oluşturduğu çarpık sisteme yeni ortaklar bularak tekrardan güçlenmeye çalışmasını açıkçası korkuyla takip ediyorum. Zira zor bela oluşturduğumuz siyasi teamüllerimizin hiçbir manaya sahip olmadığı bu ortamdan nasıl bir sonucun çıkacağını öngöremiyoruz. Demokratikleşme serüvenimizde elbette bugüne benzetilebileceğimiz farklı dönemleri tecrübe ettik. Lakin bugün oluşan siyasal sistemi bir bütün olarak ele alırsak, kendi yakın tarihimiz içerisinde benzeri olmayan bir deneyimi yaşıyoruz.

Gündelik siyasette bu sıralar sıklıkla tartışılan üç husus var; İBB’ye gerçekleştirilen operasyon, yeni barış süreci ve anayasa tartışmaları. Bu üç husus, ülkenin gelecek dört senesini meşgul edebilecek yoğun ve hayati içeriklere sahip. Üçü de bir köşe yazısında ele alınamayacak kadar derin araştırmalara ve analizlere muhtaç. Ancak gelelim görelim ki, Türkiye’de bir şeyleri özgürce ve detaylıca tartışabileceğimiz zemini uzun süre önce terk ettik. Çatışmacı siyasal konjonktürdeki gündelik olaylara değinmeden bu süreçleri değerlendiremiyoruz. Çünkü bugün ülkede, bu üç hassas konudan daha önemli bir kriz var; rejim krizi.

Açıkçası muhalefetin, mevcut rejimle iyi niyetli ve hakkaniyetli bir anayasa pazarlığı yapabileceğini düşünmüyorum. Hayatın olağan şartları altında gerçekleşecek sonraki seçimi kaybedeceğinin bilincinde olan saray hükümeti, ülkeyi bürokrat kökenli bir siyasal elitle kapalı bir otoriter rejime sürüklüyor. Dün iktidara gelirken diline pelesenk ettiği değerlere savaş açmış saray hükümetinin, mevcut şartlar altında ülkeyi geleceğe taşıyabilecek bir kapasiteye sahip olmadığını düşünüyorum. Yirmi iki yıldır iktidarda bulunan 72 yaşındaki Erdoğan ile yirmi yedi yıldır partisinin başında bulunan 77 yaşındaki Bahçeli’nin; Türkiye’ye çatışmadan başka hiçbir şey katamayacağına inanıyorum.

Bugün Türkiye’de yaşananları basitleştirmemek gerekiyor. İktidar bloğu, kendi oluşturduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle seçim kazanamayacak bir noktaya geriledi. Bu mevcut durum içerisinde inşa edilecek yeni anayasa, iktidarın kendisini yaşatma amacıyla, otokratik bir güdüyle oluşturulacaktır. Bu nedenle kurumsal muhalefetin, kendi kurduğu adaletsiz sistemden dahi sonuç elde edemeyecek bir duruma gerilemiş iktidarla masaya oturmaması gerekiyor. Olağanüstü herhangi bir durum yokken, otoriter güdülü liderlerden demokratikleşme beklememek gerekiyor. İyi kötü çoğunluğu elinde tutan toplumsal muhalefetin, iktidarın yaratmaya çalıştığı kaotik iklime girmemesi ve birlik içerisinde kalabilmesi gerekiyor.

Birlik demişken, bugünlerde bazı çevrelerce tartışılan başka bir önemli olay var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2023 Kurultayı hakkında görülen mutlak butlan davası.

Açık konuşacağım. CHP’nin mevcut yönetimi henüz bir buçuk ay önce aynı delegelerle güven tazelemiş ve genel başkanın parti meclisi listesi firesiz seçilmişken; muhalefet içerisinde bu davayı gündemde tutarak tartışan odakların kötü niyetli olduğunu düşünüyorum.

2023 seçimlerinde kurucusu olduğum Biz Topluluğu vasıtasıyla arkadaşlarımızla beraber kendisine mesafeli muhalif genç seçmenler hakkında raporlar hazırladığımız ve sosyal medya çalışmalarında bulunduğumuz CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve kendi yakın çevresinin bu süreçteki tavrından ötürü hayal kırıklığı yaşıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsına duyduğum saygıyı hala daha muhafaza etmekle beraber, bu kritik süreçte ismi üzerinden iktidar medyasının partinin kurumsal kimliğinin tartıştırılmasına izin vermesi, kendine yakın isimlerin iktidar medyasına spekülatif demeçlerde bulunması ve davadan çıkacak olası bir mutlak butlan kararına nasıl karşılık vereceğine dair hiçbir açıklamada bulunmamasını endişe verici buluyorum. Ayrıca 30 Haziran’daki davadan çıkacak olası bir mutlak butlan kararı sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal yapısının tekrardan başına geçme ihtimali; genel merkezin dışarısında kalmış az sayıdaki siyasi elit dışında kimsenin kabul edebileceğini sanmıyorum.

Bütün bunlara ek olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun örgütten sorumlu genel başkan yardımcılığını kendi uhdesine alarak kurultay sürecini yönettiğini hatırlatıyor ve ikinci tura gidilirken Özgür Çelik’in ismi kullanılarak yapılan korsan bildirinin unutulmadığını belirtmek istiyorum. Hukukun bu kadar araçsallaştırıldığı bir ortamda, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu davaya sessiz kalması ve yakın çevresinden görülen isimlerin kendisi adına konuşurmuş gibi spekülatif demeçlerde bulunmasının muhalif seçmenler tarafından hoş karşılanmadığının altını çiziyorum. Bütün devlet mekanizmasını tekeline almış iktidar bloğuna karşı muhalefet bloğu, bütün unsurlarıyla beraber hareket edebilmeli. Eğer edemiyorsa da en azından çatışmalarını belirli sınırları aşmadan yapabilmeli.

30 Haziran’da sonuçlanacak davada Cumhuriyet Halk Partisi içerisine yapılacak tasarı girişimine verilecek yanlış tepki, 19 Mart’tan bugüne muhalefetin yürütmüş olduğu bütün girişimleri çöpe atacağı gibi, toplumsal muhalefetle kurumsal muhalefetin son dönemdeki kısmi uzlaşısının ipini tamamen koparacaktır. Olası bir mutlak butlan kararının toplumsal muhalefetin yükseliş trendini, iktidarın umduğu kadar etkilenmeyeceğini öngörsem de parti içerisinde olacak olası bir çatışmanın kısa vadede Cumhuriyet Halk Partisi’ni ve toplumsal muhalefeti kaosa sürüklemesinin geri dönüşü olmayan kayıplara neden olacağı ihtimalinden endişeliyim. Bu noktada, çok geç olmadan tarafları iletişime geçerek ortak bir kriz planı hazırlamaya davet ediyorum.

Muhalefet bloğu içerisinde yaşanan başka bir tartışmaya geçecek olursam eğer, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yarattığı %50+1’i geçmek için yarışan iki kutuplu siyasal sistem içerisinde, tam anlamıyla üçüncü bir yolun inşa edilebileceğini düşünmüyorum. Son zamanlardaki “barış” denemesiyle beraber, DEM Parti’nin muhalefete ve iktidara karşı daha mesafeli bir pozisyon alarak kendisine üçüncü bir cephe oluşturabileceğini düşünsem de seçim sistemi nedeniyle partiler; son kertede iktidar ve muhalefet bloklarından birine yönelmeye mecbur kalacak.

Bu noktada iktidar bloğunun -eğer hala daha seçilme derdi bulunuyorsa- ana stratejisi DEM Parti’yi muhalefetten uzaklaştırarak, Doğu’daki Kürt seçmenin ikinci turu boykot etmesini sağlamak olacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin şu andaki ihtiyatlı tavrını makul bulsam da bu olasılığa yönelik olarak farklı stratejilerin önceden planlaması doğru olacaktır.

2023’teki tecrübeden yola çıkarak, muhalefet bloğunun amiral gemisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin küçük partileri kendisine “zorla” razı etmeye çalışmaması gerektiğini eklemem gerekiyor. Halihazırda mevcut bulunan sistemin partileri ittifak kurmaya mecbur bıraktığı ortadayken, birinci parti konumunda bulunan CHP’nin diğer partilerle girişeceği olası ittifakları daha makul ve adil bir düzlemde temellendirmesi gerekiyor.

Düşüncelerimi toplarken ifade etmem gerekiyor, bugünkü bütün karanlıklara rağmen ben Türkiye’nin geleceğinden umutluyum. Bugünün çatışmacı ikliminin bizi yeniye götürecek engebeli bir patika olduğunu umuyorum. Ancak, yeniyi inşa etmekle görevli olan muhalefetin, hala daha “alternatif” bir rejim önerisini ortaya koymaktan uzak olduğunu ve mevcut rejimin yalnızca hamasi bir anti-erdoğanizm anlatısıyla değiştirilemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü bugün yaşananları otokratik güdülere sahip bir liderin hayatta kalma çabalarından ibaret olarak okumamalıyız. Türkiye bugün, gelecekteki rejimi için tartışıyor ve çatışıyor. Bu çatışmaları da daha iyi bir yeniyi önermeden sonuca ulaşamaz.

Yazıma noktayı koyarken tekrardan belirtmek istiyorum; Türkiye’nin geleceğindeki ışığa tüm kalbimle inanıyor ama önümüzdeki iki senenin karanlığını küçümseyemiyorum.

Ve asla unutmayalım; kurtuluş yok tek başına, yumruktan ve zincirden, ya hep beraber ya da hiçbirimiz. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *