İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5354 %0.07
49,5729 %-0.06
5.746,23 % -0,12
89.078,35 %-3.318
Ara

Teknoloji, İnsan ve İnsanlık

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Teknoloji, İnsan ve İnsanlık

Bir gün önce evi kapamaya gitmiştik. Filtreleri ayarlayalım derken su borusunu çatlattık. Mecburen ana vanayı kapayıp, hemen 30 yıllık ustamızı aradık. Uzakta olduğunu, işi biter bitmez mutlaka geleceğini, ama 19.30 dan önce imdadımıza yetişemeyeceğini söyledi. Sözünün eri usta 19.30 da motosikletiyle kapımızdaydı. Üzerinde bezdirici sıcaktan ve günün yorgunluğundan eser yoktu. Müşteriye gelmişçesine değil, kırk yıllık dostlarına kavuşmuşçasına gülümsüyordu. Yanında hiçbir şey getirmemişti. Uzun uzun inceledi. Filtreleri iptal edersek, işi kolay bitireceğini söyledi. Ölçtü, biçti ve malzeme almaya gitti. Bir saat sonra geldiğinde hava kararmaya başlamıştı. Bir bardak su bile içmeden, öksüre, güle hızla işe koyuldu. Daracık alan için 3 dirsek kesip, onları akkor halindeki aletle yapıştırarak ana boruyu özenle yerine taktı. Yumuşayan dirsekleri soğutmak için arada nefesini bile kullandı. Anlayacağınız canla, başla ve sevgiyle çalıştı. İş yaparken sigarasını tüttürmeyi ve sohbeti ihmal etmedi. Birbirimize hal hatır sorduk. Memleketin hallerini, orman yangınlarının Kaz dağlarının ciğerlerine, içtiği sigaranın onun sağlığına vereceği zararı işte o boru tamiri için geçen bir saate sığdırdık. Saat 21.30 da bizi yeniden suya kavuşturmasını birer bardak demli çayla kutladık. Bu defa o çalışırken ben büyücek bir el fenerinin yine de loş ışığında, onun mahir ellerinin mihaniki hareketlerini izledim. Usta tamiratı iki elinde tuttuğu iki İngiliz anahtarıyla yapıyor, öksüre öksüre parçaları birbirine ekliyordu. Aniden o ellerin günün birinde bir robot tarafından ikame edileceği ihtimali aklıma geldi. O iki İngiliz anahtarı, muhtemelen bir robotun elleri olacak, ustanın becerikli elleri tarihe karışacaktı. İnsanlığın ileri teknoloji ile ulaşacağı kavşakta, dostluğun, vefanın ve sohbetin önemi kalmayacak, iletişimsizlikle toplumsal çözülme hızlanacak mıydı? O akşam Üzeyir ustayı bu düşünceleri onunla paylaşarak uğurladık. O bunlara yine güldü, güldü. Sonra “sağ olalım görürüz nasılsa. Ama bizim dostluğumuz baki, kalın sağlıcakla” diye veda edip gitti. Tamir kiti robot sizin olsun. Bize insan ve insanlık lazım.

“Şeytan bunun Neresinde?” Yerine “İnsan Bunun Neresinde?”

