Yeniden Gidip Gördük Ama Yenmenin Daha Güç Hale Geldiğini Anladık
Geçen hafta bir heyetle Çin’deydik. Hangzhou ve Pekin’de çeşitli temaslarda bulunduk. Yüksek teknoloji Enstitüsünde en ileri teknoloji uygulamalarını inceledik. Dil ve Kültür üniversitesinde ne kadar geniş bir çalışma alanına sahip olduklarına tanık olduk. Çin Komünist partisi müzesini gezdik. Üç önemli kurumu ziyaret edip itibar gördük. Özellikle CIIS yani Çin Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nde yarım günlük toplantıda karşılıklı anlama ve anlaşma zeminlerine ulaştık. Çin Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü mensuplarıyla görüş alış verişinde bulunarak Çin’in küresel atılımında önemli rol oynayan Kuşak-Yol projesinin geleceğini değerlendirdik. Özellikle Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki projelerin ayrıntısını öğrendik. Bu benim 13 yıl sonra Çin’i ikinci ziyaretim oldu. Nelerin hızla iyiye değiştiğini, nelerin özenle korunduğunu gözleme olanağı buldum. Çin çok büyük. Kolayca tanımak, gördüğünü yorumlamak ve bileğini bükmek o kadar kolay değil. Bunda korumaya özen gösterdikleri değerlerin mutlaka payı var. Gerisi, çok çalışmaktan, iyi plan, işbirliği ve hedefleme yapmaktan geçiyor.

Dünden Bugüne Çin’de Değişen Çok Şey Var
Çin’i ilk ziyaretim tarihi bir döneme rastlamıştı. Pekin’de Komünist partinin 18. kongresi dolayısı ile olağanüstü güvenlik önlemleri vardı. Çin o sırada büyük bir değişime hazırlanıyordu. Nitekim o kongrede Xi Jinping parti genel sekreteri seçildi ve politikaları bir hayli değiştirdi. Denetimleri arttırdı, dışa açılmaya ivme verdi. Kızıl Kapitalizm denilebilecek devlet kapitalizmi Rusya’daki gibi hızlı değil, tedrici değişim geçirdi. Pekin ve Hangzhou, Şanghay ve Pekin’e bakarsanız Çin yırtmış. Geniş yollar, modern ile tarihiyi buluşturan estetik mimari, insan dostu-yatık basamaklı üst geçitler, tüketime susamış halkını tatmin etmeye ve dünyaya bir de bavul ticareti ile eklemlenmeye amade alışveriş merkezleri ve trafiğe kapalı, yayaya açık tenezzüh yolları, Çin’de Kızıl Kapitalizmin ulaştığı evrimi gösteriyor. Piyasa Leninizm’i Çin’in kabuğunu kırmış ve dünya pazarlarına taşımış durumda. İnşaat sektörleri ile petrol bölgeleri enerjiye aç Çin için çekim merkezleri. Şimdi artık Çin’de “kızıl ötesi” dönemi yaşanıyor. Dört özerk bölgesinin kalkınma hamlesine merkezi yönetimin verdiği önceliği görmek bu defa benim için önemliydi. Çünkü Xizang (Tibet) ve özellikle Lhasa’daki yeşil kalkınmanın somut sonuçlarını dinleme fırsatı buldum. Çin’deki “kızılötesi” kalkınma hamlesinin dünyanın damında yeşil tarımdan geçtiğini öğrendim.

