İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5290 %-0.02
49,6615 %-0.11
5.739,27 % -0,24
92.631,49 %-1.325
Ara

Zaman Sığınağı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Zaman Sığınağı

Bu hafta vizyona giren –Sonsuza Dek/Eternity ( Yönetmen: David Freyne )-filminde ölümlü insanın, ölümü kabul etmese de araf da kalan hikâyesini, kendi yaşadığı zamanda ve yaşarken “en mutlu olduğu yaş çizgisinde” öte âlemde var oluşunu. Ve böyle bir tercihimiz olsaydı ve öldüğümüzde, yanımızda kimi isterdik? Sorusunu sordurmuş ve beni de etkileyen bir seçki olmuştu. Filmi muhakkak izleyin, bu not olarak kalsın.

Bursa Edebiyat Festivali ardından, dün ifade etmiş olduğu gibi(29.11.2025) dördüncü kez Türkiye ve İstanbul’da.

Çok dürüst, yalın ve espriyle hüznü bir arada sunuyor.

Hepimizin bir sığınmacı olduğumuzu ve geçmiş anılarda, çoğumuzun “nostalji” olarak nitelediği gerçekleri yadsımadan, o anda mutlu kalabilme yani geç –miş, değil sürekliliği olan ve onu bulma hali içinde dolaştırdığı. 2023 Uluslararası Booker ödülünü kazanan “Zaman Sığınağı”ndan.

Babam Bahçıvan’a ve onun yetiştirdiği ekinlere kadar götürüveriyor.

OMUZLARINDA TONLARCA GEÇMİŞ TAŞIYAN BİR ATLAS  B A B A M

Metis Yayınları ve İstanbul Kitapçısı ev sahipliğinde, saatlerdir kendisini ayakta bekleyen okuyucularını alkışlıyor önce ve hemen toplu fotoğraflarını alıyor.

Sırada beklerken tanıştığım, İzmir’den gelen Dilara Köktürk Erden Hanım soru sormuyor “okuyucu ve yazar” buluşmasında. -Sadece teşekkür etmek istedim, bize sunduklarınız için. Buralara kadar gelmeme imkân tanıyan değerli kelimeleriniz için, diyor. Datça’dan gelen ve İstanbul trafiğini perişan eden Papa’nın ziyaretine rağmen Edebiyatçılar, yine yerli yerinde. Çok şükür!

Söze: Kimler, Papa’nın yanına gidebildi! Hepiniz buraya gelmişsiniz! Diye esprili bir dille açıp, herkese teşekkür ediyor. Şimdiye kadar yayınlanmış olan tüm kitaplarının çevirmeni, yanında tercüman olarak Hasine Şen Karadeniz bulunmakta. Tüm kitaplarını kucaklamışçasına biz bizeyiz.

-Buranın kalabalık olacağını tahmin ediyordum ama gerçekten de çokmuşsunuz. Teşekkür ediyorum diyor.

Edebiyatçı, edebiyatçıyı anlar.

Bir şiirin, her şeyin temeli olduğunu.

Şiirle başlayan yaratım hikâyesi, üç bilemediniz dört satır. Sonra gelen –Doğal Roman- annesine eskizleri ilk okuttuğunda, aldığı cevap derin ve bir o kadar da kendisininde ifade etmiş olduğu gibi anneci yaklaşım:

Ağlayan bir anne diyor ki: Bu kadar acı çektiğini niye benle paylaşmadın!

Esasında yazarlık kadrosuna kendini bildiği anda atmış biri olarak gerçektende ağır bir işçiliktir yazar olabilmek. Düşünsenize onca kelime, hayal, düşünce ve derinlik sizin amforanızda. Çoğunun yüreğinin yetmeyeceği ya da ruhunun kaldıramayacağı sözleri, sizin yük treniniz taşıyor. Yük kelimeleri, boşaltmak istediğinizde öyle bekleme, sonra bulurumu yok!

Geldi, geldi. Yazdın yazdın.

Yazamadın, geçmiş olsun! Okuyucusunun hangi sıklıkla ve ne şekilde şartlarınız var sorusuna cevabı:

-Haruki Murakami gibi koşmuyorum. Benim yazmam için önce mutlu ve sonra sakin bir yerde olmam yeterli, diyor.

