Trump’ın 126 odalı malikanesi iklim krizi tehdidi altında
Birleşmiş Milletler toplantısı tarihinde şu ana kadar en tirajı komik olaylara sahne oldu bu yıl. Özellikle de Trump’ın siyasette iklim değişikliğini “kandırmaca” olarak nitelendirirken, kendi malikanesini korumak için iklim krizini gerekçe göstermesi akıllara ziyan bir durum. Yani, Trump iklim krizini reddediyor ama malikanesini iklim krizine göre korumaya çalışıyor.
Donald Trump, Birleşmiş Milletler kürsüsünden iklim krizine “dünyanın en büyük kandırmacası” derken aynı Trump, Florida’daki göz bebeği mülkü Mar-a-Lago’yu korumak için resmi evraklarda deniz seviyesinin yükselmesini gerekçe göstererek kıyı koruma izinlerine başvurdu.
Mar-a-Lago. Florida sahilinde, Atlantik’e çok yakın bir konumda yer alan bu malikâne, 1924–1927 yıllarında 126 odalı ve yaklaşık 17 dönüm arazi üzerine inşa edilmiş. Donald Trump, 1985’te Trump Organization aracılığıyla bu tarihi mülkü satın aldı ve zamanla hem rezidans hem kulüp olarak işletmeye başladı. Mar-a-Lago, sadece zenginlik sembolü değil; Trump’ın “gözde mülklerinden” biri olarak siyasi ve sosyal etkinliklerin merkezi oldu. Şimdi bu yapı, iklim değişikliğinin doğrudan tehdidi altında.
Florida, ABD kıyılarında deniz seviyesi yükselmesinden en çok etkilenecek eyaletlerden biri. Güney Florida’da su taşkınları, tropik fırtınalar sırasında kıyı bölgelerini her geçen gün daha çok vuruyor.2006–2016 döneminde güney Florida’da ortalama deniz seviyesi yükselme hızı, yılda yaklaşık 3 mm seviyesinden 9 mm seviyelerine çıktı. Mar-a-Lago’nun bulunduğu bölge bu artıştan doğrudan etkileniyor. 2017 ‘de bu malikane için Florida Çevre Koruma Dairesi’ne yapılan başvurunun gerekçesi, kıyı koruma duvarlarının güçlendirilmesi ve denizden gelen dalga ve yükselme baskısına karşı izin talepleri. Belgelerde açıkça “deniz seviyesinin yükselmesi ve iklim değişikliği kaynaklı riskler” ifadesi yer alıyor. Yani Trump Organization, mülkünü korumak için iklim değişikliğinin yarattığı tehlikeyi resmi evraklarda kabul etmiş oldu.
Bir yandan iklim değişikliğini reddeden bir söylem; diğer yandan iklim değişikliğinin etkileriyle yüzleşme zorunluluğu… Mar-a-Lago’nun konumu, bu ikilemin canlı örneği. Trump siyasette iklim krizini inkâr ediyor; çünkü bu, fosil yakıt lobilerine yaranmanın ve kendi seçmenine “ekonomi önceliğimdir” mesajı vermenin en kolay yolu. Ama kendi çıkarı söz konusu olduğunda, iklim krizini görmezden gelmesi imkânsız. Dalgalar siyaset tanımıyor maalesef.
Trump’ın tavrı, sadece kendi malını korumaya dönük. Küresel krizle mücadele için liderlik sergilemek yerine, “bana dokunmayan kriz” mantığını benimsiyor. İklim değişikliği milyonlarca insanın hayatını, geçimini, geleceğini tehdit ederken; Trump’ın önceliği, Mar-a-Lago’nun çimenleri su basmasın diye duvar yaptırmak.
Bu ikilem, iklim inkârcılığının ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Söylemde inkâr edebilirsiniz, ama pratikte bilimi kabullenmek zorunda kalırsınız. Trump’ın örneği şunu kanıtlıyor: iklim krizini reddetmek aslında inanç değil, çıkar meselesi. Çıkar tehlikeye girdiğinde, inkârın maskesi düşüyor.
