Sözünde durmayan süpermenler
Söz vermek, süzülen pelerinlerden ağırdır.
Yeni Superman filminin afişine baktığım bir anda aklıma eski bir duygu geldi: Neden biz kadınlar hala “Süpermen” olduğuna inandığımız adamların peşinden hayal kırıklığı toplamaya devam ediyoruz?
Zamanında oldukça etkilendiğim bir adamla yapılan planları hatırladım. Verdiğim sözleri ve yerine getirdiklerimi... Gideceğim yere bazen geç kalmak dışında tabi... Bir filme gidecektik. Basit bir plan, bir söz. Dünyayı kurtarması gerekmiyordu, trafiği durdurması veya gökyüzünde uçması da… Yalnızca verdiği sözü tutması yeterliydi. Fakat o söz, dengeyi tutturamayan erkeklerin çoğunda olduğu gibi günlük telaşın, “iş güç” bahanelerinin ve bitmeyen öncelik listelerinin arasına sıkışıp kayboldu.
Sözler ertelendi. Planlar iptal edildi. Birlikte geçecek zaman hep başka şeylerin gölgesinde kaldı. Kimi zaman işi çıktı, kimi zaman “yetiştirmesi gereken” bir şey vardı. Bir bahane, ardından başka bir bahane… Bazı erkekler, bahaneler yaratmakta hiç zorlanmazlar; asıl zorlandıkları şey, bir sözü basitçe yerine getirmektir.
O kadar çok bahanenin arasından geçtim ki, sonunda bu tanıdık duygunun nereden geldiğini fark ettim: Bu adam, bana çocukluğumdan mirastı. O zamanlar alternatiflerden pek de dert etmediğimi zannettiğim ihmaller... gün yüzünde Süpermen’in pelerininde.
Kendimi, bir adamın tutmadığı sözün kıyısında bulduğumda, artık şaşırmıyorum. Çünkü insan, çocukluğunda nereye dokunulduysa büyüdüğünde de aynı yeri sızlıyor.
Sözü olan ama o sözü bir yere bağlayamayan erkeklerden bahsediyorum sevgili okur.
O yaşlardan aşina olduğum bir erkek modeli: İmkânı var ama yapmıyor. Eksik oldu bunu çoğaltmamız lazım: İmkanları var ama yapmıyor. Zamanı var ama ayırmıyor. Söz veriyor ama söz sadece ağızdan çıkıyor—hayata geçmiyor.
Ve bir noktada anlıyorsunuz ki mesele “vakit yokluğu” değil; mesele öncelik sıralaması. Sanki öncelikler tesadüfen oluşurmuş gibi. İnsan değer verdiği şeylere bir şekilde vakit ayırır, yer açar. Balkon kurar, nefes verir, hayat olur. Bu keyifli balkonda sözünde durmak da aslında bir nezaket değil, bir saygı biçimidir — önce kendimize, sonra karşımızdakine.
Bugün ekonomik olarak güçlü, hayatı stabil, imkânları yerinde pek çok erkeğin ortak bir huyu var: “Ben istersem yaparım.” Oysa gerçek sorumluluk, zaten o isteği gösterebilmekte yatıyor. Çünkü bir söz, imkânların çokluğuyla değil; niyetin berraklığıyla, karakterin sağlamlığıyla ölçülür.
Bazen bir filmin iptal edilmesi, aslında daha büyük bir gerçeğin fragmanıdır. Bir sözün tutulmaması, bize yalnızca o günkü planı değil; karşımızdakinin hayata bakışını ve bize verdiği değerinden mesajlar taşır.
Bugün benim için Superman, sadece bir film değil; söz verip tutmayan erkeklerin bıraktığı gölgenin adı. Süpermen’in pelerini var; ama bizim hayatımıza giren erkeklerin çoğu henüz kendi sözünün ağırlığını taşıyamıyor.
Biz kadınlar, kendi kahramanlarımızı ararken, çoğu zaman karşımızda pelerinini sürükleye sürükleye gezen ama kalbini taşıyamayan erkeklerle karşılaşıyoruz.
Onlar uçmak istiyorlar ama yere basmanın sorumluluğuna katlanamıyorlar.
Belki de asıl kahramanlık, gökyüzünde süzülmek değil; verilen bir sözü kulaklara olduğu kadar kalbe de duyurabilmek. Bence bir erkeğin ne kadar güçlü olduğu kaldırabildiği yüklerde değil; bir sözü ne kadar taşıyabildiğinde.
Ve insan bazen ertelenmiş bir film gecesinin karanlığında kendi aydınlığını bulur. Çünkü modern çağın kahramanlığı artık uçmakta değil; bir sözün, o sözü duyan kalbi taşıyabildiğini gösterebilmekte.
Roşan ORHAN