Yazarlığa bakışı da şu sözlerinde gizli ve çok önemli: Beş yaşlarında harflerle başlayan yanlış yazım hikâyesi ve babaannesinin öğretisi ile bir yanlışı söylersen, devam eder durur düşüncesini. Dedesinden aşırdığı bir sayfa ile çözer.

“Yazmak, bir suç unsuru barındırır!”

“Yazmadıkları sürece yazarlar canavardır! Ben, yazdığım sürece daha iyi bir insan oldum!

Daha iyi bir insan olmaya çabalayan yazar, Gospodinov, açık açık yüreğini seriveriyor. Bir yazar için en özel anlardan biri. Ayağının tozu ile yoğun bir Bursa Edebiyat Festivali ve ardından İstanbul’da bulunmanın sevincini hem yaşıyor hem de yaşatıyor. En sevdiğim ve kendimi bulduğum üç şehir olarak tanımlıyor ve sözlerine şöyle devam ediyor.

“Size sıralayabilirim. Lizbon, İstanbul ve New York. Neden olduğunu bilmiyorum ama bu şehirlerde kendimi çocuk halimle hissediyorum. Bana önce Köylü şair, Bulgaristan’n yazarı, Balkanların yazarı, Doğu Avrupa’nın yazarı, dendi. Hep merak ettim sadece “Yazar” olarak beni ne zaman hatırlayacaklarını.

Babamı anlattım, çünkü ondan öğrendiğim çok şey var. Keşke daha fazlasını öğrenebilecek vaktim olsaydı.

Biliyor musunuz, bizde Bulgarcada bir deyim vardır. Edirne ile komşuyuz!

Yambol nere, Edirne nere…

Babamın yaşamasını ve Türkçe’ye çevrilmiş kitap ile ilgili ne kadar ilgi gördüğünü görmesini isterdim. Acı ise sizin öteki tarafta olmanız, konuyu değiştirmez. Farklı yerde olabiliriz ama biz, okuyucu ile bir paylaşım içindeyiz. Babamın unutamadığım iki kelimesi vardı. Bunun birini çevirmenim sağ olsun hatırlattı. 

Biri babamın ben yorgunken, dinlenmem için kullandığı sözdü.

-Geç, şöyle tenhalığa!

Tenha ve diğeri Çorba.

Çorba, bizde zenginlik göstergesidir.

Boğazımızda kalan yutmak zorunda kaldığımız sözler. O sözleri yutmak zorunda değiliz. Bize küçükken kirazın çekirdeğini yutarsak, içimizde ağaç olacağını söylemişlerdi. İste söylenmeyen sözlerde böyle içimizde birikiyor. 

Kitaplarda söyleyebildiklerimizdir. O çekirdeği dışarı atmak lazım.”

Hangi yazarlar hakkında bilgi sahibi olduğu sorulduğunda ise:

-Orhan Pamuk ve İstanbul hakkında zaten göndermeler yapıyorum. Diğeri Ahmet Hamdi Tanpınar çünkü “Zaman” kavramına değinen çok kıymetli işleri var. Ve bir de Nazım Hikmet.”

 

Soru sormadan olmazdı.

-Cemal Süreya, değerli bir şairimizdir ve der ki :

“Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü, kör oldu gözlerim.” Babasını kaybetmiş ve bir yazar olarak, Edirne ile komşu sınırda büyümüş. Babanızın bahçesinden yani yüreğinden bize sunuyorsunuz. Sınırı görmüş biri olarak Edebiyatın sınırsızlığı ile sesleniyorken, ileride sınırlar ile ilgili bir projeniz olacak mı?

-Şunu anladım ki sınırlar, insanların uydurduğu şeydir. Tüm hayvanlar; Tilkiler, Kaplumbağlar, sınırı rahat bir şekilde gelip geçiyordu. Sınırın tek anlamı, onu aşmaktır.

Teşekkürler, gönül insanı.

Kalem dostu.

AŞMAK VE ÇEKİRDEĞİ ATMAK!

SAYGI VE SELAM İLE!

BİZİ BİZ YAPAN BABALARIMIZA…

EMEL SEÇEN

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *