Topyekun barışa son veren barış
David Fromkin Amerikalı bir tarihçi. “Topyekun Barışa Son Veren Barış-Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü ve Modern Ortadoğu’nun Oluşumu” (A Peace to End All Peace- The Fall of the Ottoman Empire and the Creation of the Modern Middle East) başlıklı kitabıyla 1989 yılında Pulitzer Ödülü’nü kazandı. Kitapta Osmanlı’nın son dönemi, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında 1920’de bir dizi antlaşmayla savaşa son verilmesi anlatılıyor. Fromkin’e göre Birinci Dünya Savaşı’nı sonlandıran barış, aslında barış değildi; İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinin yol taşlarını döşeyen bir çalışmaydı. ABD’nin eski Dışişleri Bakan Yardımcılarından Büyükelçi Richard Holbrooke kitapla ilgili olarak şunları yazmıştı:
“Ortadoğu’nun tarihini iyi bilmeyen siyasetçi bölgeyi hiç bir zaman anlayamaz. Bölgeyle ilgili yazılan yüzlerce kitap içinde Fromkin’inki birinci sırayı alır.”
Kitabın beşinci sayfasında şöyle bir yazı var: “’Paris’te savaşı bitirmek için savaşanlar barışa son veren barışı oluşturmakta pek mahir görünüyorlar.’ Bu sözler, Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren antlaşmaları yorumlayan Filistin cephesinde İngiliz Mareşal Henry Allenby komutası altında savaşan Archibald Wavell’e ait. Kendisi daha sonra Feldmareşal rütbesiyle Earl Wavell unvanını aldı.”
Arka sayfasındaki tanıtım yazısında da şöyle bir ifade kullanılıyor:
“Bugünkü Ortadoğu, Müttefikler’in Birinci Dünya Savaşı sırası ve sonrasında aldıkları kararlara göre oluşturuldu. Kitap, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı açılan felaket dolu Doğu Cephesi’ndeki çarpışmalar sonucunda, Amerikalılar ve Avupalılar tarafından bürokrasi, hile ve desiseyle (subterfuge) bugün Ortadoğu dediğimiz devletleri nasıl yarattıklarını anlatıyor. “

Demek ki neymiş? Ortadoğu dediğimiz eski Osmanlı bölgesinde ortaya çıkan irili ufaklı devletler büyük güçlerin hilesi ve desisesiyle kurulmuş.
Ben PKK’nın kendi kendisini lağvetmesini, silah bırakmasını sevinç çığlıklarıyla karşılayanlara bakıyorum ve hayretlere düşüyorum. Adına “lağvetme ve silah bırakma bildirisi” denilen metni kaleme alanlar oturup bir düşünsün, sözünü ettiğim, “Topyekun Barışa Son Veren Barış” kitabını okusun, derim. Büyük güçlerle iş tutmak sonunda hayır getirmiyor.
Ben mi yanlış biliyorum? PKK lideri Abdullah Öcalan 1999’da Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği’nde CIA’ın yardımıyla yakalatılıp Türkiye’ye getirildiğinde PKK bitmemiş miydi? Daha sonra PKK’nın hortladığı idda edilmiş, Kasım 2015Te Hendek Olayları çıkmış, bunlar da bastırılmıştı. PKK’lı oldukları söylenen elemanların bir kısmının Suriye’de, bugün Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak adlandırılan YPG/PYD’ye katıldıkları, bir kısmının da Irak Kürdistan’ına gittikleri haberleri yer almıştı. Hatta eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Türkiye’de 35 kadar PKK elemanı kaldığını, bunların ayakkabı numaralarına kadar bildiklerini söylemişti. İsmi var cismi yok bir PKK bugün nasıl oluyor da kendi kendisini lağvediyor? Olmayan bir örgütün kendini lağvetmesi... Birisi bunu bana izah edebilir mi?
Kendini lağvetme ve silah bırakma kararı bildirisini okuyorum. Adamlar ve kadınlar Türkiye’ye Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası öncesine dönüş isteklerini dayatmak istiyorlar. Anladık. Her zaman Kürtler’in 1924 Anayasası’yla sorunları var. Kürdistan mebuslarının Ankara’da ilk kurulan mecliste temsil edildiği 1921 Anayasası ( de jure olarak anayasa değil çünkü o sırada Osmanlı İmparatorluğu daha hayatta. 1921 toplumsal mutabakatı demek daha doğru olur) yıllarına dönmek istediklerini biliyoruz. Ama o günlerin üstünden 104 yıl geçti. Osmanlı İmparatorluğu ortadan kalktı. Bugün Türkiye’nin temelini oluşturan, sadece Türkiye’nin değil, pek çok ülkenin taraf olduğu 24 Temmuz 1923 tarihli bir Lozan Antlaşması var. Bunu mu lağvettirmek istiyorsunuz? Biraz akıl ve sağduyu yahu.
Sizlere çok ilginç bir anımı anlatmak istiyorum. Birinci ağızdan, olayı birebir yaşamış Yunan bir diplomat dostumdan dinlemiştim. Kendisi 2023 yılında vefat ettiği için ismini açıklamamda sakınca yok. Büyükelçi Costas Zepos.
Yıl 1991. Yer, New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) merkezi. O dönem Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı, daha sonra Maliye Bakanı ve Başbakanlığı’nı da yapmış olan Antonis Samaras. Dostum Costas Zepos ise ülkesinin BM nezdindeki daimi temsilcisi. Bir Cuma günü öğleden sonra Büyükelçi Zepos eşiyle birlikte hafta sonu tatili için New York dışına gitmeye hazırlanıyor. Tam odasının kapısından çıkacakken eline Atina’dan, Dışişleri Bakanı Samaras imzalı bir kripto ulaşıyor. Kriptoda aynen şu cümleler yazılı:
“Türkiye son günlerde gene kıta sahanlığı ve hava sahası sorunlarını gündeme getirmek için yeni manevralar peşinde. Artık Lozan Antlaşması’nı BM’de tartışmaya açmamızın zamanı geldi. Gerekli çalışmaları yapınız.”
Büyükelçi Zepos bunları okuyunca neye uğradığını şaşırıyor. Ardından hemen Atina’ya bir kripto gönderiyor. Mealen şöyle:
“Lozan’ı BM’de tartışmaya açmak ülkemiz için intihar anlamına gelir. Türkiye çok sert tepki gösterecek, hatta bu manevramızı ‘casus belli’ (savaş nedeni) olarak ilan edecektir. Vaz geçmenizi tavsiye ederim.”
Ancak Samaras ısrarlıdır. Dediğinin mutlaka yapılmasını ister. Aradan bir kaç saat geçmiş, Büyükelçi Zepos kararını vermiştir. Atina’ya gönderdiği son kriptoda Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’ndaki bütün görevlerinden istifa ettiğini ve emekliye ayrılmak istediğini yazar.Samaras bunu okuyunca şaşkına döner. Zepos’u ikna etmeye çalışır ama nafile. Büyükelçi’nin kararı karardır. Daha yaş haddi dolmadığı halde Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’ndaki o çok sevdiği görevine veda eder; büyük bir iç rahatlığıyla da eşini alıp tatile çıkar. Değerli ve gerçek dostum Büyükelçi Costas Zepos’u bu yazıda anmak istedim.
Ya, işte böyle... Yıllarca itiştiğimiz, 1987 ve 1996’da savaşın eşiğine geldiğimiz Yunanistan’da sorumluluk sahibi ne diplomatlar olduğunu okudunuz. Bizde ve başka ülkelerde de sorumluluk sahibi diplomatlar ve siyasetçiler sayesinde Lozan Antlaşması 101 yıldır ayakta ve dokunulmazlığını sürdürüyor. Antlaşma’ya ya da bizdeki orijinal adıyla Lozan Sulh Muahedenamesi’ne taraf olan devletlere bakalım:
Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp,Hırvat ve Sloven Krallığı, Türkiye.
Sırp, Hırvat ve Sloven krallığının bugün mirasçıları var. Bunu da aklınızda tutun. O dönem müzakerelere gözlemci sıfatıyla katılan ABD Lozan Antlaşması’nı hiç bir zaman tanımadı. ABD tanımadı diye, Türkiye’nin temelini oluşturan, tarih boyunca dokunulmamış tek uluslararası antlaşmaya son vermek isteyenler iki kere düşünsün derim. Yazıyı Richard Holbrooke’un sözleriyle bitirelim:
“Ortadoğu’nun tarihini bilmeyen siyasetçi bölgeyi hiç bir zaman anlayamaz.”
Eh, okumayı bilirseniz öğrenirsiniz, kardeşim!