Gazze’de Barışın Savaş Hali
Trump’ın barış havariliği ve sihirli dokunuşu, damat Jared Kushner’in özenle hazırladığı 20 maddelik barış planı sayesinde İsrail ile Hamas arasındaki ateşkesin ilk aşaması 10 Ekim'de yürürlüğe girdi. Bu iki yıldır süren bir savaşın en sevindirici barış hali. Elbette taş üzerinde taşın kalmadığı, her türlü alt ve üst yapının yıkıldığı, sivil halkın, yarı aç, yarı tok, yaşamla ölüm arasında gidip geldiği Gazze’ye yardım konvoyları yavaş yavaş girmeye başladı. Buna rağmen büyük bir belirsizlik devam ediyor ve insani durum hâlâ felaket düzeyinde. Güneydeki TIR trafiğinin yönlendirildiği Kerem Şalom kapısı bir açılıyor, bir güvenlik nedeniyle kapanıyor. Yaya ve binek aracı trafiğinin geçtiği refah kapısı ise Mısır’ın da tercihi ile çoğu zaman yine güvenlik nedeniyle kapalı tutuluyor. Yaklaşık 70.000 kişinin öldüğü, dar kıyı şeridi Gazze'nin enkaza döndüğü ve insan eliyle yaratılan kıtlığın yaşandığı bir dönemin geride kalması için henüz 10 günlük ateşkesin güven verici adımı olan rehine ve siyasi tutukluların teatisi de tamamlandı. Hangi nedenle yapılırsa yapılsın anlaşma kendi sınırları çerçevesinde geçerli olduğu sürece değerli. Ancak Gazze, Batı Şeria ve İsrail hala diken üstünde. Çünkü barışın savaş hali hem Han Yunus, hem de Refah şehirlerinde devam ediyor.
Silahlara Veda Etmenin Zorlukları
Ancak silahlara tamamen veda edilmediği takdirde, ateş her an yeniden başlayabilir. Hatta Gazze’nin güneyinde başladı bile. Ariel Sharon’un 2005 yılında tek taraflı olarak Gazze’den çıkmasından sonra[1] Hamas yönetimi, bölgeye akan yardımları kıyı şeridinin ihyası ve orada yaşayanların insanca yaşam koşullarına kavuşturulması için kullanmak yerine, ölüm tünelleri kazmaya ve liderlik kadrosunu Körfez ülkelerinde refah içinde yaşatmaya kullandı. İsrail ordusu ise 2008'in son aylarından bu yana Gazze Şeridi'ne beşinci kez savaş açtı. Ama hiçbir seferinde kıyı şeridinde bu kadar kalmamıştı. Netanyahu hükumetinin tercihi bir şekilde Gazze’yi tamamen ilhak etmekse, 20 maddelik anlaşmaya göre bu olacak iş değil. Ama şimdi yarı susmuş gibi görünen silahlar tamamen bırakılmazsa barış kolay değil. Gazze'nin siyasi kontrolünün kimde olacağı hala belirsiz. İsrail ile Filistin halkı arasındaki çatışmanın iki devletli bir çözümle sonuçlanması ayrıca sorunlu. Batı Şeria’da devam eden yeni yerleşim yapılaşması bağımsız Filistin devletinin toprakta mülkiyet hakkını sınırlıyor. Şimdi yeniden aday olamaya hazırlanan Netanhahu tekrar seçilirse, bu yerleşim yerleri daha da genişleyecektir. Ayrıca İsrail’in Gazze’de kalmak istemesinin başka nedeni var.
Gazze mi? Gaza-Marine mi?
Gazze deniz yetki alanında bulunan Gaza-Marine, Gazze kıyılarına 36 kilometre uzaklıkta. 2000 yılında bu alanda 30 milyar metre küp doğal gaz rezervi olabileceği ileri sürülmüştü. Sondaj işlemlerinin başlaması için gereken ön izni, İsrail, Mısır ve Filistin yönetiminden güvenlik eşgüdümü talep ederek ancak Haziran 2023 de verdi. Yıllarca güvenlik sorunları ve ekonomik nedenlerle alanda gerekli yatırımlar yapılamamış, engelin daha çok Mısır ve Israil Elektrik şirketi arasındaki anlaşmazlıktan çıktığı iddia edilmişti. Ama asıl çıkarılacak gazın, teknik formüller mevcut olduğu halde, İsrail ve Filistin arasında nasıl paylaşılacağının hesaplanamamasından kaynaklandığına kuşku yok. Ama kıyı şeridinden 2005 de tek taraflı olarak çekilen İsrail, Gaza-Marine’de hala ısrarlı. Bölgede 7 Ekim 2023 ve sonrasında kopan El Aksa Fırtınasının nedenleri arasında İsrail’in Gaza-Marine’de vazgeçmek istemediği hakların rol oynaması muhtemel. Ne yazık ki deniz hukukuyla ilgili sorunlardan öte, iki başlı Filistin yönetimi de Gaza-Marine’deki mülkiyet hakkı konusunda anlaşabilmiş değil. İki yıl süren ve Gazze’yi tarumar eden çatışmaların ne Gazze, ne de Batı Şeria’ daki Filistin hak ve halkına faydası oldu. Müzakerelerde adı bile yok. Eğer Hamas, 7 Ekim 2023 den önce hiç olmazsa İsrail’e Gaza-Marine’deki Filistin hakları konusunda bir nota vermiş olsaydı, daha güçlü olabilirdi.
Filistin Halkının Hakkını Korumak İçin
Artık “Netanyahu yönetimi, savaş çıkararak Gaza-Marine’i ele geçirmeyi mi planladı?” sorusu, olanlardan sonra pek nahif kaçıyor. Zaten eğer Hamas buna alet olduysa, kendi halkına bunu nasıl reva gördüğü sorusu daha anlamlı. Şimdi aksak ayak yürütülen ateşkes, henüz güneye kaçan Gazze halkının eve dönmesine imkân verecek altyapı çalışmalarını başlatamadı. Yeniden yapılanma başlayacaksa İsrail çekilirken Gaza –Marine’in akıbeti ile ilgili bazı önlemlerin düşünülmesi önemli. İnsanların en doğal yaşam hakkının bile hiçe sayıldığı ve güvende olmadığı bir bölgede, denizde, karada, kara sularında veya havadaki kendi öz kaynaklarından yararlanma hakkından söz etmek kolay değil. Yine de iki devletli bir çözüm gerçekleşmediği sürece, Gaza-Marine’de İsrail’in sondaj yapması mümkün olmamalı. Şimdi olaylar durulsa ve ateşkesin 3. veya 4. aşamasına gelinse bile, bu defa İsrail yanı sıra bölgede bir de uluslararası manda yönetimi olacak. Katar, garantör ülke olarak denklemdeyse, Katar Gaz şirketiyle( eski Qatargas veya yeni Qatar Energy LNG) Gaza-Marine’e dikkat etmesi önemli. Bu doğal gaz alanında “uluslararası kayyuma” güvenmek zor. Bu nedenle Gaza-Marine, Filistin Otoritesine(PA) zimmetlenmeli. Türkiye de garantör ülkelerden biri olarak, bölgeye acele asker göndermek yerine, tüm Filistin halkına ait hakların uluslararası hukuk açısından güvence altına alınmasına ön ayak olmalı.
Yakın- Uzak Tarihi Hatırlamak
Ateşkes planının parçası olarak ABD nin Gazze’ye 200 asker konuşlandıracağı açıklandı. Ancak bunların postalları henüz Gazze topraklarına değmedi. Ayrıca Türkiye’nin kıyı şeridine 10 bin asker göndereceğini duyduk. Ama gündemde tezkereden haber yok. Gazze tezkeresini Meclise getirecek olan Milli Savunma Bakanlığının, Cumhur Başkanının ve milletvekillerinin asker sevkiyatı kararından önce yakın ve kadim tarihi hatırlaması önemli. İsrail'in Lübnan'dan çekilmesini gözetmek, barış ve güvenliği sağlamak ve Lübnan Hükümeti'nin bölgedeki otoritesini yeniden kurmasına yardım için 2006 da BM Güvenlik Konseyince kurulan UNIFIL’e Türkiye’den asker gönderilmesi kararlaştırıldığında[2] Lübnan’daki Ermeni bölgelerinden gelen tepkiler hatırlanmalı. Uzak tarihse Türkiye için, Osmanlı’nın bölgedeki son savaşından kalan ibret dersleriyle dolu. Bunu belki bir asker şiirinin acı dolu mısraları en iyi anlatır: “Gazze'nin kumundan çokmuş kalleşi; Nasıl sırtından vurur insanı din kardeşi! Filistin, Trablus, Yemen illeri; Kangısın kanımla sulamadım? Gezdim cephe cephe bütün çölleri; Türk'e, Türk'ten başka dost bulamadım![3]” Biz, Filistin’ önce birbirimize dost olalım.
[1] İsrail parlamentosu Knesset 2004 yılında “tek taraflı ayrılma planını(unilateral disengagement plan)” onaylamış, 2005 15 Ağustos’ta başlattığı bölgeden tamamen çıkma planı ise Eylül 2005 de tamamlanmıştı.
[2] Yetkilendirme 31 Ekim 2024 de yenilenmiş ve askeri birliklerinin kapsamı ile sayısının Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi ve gerekli düzenlemelerin yine Cumhurbaşkanı tarafından yapılması karara bağlanmıştı. Şimdi 31 Ekim 2025 yaklaşırken hem UNIFIL, düzenlemesinin devamına hem de Gazze’ye asker gönderilmesine mi karar verilecek?
[3] Filistin Cephesinde savaşan Mehmet Hüseyin Çavuşun şiiri