Filistin bağımsızlığının önündeki demografik tuzak
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. 25 Kasım’da İsrail’den gelen bir haber Netanyahu hükumetinin Hindistan'daki tüm Bney Menaşe Yahudilerini, 2030 yılına kadar İsrail'e getirme planını onayladığını dünyaya duyurdu[1]. İlk etapta 5800 kişilik bir demografik hareketin başlamasıyla nelerin değişeceği zamanla belli olacak. Batıdan, Doğu Avrupa’dan, özellikle Rusya ve Ukrayna’dan, Orta Doğu’dan olduğu gibi 1948 yılından itibaren İsrail’i çeşitli tarihlerde tavattun etmiş olan binlerce Hint Yahudi’si var. Bunların Kerala, Mumbai, Kalküta ve Bihar’dan gelen Yahudiler olarak ayrıntılı bir biçimde sınıflandırıldığı ve çoğunun çeşitli tarihlerde yüksek çatışma riski taşıyan Lübnan ve Suriye sınırına veya Hayfa’daki tarım işletmelerine(Kibutz) yerleştirildiği biliniyor. Anlaşılan Hint Yahudileri de geçmişte Afrika’dan gelen kayıp kavim Falaşa Yahudileri gibi çatışmalara ön saflarda kalkan olacak şekilde iskân edilmiş. Bundan sonra tedricen 5 yıl içinde getirileceklerin ise Batı Şeria’ya yerleştirilecekleri öngörülmekle birlikte, Gazze’nin belirsiz durumu, bazılarının Gazze ve özellikle Gaza Marine civarındaki yerleşim yerlerinde ikamet edebileceği tahmin ediliyor. Muhtemelen iskân göçmenlerin eğitim, yaş ve becerilerine göre yapılacaktır. Ayrıca Aliyah ve Entegrasyon Bakanlığının, acil durumda dünyadaki tüm Yahudilerin kitlesel olarak İsrail'e göçünün canlandırıldığı bir tatbikat yapması, niyeti kanıtlıyor. Neredeki Filistin topraklarının işgal edilip, yeni yerleşim yerlerine tahsis edileceğinin tahmini zor. Ama bu gelişmeler diğer zorluklara ilaveten, bağımsız bir Filistin devletinin kuruluşuna ve İsrail ile yan yana yaşaması düşünülen iki devletli çözüme karşı bir direnç ve bununla uyumlu önlemleri geliştirme eğiliminin işareti. Filistin bağımsızlığına karşı olan bu ısrarlı demografik kararlılık, Netanyahu ekibinin gözünde İsrail’in bekası için kutsal bir görev olmalı.
İşler Bundan Sonra Daha da Zor Olacak
“İki devletli çözüm“ tartışmaları hem İsrail, hem de Filistin için 2020 öncesinde sona ermiş gibiydi. Arazi bölüşümünden kaynaklanan zorluklar dışında Gazze ve Batı Şeria birbiri ile birleşemeyecek derin ideolojik farkları olan iki düşman kardeş gibiydi. Ama devlet kurmanın zorluğu ve sorumluluğu kadar, bunun için gerekli temel kurumsal aşamaları yeterince tamamlayamamış olmanın verdiği öz güven eksikliği, iki devletli çözümü, ufuktaki hayal veya kızgın asfalttaki serap hâlinde tutuyordu. Hamas’ın Gazze’deki Yahudi Kibutzlarına 2023 sonbaharında yaptığı baskınla başlayan çatışmalar ve Gazze’de katliama varan kitlesel yıkım sonrasında bunun değiştiğine ve güçlü bir kararlılığın doğmuş olmasına ihtimal vermiyorum. Ama her gün televizyonlarda gördükleriyle merhamet duyguları şahlanan dünya yeniden “Bağımsız Filistin” avazeleri yükseltmeye başladı. Eskiden Filistinliler devletleşememelerinin vebalini, İsrail’e ve kendilerine yeterince destek vermeyen dünyaya yüklüyordu. Ya şimdi? Artık dünyadan gelen ses eskisinden daha güçlü olsa bile, bunun parasal karşılığı belirsiz. Çünkü bugüne kadar bağış kapsamında Filistin’e gönderilen maddi yardımlar, hep hem Gazze, hem de Batı Şeria’daki ensesi kalınların ceplerine gitti veya paraları, tünel kazmaya, İran’dan silah almaya çarçur ettiler. Fakirin kursağına aş, eline iş vermeyi önceleyemediler. Oysa çevresini saran tehdit halkası karşısındaki İsrail’in yayılma kararlılığı giderek güçlendi. Barışa susamış topraklara tüm çetin koşullara rağmen akın akın gelen Yahudi gruplara, İsrail devleti yeni yerleşim yerleri açmayı, çölü yeşertmek gibi zorunlu kabul etti. Zaten Hint Yahudi’si göçü de bu planın bir parçası. Karmaşık arazi mülkiyet ve coğrafi bölünmüşlük zaten parçalı devlet modeli olamayacağına göre Filistin devletinin bağımsızlığına engel. İsrail’in 1967 savaşı öncesi sınırlarına dönmesi hayal. Mültecilerin geri dönmesi düğümü de anlaşma zeminlerinin altındaki fay kırıkları. Ama bir de kıskançlık var.
