İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5171 %-0.02
49,6234 %-0.14
5.748,37 % -0,08
92.326,85 %-1.225
Ara

Türk dizi ve sinema sektöründe cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Türk dizi ve sinema sektöründe cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği

Cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğine küresel ölçekten baktığımızda iş gücü piyasalarının en karmaşık sorunlarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Bu problem, kadınların erkeklerle aynı veya eşit değerde iş yapmalarına karşın sistematik olarak daha az kazanmaları durumunu tanımlamaktadır. Ve temel bir ekonomik adaletsizlik olmanın ötesinde, toplumsal cinsiyet eşitliğinin önündeki en büyük engellerden biridir.

Sinema ve televizyon gibi yaratıcılığa dayalı endüstriler, bu problemin daha da belirgin olarak tezahür ettiği alanlar olarak ön plana çıkmaktadır.

Bu sektörlerde ücretlendirme, standart kurumsal maaş skalalarından ziyade, bireysel pazarlık gücü, şöhret, algılanan "yıldız değeri" vb. sübjektif faktörlere dayanmaktadır.

Bu yapı, bilinçli veya bilinçdışı önyargıların ücret kararlarına doğrudan etki etmesi için elverişli bir zemin oluşturmaktadır.

Eğlence endüstrisindeki ücret uçurumu, yalnızca bireylerin gelir adaletsizliği sorunu değildir.

Yanı sıra; hangi hikayelerin anlatılmaya değer görüldüğünü, kimlerin bu hikayelerin merkezinde yer alabileceğini ve kadın profesyonellerin sektördeki kariyer rotasını nasıl şekillendirdiğini belirleyen daha geniş bir güç dinamiğinin göstergesidir.

Kadın oyunculara daha düşük ücret ödenmesini; onlara atfedilen rollerin ve dolayısıyla kadın karakterlerin anlatı içindeki öneminin de ikincil olarak görüldüğünün bir yansıması olarak değerlendirebiliriz.

Bu durum, ekran önündeki kadın temsilini pekiştirdiği gibi kamera arkasındaki kadın figürünün üst mevkilere yükselmesini zorlaştırmakta, sektördeki cinsiyet eşitsizliği döngüsünü devam ettirmektedir.

 

Kısa süre önce kamuoyuna, Türkiye'de yüksek reytingli televizyon dizilerinde rol alan başrol oyuncularının bölüm başına aldıkları ücretler yansıdı. (Yayınlanan veriler resmi bir mecradan doğrulanmadığı gibi herhangi bir yalanlama da gelmedi.)

Rakamlar, Türkiye dizi sektöründeki cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğinin boyutunu bir çırpıda yüzümüze vuracak şekildeydi:

ABİ: Kenan İmirzalıoğlu (4.5 milyon TL) - Afra Saraçoğlu (2.5 milyon TL)

Aşk ve Gözyaşı: Barış Arduç (3.5 milyon TL) - Hande Erçel (1.75 milyon TL)

Eşref Rüya: Çağatay Ulusoy (3.25 milyon TL) - Demet Özdemir (2 milyon TL)

Bize Bir Şey Olmaz: Mert Ramazan Demir (2.5 milyon TL) - Miray Daner (850 bin TL)

Uzak Şehir: Ozan Akbaba (1.5 milyon TL) - Sinem Ünsal (1 milyon TL)

Beş popüler dizideki başrol erkek ve kadın oyuncuların bölüm başı ücretlerini mercek altına aldığımızda ise şaşırtıcı sonuçlara ulaşabiliyoruz.

Tablodaki veriler, birkaç kritik noktayı net bir şekilde ortaya koyuyor. İlk olarak, incelenen beş dizinin tamamında erkek başrol oyuncusu, kadın başrol oyuncusundan belirgin bir biçimde daha fazla ücret almaktadır. Bu durum, ücret farkının tesadüfi bir şekilde sirayet etmediğini, sektörde yaygın ve tutarlı bir model olduğunu göstermektedir.

İkinci olarak, maaşlar arasındaki farkların boyutu endişe vericidir. En "eşit" durumda sayabileceğimiz Uzak Şehir dizisinde bile erkek oyuncu, kadın oyuncudan %50 daha fazla kazanmaktadır. Uçurumun en derin olduğu Bize Bir Şey Olmaz dizisinde ise bu oran %194.1'e ulaşmakta, yani erkek oyuncu kadın partnerinin neredeyse üç katı ücret almaktadır. Aşk ve Gözyaşı dizisindeki %100'lük fark ise, kadın oyuncunun emeğinin erkek partnerinin emeğinin tam olarak yarısı değerinde görüldüğünü simgesel olarak bize anlatacak türden bir örnektir.

Bu verileri, "eşit değerde iş" kavramının sektörde nasıl ihlal edildiğine dair güçlü bir kanıt olarak heybemize yükleyebiliriz.

Başrol oyuncuları, bir projenin anlatısal ve ticari yükünü birlikte omuzlayan, tanıtım yüzü olan ve genellikle birbirlerine yakın ekran sürelerine sahip olan pozisyonlardır. Buna karşın ücretlendirmede ortaya çıkan bu devasa fark, bireysel "popülerlik" veya "deneyim" gibi faktörlerle açıklanabilecek makul marjların çok ötesindedir.

Örneğin, ABİ dizisinde Kenan İmirzalıoğlu'nun uzun ve başarılı kariyerini bir faktör olarak kabul etsek bile, son yılların en popüler ve başarılı genç yıldızlarından biri olan Afra Saraçoğlu ile arasındaki %80'lik ücret farkı, cinsiyetin birincil belirleyici faktör olduğu tezini haklı çıkarmaktadır. Oluşan bu durum, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) temel prensiplerinden olan "eşit değerde işe eşit ücret" ilkesinin, Türkiye dizi sektörünün en üst basamaklarında dahi sistematik olarak göz ardı edildiğini göstermektedir.

 

Türkiye Geneli Verileriyle Karşılaştırma: Özel Sektördeki "Normalin" Ötesinde Bir Durum

Türkiye dizi sektöründeki başrol oyuncuları arasında gözlemlenen ücret uçurumunun vahametini tam olarak kavrayabilmek için, bu verileri Türkiye'deki genel iş gücü piyasası istatistikleriyle de bir karşılaştıralım.

ILO ve TÜİK tarafından 2020 yılında yayınlanan ortak rapora göre, Türkiye'de cinsiyete dayalı ücret açığı özel sektör genelinde %15.3 olarak hesaplanmıştır. Bu oran, özel sektörde çalışan bir kadının, benzer özelliklere sahip bir erkeğin kazandığı her 100 TL'ye karşılık ortalama 84.7 TL kazandığını bize anlatmaktadır.

Dizi sektöründen elde edilen veriler ise bu ulusal ortalamanın fersah fersah üzerine çıkmaktadır. Tablo 1'de hesaplanan ve erkek ücretinin kadın ücretinden ne kadar fazla olduğunu gösteren oransal farklar (%50, %62.5, %80, %100 ve %194.1), %15.3'lük genel ortalamanın 3 ila 12 katı arasında değişen bir eşitsizlik seviyesine işaret etmektedir. Bu durum, Türkiye dizi sektörünü, cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği açısından nadir ve aşırı bir vaka konumuna getirmektedir.

 

Peki, ücret uçurumunun perde arkasındaki yapısal ve kültürel dinamikler nelerdir?

 

Erkek odaklı hikayelerin finansal getirisinin daha yüksek olduğunu düşünmek

Türk dizi sektöründe bazı tür hikayeler ticari açıdan diğerlerine nazaran daha değerli ve güvenli bir yatırım olarak görülmektedir.

TÜSİAD'ın, sektör paydaşlarıyla beraber hazırladığı "Diziler İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İlkeleri" başlıklı kapsamlı raporda da yer verildiği gibi Türkiye'de en çok izlenen 12 dizinin 7'si belirgin bir şekilde "erkek odaklı" olarak kurgulanmıştır.

Bu diziler; genellikle savaş, çatışma, mafya ve şiddet gibi temalar etrafında şekillenmekte ve toplam ekran görünürlüğünün üçte ikisi erkek karakterlere ayrılmaktadır.

Bu durum, ücretlendirme mekanizmalarını doğrudan etkileyen bir sonuca yol açmaktadır. Aradaki ücret farkı, yalnızca oyuncuların bireysel özelliklerinden veya cinsiyetlerinden değil, onlara atanan rollerin ve içinde yer aldıkları hikayelerin "algılanan" ticari değerinden kaynaklanmaktadır.

Sektörün karar verici konumundaki isimleri (yapımcılar, kanal yöneticileri), erkek odaklı ve aksiyon/çatışma ağırlıklı hikayelere daha fazla finansal yatırım yapma eğilimine giderler. Sonuç olarak, hikayelerin merkezindeki erkek başrol oyuncuları da projenin ‘finansal lokomotifi’ ve ‘pazarlama yüzü’ olarak konumlanır. Bu bakış açısı, erkek oyuncu ücretini projenin başarılı olması için yapılması zorunlu bir ‘yatırım’ olarak çerçevelerken, kadın oyuncunun ücretini daha çok bir ‘maliyet’ kalemi olarak gören zihniyet yaratır.

Bu durum sadece ülkemize özgü değildir. Hollywood'da da benzerini görebiliriz. Aksiyon filmleri gibi gişe başarısı için üretilen türlerde erkek oyuncuların orantısız bir şekilde daha fazla yer alması ve bunun sonucunda daha yüksek ücretler elde etmesi, bu fikrin küresel bir yansımasıdır.

Erkek egemen evrenlerde kadın karakterlere değer görülen roller de onların ekonomik pazarlık gücünü yapısal olarak zayıflatır. Kadın karakterlere genellikle erkek ana karakterlerle ilişkisel roller (eş, sevgili, anne, kız kardeş) tanımlanmakta ve hikaye içindeki hareket alanı da bu ilişkilerle sınırlandırılmaktadır. Hikayenin lokomotifi olarak görülmeyen, aksiyonu yönlendirmek yerine aksiyona maruz kalan ya da duygusal destek sağlayan bu karakterler, yapımcı açısından ‘vazgeçilebilir’ veya ‘yerine başkası konabilir’ olarak algılanır.

Bu algı da, ücret pazarlıklarında kadın oyuncuların elini zayıflatan ve onlara teklif edilen ücret tavanını düşük seviyede tutan yapısal bir faktöre dönüşmektedir.

 

Kariyer inşasında çifte standart

Sektördeki ücret uçurumunu besleyen bir diğer kritik faktör, kadın ve erkek oyuncuların kariyer yörüngelerinin farklı hızlarda ve farklı standartlara göre şekillenmesidir. Kadın oyuncuların, erkek oyunculara nazaran benzer bir tanınırlık ve pazarlık gücü seviyesine ulaşmak için kendilerini sürekli olarak ve daha fazla sayıda projede kanıtlamak zorunda kaldıklarına dair bir düşünce vardır. Erkek ve kadın oyuncular arasında ‘yıldız’ statüsüne ulaşma ve bu statüyü sürdürme sürecinde uygulanan çifte standartlar, ücret makasının zamanla giderek açılmasına neden olmaktadır.

Oyuncu Demet Evgar'ın "Sektörde erkeklerden üç kat daha fazla çalışıp, üç kat daha fazla kendinizi göstermek zorunda kalıyorsunuz. Bunun sebebi sadece kadın olmanız" şeklindeki ifadesi de bu sistemik çifte standardı doğrular niteliktedir.

 

Kadınlar sıkı pazarlık edemez mi?

Cinsiyete dayalı ücret farkı tartışmalarında sıklıkla dile getirilen "kadınların yeterince talepkar olmadığı" veya "sıkı pazarlık yapmadığı" söylemi, eğlence endüstrisinin profesyonel yapısı incelendiğinde geçerliliğini yitirmektedir.

Hollywood ve Türkiye gibi medya sektörünün gelişmiş olduğu ülkelerde, belirli bir seviyesinin üzerindeki oyuncuların neredeyse tamamı, ücret pazarlıklarını kendileri yürütmez; bu süreç, onların çıkarlarını temsil eden profesyonel menajerler ya da ajanslar tarafından yönetilir.

Menajerler, genellikle oyuncunun kazancı üzerinden belirli bir komisyonla çalışmaları sebebiyle, temsil ettikleri her bir müvekkil için –cinsiyetten bağımsız olarak– mümkün olan en yüksek ücreti elde etme yönünde güçlü bir finansal motivasyona sahiptirler.

Hollywood’a yönelik gerçekleştirilen akademik bir çalışma, hem kadın hem de erkek yıldızların sıklıkla aynı menajerlik ajansları tarafından temsil edildiğini ve bu durumun da pazarlık becerisindeki fark iddiasını zayıflattığını belirtmektedir.

Dolayısıyla asıl problem, menajerlerin bireysel yeteneklerinde ya da motivasyonlarında değil, pazarlık yaptıkları sistemin kendisindedir.

Menajerlerin sistemi değiştirmek gibi bir gayeleri olmadığı için; sistemin mevcut kuralları, beklentileri ve önyargıları içinde müvekkilleri için en iyi sonucu almak üzere hareket ederler.

Bir menajer, bir yapımcının veya kanalın belirli bir role ve o rolü oynayacak oyuncuya ne kadar bütçe ayırmaya razı olduğunu bilmekte ya da tahmin yürütmektedir.

Eğer sektördeki egemen düşünce; erkek başrolün projenin ‘vazgeçilmez’ finansal teminatı olduğu, kadın başrolün ise daha ‘değiştirilebilir’ olduğu yönündeyse, bu durum pazarlık masasına doğrudan etki eder. Menajer, erkek oyuncu için pazarlıkta eli kuvvetli olduğu için daha yüksek bir tavan ve daha güçlü bir pozisyona sahipken, kadın oyuncu için pazarlık yaparken daha düşük bir beklenti tavanı ve daha fazla dirençle karşılaşır. Sonuç olarak menajerlik kurumu; farkında olarak ya da olmayarak, mevcut eşitsizliği ortadan kaldırmak yerine onu yeniden üretmektedir.

 

Kamera arkası temsilde durum farklı mı?

Ekran önündeki ücret eşitsizliğini; kamera arkasındaki, özellikle de yaratıcı ve idari karar alma mekanizmalarındaki cinsiyet dengesizliğinden ayrı düşünemeyiz.

Bir projenin bütçesi, oyuncu seçimi ve ücretlendirme gibi stratejik kararların alındığı yapımcı, yönetmen, senarist ve kanal yöneticisi gibi pozisyonlarda kadınların yetersiz temsili, ücret uçurumunu besleyen temel yapısal faktörlerdendir.

Karar verici pozisyonlardaki erkek egemen yapı hemcinslerini kadınlardan daha ön planda tutabilir.

Dolayısıyla, erkek yapımcılar ve yöneticiler; kendileri gibi erkek olan oyuncuların potansiyelini, ‘yıldız değerini’ ve projeye katkısını daha kolay rasyonalize edebilir ve onlar için talep edilen yüksek ücretleri daha makul bir zemine oturtabilir.

Bu durum, kadın oyuncuların karşılaştığı çifte standartların (daha fazla çalışma zorunluluğu, başarılarının daha geç tanınması gibi) anlaşılmasını zorlaştıran bir ‘empati boşluğu’ oluşturur.

 

Türkiye dizi sektöründeki ücret eşitsizliği, küresel eğlence endüstrisinin merkezi olan Hollywood'da uzun yıllardır devam eden ve kapsamlı bir şekilde incelenen sorunun bir benzeridir.

