Teknoloji bizi geriye mi götürüyor?
Evet, başlığı yanlış okumadınız. Teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı tartışmasız bir gerçek. Ancak kolaylaşan bu hayat, acaba bizi gerçekten ileri mi taşıyor, yoksa fark etmeden geriye mi götürüyor?
Bu soru, son zamanlarda giderek daha fazla insanın zihnini kurcalıyor. Özellikle yapay zekâ gibi araçların yaygınlaşmasıyla birlikte, düşünme, üretme ve hatta hissetme biçimimiz ciddi bir değişim yaşıyor. Bu değişim her zaman olumlu yönde değil gibi görünüyor.
MIT Araştırması: Kolaylık mı, Zihinsel Tembellik mi?
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Medya Laboratuvarı’nın yaptığı bir araştırma, bu konuda çarpıcı sonuçlara ulaştı. Araştırmada katılımcılar üç gruba ayrıldı: bir grup yapay zekâ araçları kullandı, bir grup internetten destek aldı, diğeri ise hiçbir araç kullanmadan bir yazı yazdı.
EEG cihazlarıyla yapılan beyin aktivite ölçümleri sonucunda, en düşük zihinsel çabanın yapay zekâ kullanan grupta olduğu gözlemlendi. Hatta bu grup, zamanla yazılarını daha da otomatik ve yüzeysel hale getirdi.
Araştırmayı yürüten uzmanlara göre, yapay zekâ gibi araçlar kısa vadede işleri kolaylaştırsa da uzun vadede eleştirel düşünme becerilerini köreltebilir. Özellikle gelişme çağındaki bireyler için bu durum daha da riskli.
Gençler Daha Fazla Kullanıyor, Ama Daha Az Düşünüyor
İsviçre’de yapılan bir başka araştırmada, 17–25 yaş aralığındaki gençlerin yapay zekâ araçlarını en sık kullanan grup olduğu ve bu grubun eleştirel düşünme skorlarının en düşük seviyede olduğu ortaya çıktı.
Bunun nedeni açık: Bilgiyi işlemek yerine, hazır bilgiye ulaşmak çok daha kolay. Ama bu kolaylık, zihinsel egzersizi ortadan kaldırıyor. Tıpkı kaslarımız gibi, beynimiz de kullanılmadığında zayıflıyor.
Yaratıcılık Nerede?
Bir başka dikkat çekici bulgu ise yaratıcılık üzerine. Science Advances dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, yapay zekâ fikir üretiminde yardımcı olabilir; ama aynı zamanda fikirlerin çeşitliliğini azaltabilir.
Hepimizin aynı araçlara, aynı önerilere başvurması; zamanla benzer içeriklerin, tekrarlayan düşüncelerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Exeter Üniversitesi’nden Prof. Oliver Hauser’in ifadesiyle:
"Toplum olarak özgünlüğümüzü kaybetme riskiyle karşı karşıyayız."
Teknolojinin Duygusal Bedeli: Yalnızlık ve İzolasyon
Yapay zekânın zihinsel etkilerinin yanı sıra, duygusal etkileri de göz ardı edilemez. Yapay zekâ destekli sohbet botları, yalnızlığı azaltmak için tasarlanıyor olsa da kimi örneklerde tam tersi etkiler gözlemleniyor.
ABD ve Belçika’da yaşanan bazı trajik vakalar, bu araçların duygusal sorunlar yaşayan bireylerde sosyal izolasyonu derinleştirebildiğini gösteriyor. Ne kadar gelişmiş olursa olsun, yapay zekâ empati kuramıyor. İnsan ilişkilerinin yerini tutması mümkün değil.
Peki Ne Yapmalı?
Bu noktada yapmamız gereken, teknolojiden kaçmak değil; onunla olan ilişkimizi gözden geçirmek gerekmektedir. Çünkü mesele, teknolojinin iyi ya da kötü olması değil; nasıl kullandığımız.
İşte birkaç öneri:
- Bilinçli Kullanım: Yapay zekâ araçlarını eleştirel düşünmeyi destekleyecek şekilde kullanmak mümkün. Bilgiyi doğrudan almak yerine, onunla tartışmak, sorgulamak gerekiyor.
- İnsan Dokunuşu: Her türlü üretim sürecinde kendi düşüncemizi, duygumuzu, sesimizi katmalıyız. Yapay zekâ bir araç olabilir, ama yaratıcı özne hâlâ biz olmalıyız.
- Gerçek İlişkiler: Duygusal sağlığımız için insanlarla kurduğumuz gerçek bağlar hâlâ vazgeçilmez. Yapay arkadaşlıklar bu boşluğu dolduramaz.
Son Söz
Yapay zekâyı tamamen reddedip teknoloji düşmanlığı yapmak doğru değil. Ama körü körüne bir bağlılık da tehlikeli.
Teknolojinin getirdiği kolaylıklar gerçek. Ancak bu kolaylıklar karşılığında neyi kaybettiğimizi sorgulamazsak, elimizde kalan sadece hız ve yüzeysellik olabilir.
Belki de asıl soru şu:
Teknoloji bizi ileri mi taşıyor, yoksa düşünmeyi başkalarına devrettiğimiz bir çağda kendi yerimizde mi sayıyoruz? Bu da başka yazının konusu olsun…