Trump, kamuoyunda iklim krizini küçümseyerek kendi iş çevresini ve destekçilerini rahatlatıyor. Ama kendi malikanesi tehdit altına girdiğinde, iklim krizini “resmen” kabul ediyor.
Bu tavır, küresel iklim krizinin en büyük engellerinden birini ortaya koyuyor: güçlü aktörler, sadece kendi mülklerini koruma derdindeyken, sistemik çözümler öteleniyor. Bu, krizi yalnızca kendine dokunduğu ölçüde önemseyen, kolektif bir sorumluluk bilincinden uzak, tamamen bireysel çıkar odaklı bir yaklaşım. Bu uyumsuzluk, iklim inkârcılığının içi boşluğunu en çıplak şekilde gösteriyor. Bilim inkâr edilebilir, ama dalgalar inkâr edilemez.
Trump’ın ikilemi, aslında dünya genelindeki daha geniş bir sorunun küçük bir yansıması: liderler ve iş insanları iklim krizini kamuoyunda küçümseyebilir, ama kriz mülklerine, yatırımlarına, kârlarına dokunduğu anda “bilimsel gerçekleri” kabullenmek zorunda kalırlar. Bu da iklim eyleminin ertelenmesinin ardındaki en çıplak motivasyonlardan biri: çıkar, inançtan güçlüdür.
ABD bugün milyarlarca dolarlık afetlerle boğuşuyor: kasırgalar, yangınlar, sıcak dalgaları. Binlerce insan hayatını kaybediyor. Bilim net bir şekilde iklim krizine işaret ediyor. Ama Trump hâlâ “iklim değişikliği bir kandırmaca” diyebiliyor. Bu sadece cehalet değil, bilinçli bir tercihtir: Gerçekleri inkâr etmek, kârı korumanın en ucuz yolu.
Rakamlara Bakarsak …
ABD’de ortalama yüzey sıcaklığı, 20. yüzyıl başından itibaren her on yılda yaklaşık 0,094 °C artmış durumda. Bu küçük artış, daha sık sıcak hava dalgaları, kuraklıklar ve ekstrem hava olayları anlamına geliyor. 1980’lerde yılda ortalama 9 büyük afet yaşanırken, son beş yılın ortalaması 23 afet oldu. Felaketler arasındaki süre de dramatik şekilde kısaldı: eskiden ortalama 82 gün, şimdi yaklaşık 19 gün kadar.
Isı kaynaklı ölümler de artıyor. 1999 yılında 1.069 kişi sıcak nedeniyle hayatını kaybederken, 2023’te bu sayı 2.325’e yükseldi, yani yaklaşık %117 artış.
Orman yangınları da iklim değişikliğinin somut izlerini taşıyor: 1992–2020 arasında batı ABD’de yanan alanların %33–82’si, insan kaynaklı iklim değişikliğiyle ilişkilendiriliyor. Bu yangınlar aynı zamanda hava kalitesini bozup halk sağlığını tehdit eden duman ve partiküller yayıyor.
Rakamlar ortada: ABD’de iklim değişikliği, canı, ekonomiyi, altyapıyı ve sağlığı etkileyen somut bir kriz haline geldi. Felaketlerin sıklığı artıyor, maliyetler büyüyor, can kayıpları yükseliyor.
Trump’ın BM konuşmasında vurguladığı iklim iddiaları ise bu krizle mücadeleyi zorlaştırabilecek bir söyleme işaret ediyor. Bu yaklaşım, hem Amerikan iç politikasında hem de küresel çapta iklim eylemlerini sulandırabilir. Ve bir ülkenin lideri, üstelik bu ülke dünyanın süper gücü ise, iklim krizini reddeden bir söylem benimsediğinde, sahada da politikalar, yatırımlar ve toplumsal algı tümü bundan etkilenir.
Trump için iş dünyasında önemli olan otellerin doluluk oranı ya da kömür sektörünün kârı olabilir. Ama gezegenin bilançosu bu iş modelini kaldıramıyor. Çünkü iklim krizi, rakamlardan çok daha fazlası: insan hayatı, ekosistemler ve geleceğimiz söz konusu.