Beceriye Öykünmek Yerine Başarıyı Kıskanmak
Barış umudunu, Filistinliler kadar radikal Yahudi gruplar da içine sindirmemiş olmalı ki Rabin 1995’de katledildi. Kanlı çatışmalar çok yol haritası eskitti ve karşılıklı güveni yok etti. Bu arada 1987 yılından itibaren Filistinliler de kendi aralarında, El Fetih ve Hamas diye bölününce İsrail’in eli güçlendi ve güvenlik sorunları, iki devletli çözüm düşüncesinin önüne geçti. İsrail, varlığını korumanın yolunu, teknolojik üstünlükte, yeni buluşlarda, kıtlıktan bolluk yaratmakta, kıraç toprağı yeşertmekte bulmayı tercih etti. Çölde orman, dağda, bağ ve bahçe yaratıp lağım suyunu arıtıp içilecek hâle getirebildi. Ramallah’ta Hollanda’dan gelen Yahudilerin üzüm bağlarını gördüm. Burada yetişen üzümlerden üretilen şaraplar, dünyanın her yerine gönderilmekteydi. Aileler dişlerini tırnaklarına takmış çalışıyorlardı. Bağların yanındaki mülteci kamplarında ise Filistinlilerin 1967’den bu yana hiçbir çaba sarf etmeden yaşamaları, hâlâ her türlü masraflarının toplu konut benzeri kamplarda Birleşmiş Milletler tarafından karşılanması, şimdi ayaklarına bağ. Beceri geliştirmemiş olmanın zaafı bir yana etraflarında yeşeren bereketli topraklara ve zenginlikle pekişen özgüvene gıpta duymamaları mümkün değil. Kıskançlık insanlar için doğal bir duygu. Ama dökmedikleri alın teri yüzünden, Filistinler birçok yerde çok kötü şartlarda yaşamakta. Savaştan önce Gazze’de nüfusun zaten yüzde 80’i işsizdi. Batı Şeria’da da yoksulluk ve gelir uçurumları çok derin. Ama kendisi için zenginleşen, bunun için her şeyi yapan, hatta İsrail devletine duvar örsün diye çimento satıp, sonra “duvar ördüler” diye şikâyet eden Filistinliler olduğu sürece sihirli bir formülle karmaşık arazi mülkiyet ve bölünmüşlük sorunu çözülse ve Bağımsız Filistin devleti kurulsa bile, sürdürülebilirliği kolay değil. Dökme suyla dışarıdan gelecek yardımla devlet kurmak olur mu? Bölünmüş topraklarda zengin Yahudi komşusunu kıskançlıkla izleyen bağımsız Filistin devletinin vatandaşı hiç huzurlu olur mu?
Bağımsız Filistin Devletine Filistin Engeli
Şimdi dünyanın en iyi kalite zeytinyağlarının hammaddesi olan zeytinlerin üretildiği kadim zeytinlikler bile pey der pey ellerinden çıkma tehdidi ile karşı karşıya olan Batı Şeria eskisinden daha çok diken üzerinde. Gazze ve Gaza Marine doğal gaz sahasının geleceği zaten belirsiz. O yıkıntı nasıl kaldırılacak? Orada sağ kalan 400-500 bin insan kıyı şeridinin güneyinde nasıl barınacak soruları zaten havada. Ama bu güne kadar yerleştiremedikleri toplumsal düzen, kendi aralarında başaramadıkları iç barış, komşu ülkelerle kuramadıkları dostluk bağları Filistin halkının asıl düşmanı. Bütün bunların ötesinde ve daha da önemlisi, 30 ılı aşkın bir süredir bağımsız devlet kurmak isterken, oluşturamadıkları yasal, idari, ekonomik ve siyasi kapasite, yerleştiremedikleri yönetim erki ve devlet geleneği, yaratamadıkları teknolojik üstünlük, beşeri sermaye ve bilimsel alt yapı şimdi iki devletli çözümün üzerindeki en kara gölge, en önemli engeli. Zaten Kudüs’ün statüsü ile ilgili durum da çözülmediği sürece İsrail, Batı Şeria ve Gazze olarak üç devletli çözüm bile çözüm olmayabilir. Başta arazi bölüşümü ve fiili demografik işgal gibi sorunlar çözülse bile Kudüs sorun olmaya devam edecektir.
[1] “Israel approves proposal to bring all remaining 5,800 Jews from Northeast India” (25 November 2025), bknz: https://www.thehindu.com/news/national/israel-approves-proposal-to-bring-all-remaining-5800-jews-from-indias-northeast/article70321468.ece