3 Eylül Yaklaşırken
Çin’de 2. Dünya Savaşının bitimi, Japonya’nın yenilgiyi kabul ettiği 3 Eylül’de kutlanıyor. Biz Pekin’deyken hazırlıklar başlamıştı. Yine güvenlik önlemleri vardı. Ama insanlar 80. yıl kutlamalarını coşku ile beliyordu. Gözlerim ana caddede bulunan bayrağın altındaki bir ibareye takıldı. “Tarihini unutma; Şehitlerini anarak kucakla; Barışı kutsa ve geleceği bunlar üzerine kur” yazıyordu. Verdikleri vatan mücadelesinin cinler, erenler ve enbiya tarafından değil, atalarınca yapıldığını hatırlatmanın, bugünün gençliğine atalarına layık olma hevesi verdiğini söylediler. Çin çok büyük bir ülke. Nüfus artış hızı düşse bile halen dünyanın en büyük nüfusuna sahip ikinci ülkesi. Geniş bir coğrafyaya yayılmış topraklarının bir kısmı çöl, bir kısmı çok yüksek plato. Toprak verimliliğini arttırarak, kalabalık nüfusu ele güne muhtaç olmadan beslemek teknoloji yardımı ile ekonomi politikasının ilk hedeflerinden biri. İstatistikler 2025 itibarıyla kişi başına milli hasılanın parasal olarak 13.688, satın alma gücü paritesine göre 28.978 dolar olduğunu gösteriyor. İnsanlar sokaklarda, nehir ve göl kıyılarında 13 yıl öncesine göre çok daha rahat gezip, dolaşıyor, yiyip, içip keyfine bakıyor. Çin ister istemez giderek daha fazla tüketim toplumu haline gelmiş. Bunda Çin’den yola çıkıp, dünyanın her köşesine ulaşan trenlerin getirdiği ithal ürünlerin payı da var.

Küresel İddiası Var. Bölgesel Güç Böbürlenmesi Yok
Çin’in bu yılın ilk 7 ayındaki dış ticaret hacmi 5.5 trilyon dolar. Son rakamlara göre büyüme hızı eskisine göre bir hayli düşmüş ve sadece yüzde 5.2. Ama hala büyüyen Çin’i büyük yapan bir özelliği var. O da sivil veya asker fark etmeksizin sahip oldukları tevazudan kaynaklanıyor. Her vesile ile “biz dünyanın en büyük 2. ekonomisi haline gelmiş olabiliriz. Ama büyük bir kaç şehir dışında, Çin hala gelişmekte olan bir ülkedir. Yapacağımız çok şey, inşa edeceğimiz çok yol ve ulaşıp refaha kavuşturmamız gereken çok ama çok insan var. Ancak o zaman büyük ülke oluruz ve bize atfedilen güç tanımının içini doldururuz“ diyorlar. Süper güç mü? Hayır, asla bu unvanı üstlenmiyor, bölgesel güç olma iddiasından uzak duruyorlar. Tabii Konfüçyüs’ün, erdemi orada komünizmden önce de vardı, Komünizm ile el ele yaşadı ve yaptıkları ile şişinen değil, yapamadıkları ile yerinen bir yönetim felsefesiyle Çin’in bugünkü ekonomik ve teknolojik gücüne ulaşmasına yardımcı oldu.
Uzak Dursa bile Bölgesel Sorunlar Orada
Uzakdoğu’da da bin bir sorun var. Civarda Myanmar sorun; Japonya ile adalar sorun; Tarihi haklar, balık, petrol ve doğal gaz yatakları sorunlardan. Tayvan ve Çin Denizi sorun. Ancak görüşmelerde bunlar hiç gündeme gelmedi. ABD ile ticaret savaşları sorun. Ama sorun etmiyor ve geçici bir konjonktür olarak kabul ettikleri izlenimi veriyorlar. Seller, hortumlar ve depremler iklim değişikliği ile şiddeti artan sorunlar. Teknoloji çözüm mü? Evet, Çin doğanın korunmasını da teknoloji gündemine almış. Geçen defa, Sincan konuştuğumuz bir sorundu. Ama “bu bölgeye kimse dışarıdan karışmasın lütfen” deyip kesip atmışlardı. Bu defa hiç konu olmadı. Biz de kurcalamadık. Ama Xizang kalkınmasını bir ders olarak can kulağı ile dinledim. Bu, birlik içinde kalmaya direnmeme, etnik farklılıklara kültürel öğelerden başka anlam atfetmemekle başlayan bir uzlaşı dersi. Çin devletinin varlığını ve toplumsal barışını tehdit eden terör hareketlerine başvurmama ve en önemlisi ülke dışından beslenen bölücü/ ayrılıkçı akımlara kapılmama koşulu ile perçinlenen bir kalkınma vaadi.