Alevileri anlayamamak
23 yıllık AKP iktidarı süresince belli kavramların tekrarlanması artık sıradan bir durum haline geldi.
Ekonomi yönetiminin orta vadeli program, yeni ekonomi programı gibi önümüzdeki dönemlere ilişkin bazı hedef ve uygulamalarını içeren açıklamalarını sıkça duyuyoruz, görüyoruz. Bu programların ortak noktası gerçekleşmesi mümkün görünmeyen hedefler içermesi ve doğal olarak hedeflenen seviyelerden çok uzak olarak gerçekleşmeleri olmuştur. Hem de çok uzak.
Düşük gelir grubuna sosyal konut ve kredi, aile yılında ailelere, emekliler yılında emeklilere olanaklar, gençlere, kadınlara, çocuklara diye başlayan ve gerçek hayatta bir türlü karşılık bulmayan, saymakla bitmeyen slogan projeler.
Bir de süreçlerimiz oldu sık sık. Çözüm süreci, terörsüz Türkiye süreci gibi. Bunlarda yine altı boş, sonuçsuz kalan slogan projeler olarak yerini aldılar, alacaklar.
AKP iktidarları ile özdeşleşen bir diğer bu kavram da “açılım”. Ben sayamadım kaç kere, kaç yere açıldığımızı. Birkaç kere “roman açılımı”, birkaç kere “alevi açılımı” ve daha kim bilir hatırlayamadığımız kaç açılım. Elbette tahmin edebileceğiniz gibi bu açılımların da ortak noktası hiç birinin bir sonuca varmaması, lafta ve rafta kalması.
Peki, hangi alanda olursa olsun bu kadar çok program, süreç, açılım vs. girişiminin tamamının hedeflenenden çok uzak ve sonuçsuz kalmasının nedeni nedir?
Cevap gerçekten çok basit. Ekonomik, sosyal veya kültürel hangi alanda olursa olsun çözüm yapısal dönüşümle mümkündür. Amaç günü kurtarmak, seçimleri atlatmak gibi geçici ve göstermelik çözüm arayışları olunca eylem çözümden daha çok kaos üretiyor.
Alevileri anlayamamak
İktidar, yüzde 10’undan daha azının oyunu alabildiği alevilerden daha fazla oy alabilmek amacı ile 23 yıl içerisinde birkaç kere alevi açılımı, alevi çalıştayı adı altında alevilere “sempatik” görünme çabası içinde oldu.
Niyet, toplumsal bir sorunu çözmek değil de, oy oranını arttırmak olunca, bu süreçlerde sayısı milyonları bulan bir kitlenin içinden sadece çıkarının peşinden koşan birkaç sivil toplum örgütünü, birkaç sözde kanaat önderini, müzisyeni, siyasetçiyi, gazeteciyi, akademisyeni bulup yanınızda bulundurmak ve vitrin oluşturmak hele kuvvetli bir iktidar için çokta zor olmasa gerek. Bu vitrin figürlerinden de de zaten alevilerin sorunlarını dile getirmelerini ve çözüm önerileri üretmelerini beklemek mümkün değildir.
Gerçekten aleviler dinlenmiş olsaydı, devletten talep edilenin, cemevlerinin ibadethane sayılması, diyanette alevilerin temsil edilmesi ve dedelere maaş bağlanması gibi maddi ve çıkar odaklı, alevilerin çoğunluğunda karşılığı olmayan alanlara sıkıştırılamayacağı en baştan anlaşılabilirdi.
Peki, aleviler ne istiyor?
Özetle ifade etmek gerekirse, alevilerin beklentileri, gösterilmeye çalışıldığı gibi maddiyat odaklı olmaktan daha çok, eşitlikçi ve özgürlükçü bir statüdür.
Bu eşitlikçi ve özgürlükçü statü isteği ile devletin herhangi bir din ya da mezhebin sahibi, koruyucusu, destekçisi olarak davranmadan tüm inançlara ve inançsızlara eşit mesafede durarak bir üst akıl görevi üstlenmesi şeklindedir. İktidarla ekonomik ilişki içine girmiş herhangi bir inanç grubunun bağımsız ve tarafsız ve işlevsel olması beklenemez.
Buna paralel bir diğer beklenti tüm din, mezhep ve inanç gruplarının giderlerinin devlet bütçesinden değil, cemaatlerin kendileri tarafından karşılanması ve devlet tarafından denetlenmesidir.
Özetleyecek olursak, belli bir inanç grubuna özel yaklaşımlar çözümden çok sorun üretir. Ayrım gözetmeksizin tüm inanç ve inançsızlara eşit mesafede duran bir anlayış ile yapısal değişim, dönüşüm tek çözümdür.