İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5159 %0.04
49,5596 %-0.08
5.776,21 % 0,40
91.181,58 %-2.041
Ara

Türkiye’de sahte diplomalar üzerine…

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Türkiye’de sahte diplomalar üzerine…

“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok“ diyelim ve devam edelim. Gerçekten bu konu yeni değil. 1970’li yılların başında bizzat yaşadım. Benim ÖSS puanım 309 idi ve ben bu puanla SBF’ne kayıt yaptıramadım. Ama, 301 puanı olan bir tanıdık söz konusu fakülteye kayıt yaptırdı ve daha sonra vali oldu…

Nasıl mı oldu? Ben de bilmiyorum. Bu tanıdık halen yaşıyor. Ona sormak gerekiyor. Nasıl olsa emekli. Umarım dürüstce anlatır sistemi.

Bu bağlamda hem kız kardeşimle ve hem de eşimle ilgili iki hatıramı da anlatmalıyım.

Kız kardeşim ortaokulu bitirdi. Tokat İlköğretmen Okulu giriş sınavına girdi. Sınavı başardığı ve kayıt yaptırabileceği haberi yazılı olarak geldi. Kız kardeşim anne ve babasıyla Tokat’a kayıt işlemlerini yaptırmak üzere gittiklerinde, kontenjanda değişiklik yapıldığı, kendisinin şu durumda birinci yedek olduğu söyleniyor. “Bekle, sana yazılı haber gelecek.“ deniyor. Beklenen haber gelmiyor. Kendisi gibi yedek listede olan başka bir kız öğrenci kayıt yaptırıyor ve okuyarak öğretmen oluyor. Bu bayan halen emekli ve yaşıyor… Sorsak gerçeği anlatır mı acaba?

Zile’de Kız Meslek Lisesi’ni bitiren şimdiki eşim, Hacıbektaş‘ta bulunan bir yüksek okulun sınavına giriyor. Gelen haber sevindirici. Kayıt için yeterli puan alınmış. Komşunun kızı ise yedek listede. Sonuçta eşim kayıt yaptıramıyor, ama düşük puan alan diğer öğrenci kayıt yaptırıyor ve bir meslek lisesine öğretmen olarak atanıyor..

Acaba bunlar birer vaka-i adiyye miydi? Yoksa sistem böyle mi işliyordu? Birilerine öncelik tanınırken birileri engelleniyor muydu?

1973 yılı ilkbaharında, yüksek öğrenim için Almanya’nın Heidelberg kentine geldiğimde, bu ülkede durum kelimenin tam anlamıyla güllük güllistanlıktı. İşsizlik düşük enflasyon ise daha da düşüktü...

Almanların, yabancı işçilere ve onların aile ve çocuklarına karşı oldukça iyi bir yanaşımları vardı...

Türkiye’den Almanya’ya gelenlerden istenen belgeler deklare edildiğinde inanılıyordu... Kabul görüyordu. Örneğin, eski yapraklı T.C. Nüfus Cüzdanı’nı ehliyet olarak deklare edildiğini ve kabul edildiğini, yani deklarasyona inanıldığını bir göçmen işçiden dinlemiştim. Teyid ettirdim. Olay doğruydu. O yıllarda, Alman resmi makamlarından alınan bazı belgeler, örneğin ‘‘İkamet İlmuhaberi‘‘ ücrete tabi değildi...

O yıllarda, türkiye’den getirilen her türlü diplomaların ve sürücü ehliyetinin tercümesi kabul ediliyordu... Günümüzde bu tercümelere ‘‘ Apostille‘‘ artı ‘‘Noter tasdiki‘‘ isteniyor...

Alman makamlarının gözü açıkdı. Çünkü, son yıllarda o kadar çok sahte diploma deklare edilerek işleme kondu, kabul ettirildi...

1973 ve sonrasında güven vardı... Deklare ettiğiniz şey, masaya koyduğunuz belge doğru olarak kabul ediliyordu...

Günümüzde böyle değil. Bir doktordan yaklaşık 200 sayfalık belge isteniyor: Diploma, katıldığı dersler, bütün lise notları, sertifikalar, vuluatlı nüfus kayıt örneği vb. vb.

Tamda bu noktada bir mühendisin hikayesini anlatayım. Nasıl olsa emekli, zarar görmez.

1970’li yıllarda bir tanıdık genç mühendislik okuyor. Hem okuyor ve hem de çalışıyor... O zamanlar üniversitedeyi kaydınızı istediğiniz kadar sürdürebiliyordunuz... Bu arkadaş da on yıldan fazladır okuyordu... 1980’li yılların ortalarında birkaç ay kayboldu ortalıktan... birkaç ay sonra, orta Almanya’nın çok meşhur bir firmasında mühendis olarak işe başladığını duyduk... Almanya’da oturum ve çalışma izni alabilmek için bir doktor hanımla evlendiğini duyduğumuzda bayağı şaşırdık... Çünkü, bu kelle kulak yerinde arkadaşımızın ODTÜ mezunum olarak işe başladığını İşyeri İşçi temsilcisi bir Alman sendikacı arkadaştan duymuştum. Dünya ne kadar küçük...

Daha vahim ve komik bir olayı anlatarak bitirelim. Bir Eyaletin “Anadil Kültür Dersleri“ veren öğretmenlerin koordinatörü olarak çalışıyorum Eğitim Bakanlığı’nda. “Türkçe Anadil Kültür Dersleri“ veren yüzlerce öğretmen arkadaşların koordinasyonuyla uğraşıyorum. Bakanlığın “Meslek İçi Eğitim“ veren bir enstitüde “Metodik-Didaktik“ seminerleri düzenliyorum ve Alman öğretmenler için göç, gelişme ve İslam üzerine seminerler ve konferanslar düzenliyorum. Aynı zamanda “İşe Alma Atama Komisyonu“ndayım. Forsum binbeşyüz...

Mütedeyyin ayakları yapan bir öğretmen arkadaş, hemen hemen her sohbetimizde “Valla billa Hocam, ben ‘Maraş Olayları‘ esnasında Maraş‘ta değildim...” diyor ve devam ediyordu... Sonradan öğreniyoruz ki, bu arkadaş hızlı bir MHP’liymiş... O olaylar esnasında Maraş‘ta genç ve aktif bir partiliymiş... Bu arkadaşımız da Alman Eğitim Bakanlığı’ndan bir yıl izin aldı ve Türkiye‘de yaşadı. Bir yıl sonra Almanya‘ya döndü ve “Anadil Türkçe - Kültür Dersleri“ öğretmenliğine devam etti. Şaştık kaldık. Doğru dürüst Almanca konuşamayan, hiç İngilizcesi olmayan bu arkadaş “Dr,“ titri kullanıyordu her yerde... Üstüne üstlük, arada bir Türkiye‘de bir üniversitede ders veriyordu anlattığına göre... Hem de “Yard. Doç. Dr.“ olarak... Daha da vahimi, bu arkadaş SPD üyesi idi iyi mi? Vatandaş, Almanya Sosyaldemokrat Partsi‘ne gidip sosyaldemokrat olduğunu deklare etmiş olmalı. Alman yoldaşlarımız da kabul etmiş. Oh ne ala, oh ne ala... Alman yoldaşların aklına, binlerce SPD üyesi olan gerçek sosyaldemokrat Türklere sormak neden gelmemiş dersiniz?.. Aynı durum halen devam ediyor. Türkiye’de MHP’li veya AKP’li olan hemşerilerimiz SPD’de sosyaldemokratçılık oynuyorlar... Neden acaba?

Ondan sonra gelsin ‘‘Almanya bizi kıskanıyor...‘‘ komiklikleri… Gelsin ‘‘Alman bizi, Türkleri sevmiyor...‘‘ kompleksleri...

Peki soralım Türkiye’ye yönelik olarak, bütün bunları nasıl önleyeceğiz? Hem kolay hem de zor… Kolay, ülkeyi sanayileştirerek, milli geliri artırarak ve göreceli de olsa adaletli dağıtarak; politik sistemi demokratikleştirerek ve eğitim ve öğretime büyük yatırımlar yaparak... Çok önemli noktalardan birisi de ‘‘Partiler Yasası‘‘nın kesinlikle değiştirilmesi. Partilerin de demokratikleştirilmesi. Seçimlerdeki barajın %3 veya %5’e düşürülmesi...

Zor. Bu olgu bir süreç, eğitim, bilgi ve birikim meselesi… Kısacası Türkiye’nin önünde çok uzun yıllar var bu pislikleri temizleyebilmek için... Sahte diploma olayları bir vaka-i adliyye değil bir sistem ürünüdür...

+++

Bir ülke toplumunun yapısı, durumu o toplumu oluşturan tek tek bireylerin kumaşına bağlıdır... Toplum o bireylerin yansımasıdır.

Başka türlü nasıl olabilir ki?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *