Dış politikanın “ümmet”le imtihanı
Siyasal İslamcılar için “ümmet” anlayışının çok önemli, hatta kutsal olduğunu öğrenmiştim. Ümmetle birlikte hareket etmek, ümmeti desteklemek en önemli şiardır, denir. Bizim siyasal İslamcılar da Ortadoğu , Balkanlar ve dünyanın öbür bölgelerinde “ümmet” belledikleriyle sonuna kadar dayanışma içine girmeyi görev bilirler. Bu aldıkları pozisyonun Türkiye’nin yararına mı zararına mı olduğunu hiç bir şekilde düşünmezler. Onlar için varsa yoksa “ümmet”in çıkarıdır.
Bu girizgahı yaptıktan sonra geçen haftadan beri gündemi meşgul eden Batı Balkanlar’ın güzel ülkesi Karadağ’da (Montenegro) olanlara bakalım.
Geçen Cumartesi günü Karadağ’ın başkenti Podgorica’daki bir kahvede oturan bir Karadağ vatandaşının iki Türk tarafından bıçaklandığı, ağır yaralandığı haberi üstüne ülkede Türkler ve Azeriler aleyhinde ayaklanmalar olduğu uluslararası medyaya yansıdı. İş bununla kalmadı. Türkiye kökenlilerle Azeriler ölümle tehdit edilmeye, iş yerleri ateşe verilmeye başlandı. Olayların ardından Karadağ’ın Sırp kökenli Başbakanı Milojko Spajic Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik vize serbestisinin geçici olarak askıya alındığını duyurdu. Gene Sırp kökenli olan Karadağ İçişleri Bakanı Danilo Saranovic de yabancılara yönelik çok daha kısıtlayıcı düzenlemelerin gelecek hafta parlamentoya getirileceğini açıkladı. Sırp kökenli hükümet üyelerinin bu sert söylemlerine rağmen Karadağ Cumhurbaşkanı Milatovic, şiddet olaylarını kınarken şu yatıştırıcı dili kullandı:
“Kolektif suç yüklemeye ya da tüm bir halkı damgalamaya yer yok. Karadağ’ın daha sorumlu bir göç politikasına ihtiyacı var. İstismar ve suça karşı kararlı, yasalarımıza saygı duyan herkese karşı adil bir politika uygulamalıyız.”
Batı Balkanlar’ın bu güzelim ülkesinde neler olduğunu, Marmara Grubu Başkanı olan Karadağ Fahri Konsolosu Dr. Akkan Suver’e sordum. Dr. Suver’in değerlendirmesi şöyle:
“Karadağ’da son günlerde yaşananlar iki ülkenin arasında bulunan sıcak ve samimi ilişkileri zedeleyecek düzeyde değildir. Talihsiz bir olay yaşanmıştır. Bu olay sonrası Türk vatandaşlarına vize uygulamasına geçilmiştir. Ümit ediyorum ki, yakın bir zaman süresinde gerçek anlaşılacaktır. Türkiye’yle Karadağ ilişkileri iş insanı, turist ziyareti çerçevesinin üzerindedir. Dostluk ve işbirliğimiz her alanda örnek gösterilecek seviyededir. Burada biraz sabır,biraz anlayış, biraz da hoşgörüye ihtiyacımız vardır.”
Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Sırbistan’la birleşen Karadağ’ın, bir referandum sonucu 2006’da bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) aracılığıyla ülkenin alt yapısına önemli miktarda yatırım yaptığı ve yapmaya devam ettiği biliniyor. Bu nedenle de Karadağ devleti Ankara’yla arayı bozmak istemiyor. Ancak Sırp kökenli Başbakan Spajic ve çevresi Karadağ’ı zaman içinde Sırbistan’a ilhak etme gibi de bir emelleri olduğunu gizlemiyorlar. Hedef büyük Sırbistan’ı yeniden kurmak. Bu nedenle de Sırbistan, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından kendisinin bir eyaleti haline gelen Kosova’nın da daha sonra bağımsızlığını ilan etmesini bir türlü hazmedemiyor. Bu noktada Ankara devreye giriyor. Yazının başında “ümmet”ten söz etmiştim ya... Kosova’nın ağırlıklı Müslüman Arnavut olan halkı bizim siyasal İslamcılar tarafından “ümmet”in bir parçası olarak görülüyor. Daha geçenlerde Kosova’nın savunmasını güçlendirmek için ülkeye Baykar SİHA’ları gönderildiği haberleri yayımlanmıştı. Verilen bilgilere göre Türk SİHA’larının Kosova’ya gönderilmesi, Sırplar açısından kendilerine karşı girişilmiş hasmane bir hamle olarak görülmüş. O nedenle Karadağ’da Türkler’e karşı provokasyonlar düzenlendiği söyleniyor.
Ancak tabii ki iş bu kadarla kalmıyor. Ne kadar suça bulaşmış insan, kara para aklayıcısı, uyuşturucu trafikçisi suç örgütü varsa Türkiye’den kapağı Batı Balkanlar’a atmış. Bizim mafya bozuntusu kara paracılar Karadağ’ı kendilerine vizesiz suç cennet bellemişler. Ama hesapta da ağır hatalar yapmışlar.
Yani, diyeceğim o ki hiç bir taraf masum değil. Hele “ümmetçiler” hiç!