40 yıl önce ABD nin Wisconsin eyaletindeki çiftliklerde ineklerin sütünü sağıp, pastörize eden robotlar görmüştük. Tarım işçisi bulamadıkları için robotlara geçmişlerdi de o gelişmiş aletlerin yönetimini hafif derecede Down Sendromlu(Mongoloid) birkaç işçiye bırakmış olmalarına pek şaşırmıştık. Geçen ay Çin’de ZJu- Hangzou Küresel Bilimsel ve Teknolojik İnovasyon Merkezini ve Pekin Devlet ve Xinhua Araştırma Enstitülerini ziyaret edip, çalışma ortamlarını, araştırma alanlarını ve robotlar tarafından yönetilecek bir geleceğin nasıl olacağını gördük. Her şey daha hızlı, daha bol, daha etkin ve gelişmiş olmaya odaklanmış. Ama ya insan bütün bu hızlı teknolojik süreçte kendisine nerede yer bulacak? Sorusuna cevap aramak gerek diye düşünmeden edemedik. Teknoloji, insan için insanı ikame etmeye hazırlanıyor.  İnsanlık buna hazır mı?  O ziyarette, uzman ve akademisyenlerle görüştük ve fikir alış verişinde bulunduk. Çilek toplayan robot, her seferinde tek bir çileği sepete atıyordu. “İnsan olsa, aynı anda iki üç tane koparır” demek gafletinde bulunduk. O bandın sorumlusu öğrenci “ama robot 7/24 çalışıyor. Yorulmuyor; çalışma koşulu, izin ve ücret tartışması yapmıyor” diye cevap verdi. İnsan, adeta insandan bıkmış. Tarım, kalabalık nüfusunu başkalarına muhtaç olmadan beslemek zorunda olan Çin’in hızla mekanizasyonu hedeflediği bir sektör. Tohum, toprak, ekim, gübreleme, toplama, paketleme ve sevkiyat, arz zincirinin her aşamasında robotlara dayanan bir yapılanma içinde. Tarımda robotlara geniş bir kullanım alanı var. Yeşilin her tonunu barındıran sektörde şimdi  “yeşil tarım” denince enerjiyi, suyu en az ve etkin olarak kullanacak dengeli tarımsal faaliyetler anlaşılıyor. Sonunda topraksız tarımsal üretim de bunun bir parçası. Ama ya insansız tarım? Şeytanın bile aklına zor gelen teknolojik yaratıcılık deviniminde  “insan bunun neresinde?”  Sorusunun cevabını çok geniş bir alana yayılmış olan araştırma enstitünün, cümle kapısı önündeki kırmızı panoya yazılmış gördük. Üzerinde Çince  “Gerçeği ara ve yarat. Dinlenmeden hedefe yürü” yazılı panonun yön göstermede hala insana en önemli yeri verdiğine hükmedip oradan ayrıldık.

İnsan için Teknoloji mi? Teknoloji için İnsan mı?

İnsan sağlığı, güvenliği, eğitimi,  daha iyi ve adil yaşam koşulları için yaratılan her erişilebilir teknoloji yararlı. Ama doğal melekelerimizi tehdit eden, zayıflatan teknolojilerin yararlarından daha büyük zararları olduğunu unutmamalıyız. Cep telefonları, telefon numarası belleğimizi sıfırladı. Cep telefonu teknolojinin en büyük nimetlerinden. Ama artık en yakınlarımızın telefonunu bile ezbere bilmiyoruz. İnsansız hava araçları, fotoğraf çekmek, oyuncak uçak uçurmak için iyiydi de, hepimizi gözetlemekten öte, şehirleri, köprüleri, baraj ve nükleer santralları bombalamak için kullanıldığında insanlık düşmanı. İnsansız yer araçları, sağa, sola, ileriye, geriye manevra yapma ve park etme melekelerimize tehdit. Üstelik henüz yasal zeminleri yetersiz.  

Çin’de ilk defa domuz akciğeri insana nakledildi. Birçok alanda Amerika’nın pabucunu dama atan Çin bilim adamları Konfüçyüs’ün ışığı ve “ulusal kapitalizmin” yedeğinde bazı inanç sistemlerine bile çalım atıyor. Ölümsüzlüğü yakalamayı ve onu mitolojik tanrıların tekelinden kurtarmayı hedefleyen insan ve bilim, şimdi inanç ve uzun yaşam arasında bir tercih ikilemi yaratmış durumda. Bakalım karşı hamle nereden, ne zaman gelir! Çözüm bizim su boruları gibi plastik ciğer mi olur? Görürüz.

Öte yandan bir kaç yıl önce torunlar Mind Craft diye bir oyunla, bana bina, bahçe ve şehir tasarımı yaptıklarını söyleyip saatlerce gözlerini ekrana kilitlerken, onlara “yahu ne Mimar Sinan, ne Antoni Gaudi, ne de Frank Lloyd Wright, Mind Craft ile tasarım yapmıştı. Siz onların üstüne ne tasarlayacaksınız acaba?” Diye soruyordum da bana “o yaşlı anlamaz” gibilerden bakıyorlardı. Şimdi video oyunlarına bu kadar saat harcayarak, kaslarına, eklemlerine, en önemlisi gözlerine ne kadar zarar verdiklerini söylemekle yetiniyorum. İnsana, insanlığın bireysel ve toplumsal iletişimine zarar veren hiç bir teknoloji insan için olamaz.  Mars’ta su, ayda altın arayan teknoloji dünyadaki açlık ve sefaleti engelleyemiyor. Sadece birilerinin siyasi gücünü arttırmaya hizmet ediyor. Ama ileri teknoloji birilerine talanına göz yumdukları dünyadan kaçış güvencesiyse,  onlara, insanlıktan öteye kaçış nereye kadar? “diye sormak gerek.    

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *