118 kadın vekil, neden o koltuklardasınız hala ?
Bu hafta kalemim “iklim” yada “sürdürülebilirlik” yazamadı. Antakya’da yerel bir söylem vardır ; “çalkalandık”. Hep birlikte, toplumca alt üst olduk manasında. Bir yanda TBMM çatısı altında genç kızlarımıza yönelik, aşçılarla ilgili cinsel saldırı ve taciz, diğer yanda basın sektörünün en popüler kanallarından birinde kadınlara uygulanan cinsel saldırı iddiaları. Kısaca uçkurunu kontrol edemeyen edepsiz erkekler nedeni ile bu hafta kalemimden başka kelimeler döküldü.
2004 yılında eşim nedeni ile Antakya’ya yerleştiğimde 12 yıldır çalıştığım TV sektöründen de ayrılmış oldum. Gazetecilik hayatım Antakya Gazetesi’nin Youtube kanalında devam ederken 6 Şubat depremi ile her şey değişti. 18 yıl önce planlı programlı gittiğim Antakya’dan apar topar döndüm Ankara’ya. Her şey gibi iş hayatım da alt üst olmuştu. Elimde kalan tek şey buradaki köşemdi. Ve uzunca bir süre deprem yaralarını birlikte sardık Muhalif ile.
Ne yapabilirdim? TV sektörüne dönmek mümkün müydü? Elbette bıraktığım yerden başlamak mümkün değil ama bu yıllar içinde edindiğim “İklim Gazeteciliği” unvanım ile olabilir gibi gözüküyordu. Ayrıca bu olasılığı artıran en büyük etken de birlikte muhabirlik yaptığım arkadaşlarımın çoğu TV lerin Ankara temsilcileri olmuştu. CNN, FOX, TGRT, NTV.. Hepsi ile görüştüm. Hiç biri olur demedi. Bir daha da aramadılar. HABERTÜRK’ü deneyelim dedi sanatçı kardeşimin yapımcı bir arkadaşı. “Kenan Tekdal’ı tanırım beni kırmaz” dedi. Sevindim. Hayri Bey bir güzel kırıldı. Bu olayı anlattığım aile dostumuzun kızı “Ciner’lerin kızı yakın dostum. Beni kırmazlar” dedi. Yine bir kırılma oldu ki ben yine görüşme için randevu bile alamadım. Halen milletvekili olan, eşimin yakın dostlarından -eşim de 2 dönem Hatay ANAP vekilliği yaptı -- bir arkadaşımız durumu öğrenince, “ben hallederim. Geçen gün ziyaretime geldi Kenan Tekdal. Beni kırmaz” dedi. “Bu kez kesin randevuyu aldık.” dedim maalesef milletvekili dostumuz da kırıldı.
Şimdi anlıyorum araya onca hatırlı insan girdiği halde neden bir görüşme randevusu bile alamadığımı. Yaşanan bu son olaylar ortaya koyuyor ki basın sektörü benim bıraktığım yerde kalmamış. İşler benim zamanımdaki gibi olmuyormuş artık. Kanal D’ye transferimde o dönem kanalın Genel Yayın Yönetmeni olan Uğur Dündar ile görüşmeme, parlamentoda birlikte çalıştığım Kanal D muhabiri arkadaşım Emin Varol ön ayak olmuştu örneğin. NTV’nin muhabiriydim ve Emin gelip “Yasemin Uğur abi seni NTV de izlemiş görüşmek istiyor” dedi. Atladım gittim İstanbul’a yarım saatlik gayet seviyeli bir görüşmeden sonra görev tanımım ve maaşımı belirleyip ayrıldım odasından. Bir daha da yüz yüze gelmedik Uğur Bey ile. Keza NTV, ATV, STAR görüşmelerimde de benzerlikler vardır. Temsilcilerimiz de kaliteliydi bizim. Mehmet Akarca, Murat Yetkin, Baki Şehirlioğlu, Ardan Zentürk. Her biri ile çalışmak onur vericiydi. Bizim dönemde de duymuştuk bazı taciz olayları İstanbul piyasasında ama taciz edilenler değil taciz eden atıldı sektör dışına. Bir daha da hiçbir yerde iş bulamadı basın sektöründe söz konusu şahıs.
Uzun yıllar parlamento muhabirliği yaptığım TBMM ise Ankara gazetecilerinin kariyerlerinde geldiği en son duraktır. Türkiye’nin en prestijli gazetecilik yapılacak kurumudur TBMM. Neden? Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet’in kalbi; egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun somutlaştığı, yasaların yapıldığı, devletin vicdanı ve aklı olması beklenen en seçkin kurumdur. Pek çok insan için orada memur, danışman, temizlik görevlisi, restoranda garson…. olarak çalışmak bir onur, “kapağı bir atalım” denilen bir hayalin karşılığı, güvenin ve saygınlığın sembolüdür. Çıkardığı kanunlarla toplumu koruması, adaleti tesis etmesi gereken, herkes için en güvenilir yer olması beklenen böyle bir kurumda bir taciz ve cinsel saldırı iddialarının olması kabul edilemez.. Daha da acı olan, tacize uğradığı iddia edilen bu gençlerin; ulaşmaları son derece kolay olan vekillere rağmen kendilerini yeterince güvende hissetmeyip yardım isteyememeleridir. Bu kız çocuklarımızın dertlerini erkek vekillere anlatması hiç kolay olmayabilir ama mecliste birbirinden farklı görüşte tam 118 kadın vekil var. Birinize dahi gelemediyse bu çocuklar derdini size anlatmaya, boşa oturuyorsunuz o koltuklarda. Bu durum, meselenin yalnızca bir olay değil, güven duygusunun nerede ve nasıl kaybolduğuna dair çok daha derin bir sorun olduğunu gösteriyor.
Bu kızlar hepimizin çocukları. Yaşadıkları, yalnızca onların ya da ailelerinin meselesi değil; toplum olarak her birimizin sorumluluğu. Bugün başkalarının çocukları için sessiz kalınan bir ortam, yarın kendi çocuklarımız bir işe girdiğinde, bir kuruma adım attığında içimizi kemirecek o tanıdık endişeye dönüşür. “Acaba güvende mi, sesini çıkarabilir mi, başına bir şey gelse kime güvenir?” soruları işte tam da buradan doğar. Üstelik bu tabloya, Türkiye’nin en prestijli kanallarından birinde kadınlara yönelik taciz iddialarının eklenmiş olması, meselenin münferit değil yapısal olduğunu gösteriyor. Medya gibi görünür, denetlenebilir olması gereken alanlarda dahi bu tür olayların yaşanması kabul edilemez. Genç kadınların çalıştıkları her yerde korunacaklarını ve yalnız olmadıklarını hissetmeleri gerekir; bu güven duygusu yoksa, hepimiz eksik kalırız.
Bu arada iş bulabildim Ankara’da. Hem de TV sektöründe. Depremden sonra hayata yeniden tutunmaya çalıştığım zamanlarda Cadde TV can suyu oldu bana. İşte o dönem yanımda olan Rahmi Aygün, İsmail Dükel ve Aslı Şafak, yeniden ve her zaman çok teşekkürler… Yani bu sektörde hala “insan” lar var.