
Tek başına kurtuluş hayali

Hemen her toplum farklı ekonomik, sosyal, kültürel ve etnik katmanlardan oluşur. Bu toplumsal katmanlar haklarını gözetmek amacıyla farklı yol ve yöntemlerle çeşitli siyasi partilere angaje olur, siyasal bir taban oluştururlar. Hayal ettikleri dünyayı ve kişisel hedeflerini bu siyasi oluşumlar üzerinden kurgularlar. Doğal olarak bir siyasal taban birden fazla siyasal oluşuma karşılık gelebilir ki genelde de öyle olur.
Örneğin: Türban kullanımının kamusal alanda serbest olmasini isteyen ama asgari ücretle geçinmek zorunda olan birinin tercihini yaparken, kendisini hangi siyasi oluşuma ait hissedeceği sorunsalı.
Fakat bu sağlıklı süreç, çoğu zaman teorik sınırlarını ve siyasetin doğasını da aşarak hem siyasi partileri hem de toplum kesimlerini yozlaşma noktasına taşır. Hak arama, hak teslim etme ilişkisi, sistemi sömüren tarafların karşılıklı orta oyununa dönüşür.
Yöneticilerin popülist, toplum kesimlerinin ise oportünist anlayışları sonuç olarak içten içe çürüyen bir toplumsal yapı oluşturur. Toplumun farklı kesimlerinin bulundukları konum üzerinden kendilerine özel, çıkarcı bir yaklaşımla çözüm arayışları, sorunun asıl kaynağını ve çözümünü işaret etmektedir. Bir türlü dört ayağı üzerine oturtulamamış masa misali, sistem bazen sendelemekte, bazen de devrilmekte. Maalesef farklı toplum kesimleri devrilen masaya bile bu durumdan ben ne kazanabilirim anlayışı ile bakmakta. Toplumun sadece bir kesimi için çözüm üretmek ve toplumun bir kesiminin "ne koparabilirsem" anlayışı üzerine kurulmuş bir sistemin sağlıklı bir yapı üretmesi doğal olarak mümkün değildir.
Büyük resmi göremeyen, ülkenin geleceğini düşünmeyen bu sorunlu anlayışın bizi getirdiği nokta açıkça ortada zaten.
Yargı sistemi beni kayırıyorsa "değmeyin keyfime". Adil olup olmaması önemli değil diye düşünenler, günlük çıkarların peşinde koşanlar... Herkese, her zaman ve eşit adalet söz konusu olmadıkça hiç bir toplumsal kesime huzur yok.
Hapishanede yatan benden değilse, kapatılan benim partim, benim TV kanalım değilse, ihaleleri biz alıyorsak, sistem bizi zenginleştiyorsa, her şey yolunda gidiyor. Alabildiğimiz kadarını alırız. Beslenemeyenler, barınamayanlar, eğitimden yoksun kalanlar, kısacası başkaları bizi ilgilendirmez diyenler...
Herkes doymadıkça, barınmadıkça, temel ihtiyaçlarını karşılamadıkça hiç birimize iyi bir gelecek yok.
Ormanlar yanarken, zeytinlikler tarumar edilirken, sular zehirlenirken hiç birimize aydınlık bir gelecek yok.
Sadece bir inanca, bir etnik gruba demokrasi, eşitlik vaad ederek demokrasimiz gelişmez. Aydınlık yarınlar tüm toplumsal kesimlerle birlikte olur .
Kısacası, siyaset ve onun etrafında kümelenmişlerin orta oyununda sahne alan ne koparsam karcılar, bireysel geleceğinizi bilmem ama ülke için hiç hayırlı şeyler değil bunlar. Gittiğimiz yol hiç iyi bir yol değil. Bu gemi, o limana ya hepimizi götürecek ya da hiçbirimizi.