Hollywood üzerine yapılan akademik çalışmalar, ücret farkının sadece bireysel popülerlik veya gişe başarısı gibi görünürde "objektif" kriterlerle açıklanamayacak kadar derin ve yapısal olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu sistemik sorun, sektörün en tepesindeki yıldızlar arasında da kendini göstermektedir. İş dünyası dergisi Forbes tarafından yıllık olarak yayınlanan en çok kazanan oyuncular listesi, bu eşitsizliğin zirvedeki yansımasını sunmaktadır.

2024 yılı listesine göz attığımızda, en çok kazanan ilk 20 oyuncu arasında sadece üç kadının yer aldığını görüyoruz: Nicole Kidman, Mariska Hargitay ve Scarlett Johansson.

En çok kazanan kadın oyuncu olan Nicole Kidman'ın bile genel sıralamada sekizinci sırada yer alması, en üst gelir diliminde dahi erkeklerin ezici bir üstünlüğe sahip olduğu gerçeğini yüzümüze vuruyor.

 

Gerekli olan, eşit temsilden eşit ücrete sistemsel değişim

Hollywood'dan Türkiye dizi sektörüne uzanan bu yazıda; cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğinin bireysel pazarlık becerilerinden veya ‘yıldız değerinden’ kaynaklanan tesadüfi bir durum olmadığını, aksine sektörün DNA'sına işlemiş yapısal bir adaletsizlik olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Yazı boyunca sunulan veriler, Türkiye'deki en popüler dizilerde dahi kadın başrol oyuncularının, ‘eşit değerde iş’ ilkesi açıkça ihlal edilerek, erkek partnerlerinden sistematik olarak çok daha az kazandığını göstermiştir. %15.3'lük ulusal özel sektör ücret açığının katbekat üzerinde olan bu oranlar, eğlence sektörünü bu eşitsizliğin en aşırı yaşandığı alanlardan biri haline getirmektedir.

Gördüğümüz gibi bu uçurumun temelinde; finansal açıdan "daha güvenli" bulunan erkek odaklı hikayelerin yüceltilmesi, kadın karakterlerin anlatı içinde "vazgeçilebilir" veya "destekleyici" rollerle sınırlandırılması ve en önemlisi, kamera arkasındaki karar verici pozisyonların erkek egemen yapısı yatmaktadır. Menajerlik sistemi bile, var olan bu adaletsiz zeminde pazarlık yapmak zorunda kaldığı için eşitsizliği kırmak yerine onu yeniden üretmektedir.

 

Peki çözümü nerede aramalıyız?

Bu döngünün kırılması için münferit iyi niyet beyanlarının ötesinde, çok katmanlı ve radikal adımlar gerektirmektedir:

Şeffaflık ve Veri: Metinde belirtilen ücretlerin "doğrulanmamış" olması bile sorunun bir parçasıdır. Sektörde ücret şeffaflığının artması, yapım şirketlerinin ve kanalların denetlenebilir ücret politikaları oluşturması, sorunun görünür kılınması için ilk adımdır.

Kamera Arkasında Eşitlik: Asıl değişim, bütçeye ve hikayeye karar veren masada başlayacaktır. TÜSİAD'ın raporunda da belirtilen ilkelere uyularak, daha fazla kadın yapımcı, yönetmen ve senaristin desteklenmesi, "erkek odaklı" hikaye tekelini kıracak ve kadın karakterlerin değer atfını değiştirecektir.

Finansman ve Anlatı Çeşitliliği: Yapımcıların ve yatırımcıların, kadın odaklı hikayelerin de en az erkek odaklı hikayeler kadar (veya daha fazla) ticari başarıya ulaşabileceğini kabul ederek bu projelere finansal risk alarak yatırım yapması şarttır.

Sonuç olarak, Türkiye dizi sektöründe "eşit işe eşit ücret" hedefine ulaşmak, sadece ekonomik bir adalet meselesi değildir. Bu, aynı zamanda hangi hikayelerin anlatılmaya değer görüldüğü, kimin emeğinin takdir edildiği ve ekranlarda nasıl bir toplum görmek istediğimizle ilgili derin bir kültürel mücadeledir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *