Kalkınmadan büyümek
Kalkınma planları ekonomi, sağlık, eğitim, ulaşım, sosyal güvenlik, adalet, vb. alanlarda kamuda uygulanacak siyaseti, yatırımları belirleyen plandır. İlk kalkınma planımız 1963-1967 yılarını içeren dönem için yapıldı ve bugün 12’ncisi halen uygulamadadır. Kapatılana kadar Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) son derece liyakatlı uzman ve bürokratları ile bu planlamanın baş aktörü olmuştur.
Kamu, kurum kuruluşları aracılığı ile başta enflasyon, işsizlik, büyüme olmak üzere birçok alanda verileri toplar, değerlendirir ve kamuoyuna açıklar. Bu bağlamda kamu tarafından açıklanan tüm manşet rakamların asıl söylemek istediğini detayında aramak gerekir.
Özellikle son yirmi yıldır ülkeyi yönetenlerin sıkça ön plana taşıdıkları büyüme rakamlarının biraz üzerinde durmak, detayına bakmak ve farklı açılardan değerlendirmek gerekmekte.
Büyüme ve kalkınma kavramları çoğu zaman birbirine karıştırılmakta. Büyüme bir ekonomik gösterge olarak çok önemlidir ve yüksek olması herkes tarafından istenir. Fakat sağlıklı yarınlarımız için yüksek seyreden büyümeden daha çok hangi sektörlerin öncülüğünde büyüdüğümüz önemlidir. Sadece büyümenin hedeflendiği, kalkınmaya dönüşmeyen, yapay olarak büyüyen bir ekonominin ise ülkenin yarınları için hayırlı olmayacağı muhakkaktır.
Türkiye uzun yıllardır inşaat ve hizmet sektörleri ağırlıklı olarak büyürken sanayi, teknoloji ve tarım başta olmak üzere uzun vadeli ve kalıcı büyümenin vazgeçilmez ayağını oluşturan sektörlerinin büyümeye katkısı her geçen gün biraz daha azalmaktadır. Ülkemiz bu sağlıksız, dışa bağımlı ve kırılgan büyümenin sıkıntılarını bugünden yarına taşıyarak yoluna devam etmektedir. İnşaat ve hizmet sektörleri yerel, bölgesel ve küresel kaos dönemlerinde en fazla etkilenen sektörlerdir. Etkileri büyük ölçüde ve çoğunlukla kontrolümüz dışındadır.
Bir finans krizi söz konusu olduğunda inşaat sektörünün, salgın hastalık, savaş ve terörün gündemde olduğu dönemlerde turizm ve yeme içme ve ulaştırma sektörlerinin bir anda nasıl çöktüğünü defalarca yaşadık.
Sağlıksız büyümenin bir diğer sorunlu boyutu ise büyüme ile kalkınma arasındaki bağın zayıflamış olmasıdır.
Yani bizi eğitim, sağlık, adalet, düşünce ve ifade özgürlüğü, gelir dağılımı ve bölgeler arası eşitlik alanlarında uluslararası standartlara götürmeyen, sanayiden, teknoloji ve tarımdan daha çok inşaat ve hizmet sektörüne kaymış bir büyüme ile ne kadar yüksek rakamlar açıklansa da kalkınma hedefine varmamız mümkün değildir.
Sonuç olarak zaten kendi içinde zaten dengesiz ve sorunlu büyüme rakamları ile sağlıklı büyüyemediğimiz gibi, bu büyümeyi kalkınmak olarak görüp bu yolda devam etmemiz yarınlarımız için kayıp olacaktır.