İstanbul
Açık
1°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,9383 %0.07
50,5970 %0.06
6.179,41 % -1,14
89.622,99 %2.08
Ara

Yeni Yıla Daha Az Eşya, Daha Çok Nefesle Girmek için Uzmanından Öneriler

YAYINLAMA:
Yeni Yıla Daha Az Eşya, Daha Çok Nefesle Girmek için Uzmanından Öneriler

Yeni yıla sayılı günler kala vitrinler ışıl ışıl, alışveriş listeleri kabarık. Oysa tam da bu dönemde “gerçekten neye ihtiyacımız var?” sorusu daha yüksek sesle kendini hatırlatıyor. 2025’in bu son yazısında, minimalizm ve sürdürülebilirlik üzerine uzun zamandır kafa yoran, Yazar- İçerik Üreticisi Hale Acun Aydın ile sadeleşmeyi, hediye vermeyi ve yeni yıla daha hafif girmeyi konuştuk. Sizleri bu keyifli sohbetle başbaşa bırakıyorum.

“Hediye almak zorunda mıyız?”

YASEMİN MISTIKOĞLU: Yeni yıl deyince hediye neredeyse zorunlu bir refleks gibi algılanıyor. Sizce iyi bir hediye ne demek? Alalım mı, almayalım mı?

HALE ACUN AYDIN: Hediyeyi tamamen hayatımızdan çıkarmaya gerek yok. Çünkü hediye, özünde bir sevgi alışverişi. Ama bu alışkanlığı biraz dönüştürebiliriz. Maddi değeri yüksek objeler yerine deneyim odaklı, daha kişisel hediyeler seçmek mümkün. Karşımızdakini iyi tanıyorsak, gerçekten ihtiyacı olan ya da kendine almak isteyip ertelediği bir şeyi seçmek çok daha anlamlı.

Y.M: Son dönemde kermesler, el işi pazarları yeniden hayatımıza girdi. Sizce bu alanlar bir alternatif olabilir mi?

H.A.A: Kesinlikle. Fiziksel olarak görerek, dokunarak yapılan alışveriş hem daha bilinçli hem de kadın emeğini destekleyen bir tercih oluyor. El yapımı ürünler, artizan gıdalar, yerel üreticiler… Bunlar hem sürdürülebilir hem de hikâyesi olan hediyeler.

Yenilebilir hediyeleri de çok seviyorum: çikolata, ekmek, soslar… Üstelik artık bu ürünlerin artizan versiyonlarını her yerde bulmak mümkün.

Y.M: Yurt dışında sık gördüğüm bir şey var: “HEDİYE HAZIRLAMAK”. Yani tek bir pahalı ürün yerine küçük ama düşünülmüş parçalar…

H.A.A: Evet, tematik hediyeler çok güzel. Doğum günü, terfi, lohusa sepeti… Sevilen bir çikolata, küçük bir kitap, kupa… Bunları evde hazırlamak hem kişisel hem de samimi. Bir ara çok yaygın olan “kurabiye kavanozu” gibi fikirleri hatırlamakta fayda var. Malzemeleri katman katman koyup hediye etmek, birlikte pişirme deneyimi de sunuyor.

 “Sadeleşmek yoksulluk değil, özgürlük”

Y.M: Sadeleşme denince hâlâ birçok insan bunu yoksuNlukla karıştırıyor. Oysa siz gönüllü sadelikten söz ediyorsunuz…

H.A.A: Evet, gönüllü sadelik ekonomik imkân varken bilinçli olarak azı seçmek demek. Minimalizm sadece eşya azaltmak değil; satın alma alışkanlıklarını, zamanı ve zihinsel yükü de sadeleştirmek.

Evde fazlalıklarla vedalaştığımızda üç şey oluyor:

            •           Alan açılıyor, ferahlık hissi geliyor.

            •           Az eşya = az sorumluluk.

            •           Alışverişe harcanan zaman azalıyor.

 

Araştırmalar kalabalık alanların ruhsal olarak yorduğunu gösteriyor. Bu sadece estetik değil, psikolojik bir mesele.

Y.M: Sizin de sıkça vurguladığınız bir istatistik var…

H.A.A: Evet. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre insanlar sabahları ortalama 17 dakika “ne giysem?” diye düşünüyor. Bu ayda yaklaşık 8,5 saat demek. Dolabımız sadeleştiğinde hem karar vermek kolaylaşıyor hem de zihinsel yük azalıyor.

Az kıyafet herkese göre farklı bir sayı olabilir. Önemli olan sevdiğimiz, içinde iyi hissettiğimiz parçaların görünür ve ulaşılabilir olması.

Y.M: Sadeleşmeye nereden başlamalıyız?

H.A.A: Adım adım, alan alan. Herkes minimalist olmak zorunda değil. Bir çekmece, bir raf, bir dolap… Kendimize sınırlar koymak önemli. Benim örneğin “bir çekmece” kuralım var. Dolunca geri dönüşüm zamanı geliyor.

Kitaplarda da aynı şey geçerli. Kitaplık sınırım dolduğunda seçiyorum: Hangisi kalacak, hangisi başkasına gidecek?

Ve iki önerim olacak; Bir, Online alışverişlerinizde almak istediğinizi sepete atın ve orada bir süre beklesin. Hemen almayın. Üzerinden biraz zaman geçtikten sonra tekrar bakın, o alım kararı heyecanını yitirmiş olabilir.  İkincisi de; evde şöyle 10-15 dakikalık dip köşe baktığınız mini ev turları yapmak. Elinize bir tepsi, poşet , çanta ne olsa alın, kenarda kalmış bir oje, diğer tarafta kalmış yün, tığ.. kenarda köşede kalmış şeyler. Yeri olmayan şeyleri bir tespit etmek. Bunu evde yaşayan diğer kişilere de yaptırmak, kimin daha çok sadeleşmeye ihtiyacı olduğunu ortaya koyacak güzel bir egzersiz olacaktır.

Y.M: Elden çıkan eşyalar için en doğru yol sizce ne?

H.A.A: Önce çevre. Arkadaşlar, ofis, komşular… Belediyelerin sosyal hizmet noktaları, dernekler çok kıymetli. Öğrenci evleri mutfak eşyaları için harika bir adres. Hatta WhatsApp hikâyesine koymak bile bazen en hızlı çözüm oluyor.

Y.M: Bu sohbeti tek bir cümleyle kapatsak?

H.A.A: “Buna gerçekten ihtiyacım var mı?”

Y.M: 2026’ya girerken belki de kendimize vereceğimiz en büyük hediye; daha az eşya, daha çok alan, daha çok zaman ve sadeleşmeye cesaret etmek.

Eşyadan yana sade, deneyimden yana zengin bir yıl dileğiyle…

NOT: BU SOHBETİN TAMAMINI İKLİMDEN Bİ HABER PODCAST YAYINIMDA  DİNLEYEBİLİRSİNİZ

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *