“Beş yıl Önce, On Yıl Sonra”

Böyle bir müzik grubu vardı. Hatta Türkiye’yi 1984 de o tarihte pek revaçta olan Eurovision müzik yarışmasında temsil edip, epey yüksek bir puan toplamışlardı. Şarkıların besteleri kadar güftelerine de dikkat ettiğim için aklımda kalmış. Grubun “Halay” adlı şarkısı, Türkiye için zor bir yılda, dünyaya ritmik bir tını ve taze bir görüntüyle yapılan bir çağrıydı. Kurulacak dostluk bağlarıyla “zorlu dağları” aşmaya ve “yedi düvele” ulaşmaya öykünen bir umut şarkısıydı. O umutla grubun ömrü 2001 e kadar sürdü. Sonra dağıldılar. Türkiye de o arada engebeli yollarda epey yalpalayarak yeni yüzyıla adım attı. Artık hepimiz için umut çıtası yükselmişti. AB üyeliğine kesin gözle bakıyorduk. O yükselen çizgi, ülke için on yıl devam etti. Ama 2010 yılı küresel krizin ardından Türkiye için de kritik eşik oldu. AB umudu mülteci krizi ile iyiden iyiye aşındı. Ne yazık ki 2010 sonrasında bölgesel ve küresel ihtiraslarına gem vuramayan siyasi iktidar, gücünü iyice tahkim ettikçe Türkiye’nin yedi düvele ulaşması için gerekli yolun, içeride tedricen demokrasiden uzaklaşmaktan, dışarıda ise bir “esnek dış politika” aldatmacası ile kendisinden ne istenirse onu yapmaktan geçeceğini keşfetti. Evet, yedi düvele ulaşmasına ulaştı. “Dünyanın en çok ülkesine uçan Türk Hava Yolları” yabancı medya kanallarında yaptığı pahalı reklamlarla bunun en önemli kanıtı. Ama “zorlu dağları aşarken” elde ettiği ekonomik kazanımlarını, ulusal değerlerini, güvenilirliğini ve en önemlisi ahlaki pusulasını kaybetmeye başladı.
“Neredeydik? Nerelere Geldik?”
Beş yıl önce ne konuşuyorsak, hala aynı şeyleri konuşuyoruz. Tabii belki on yıl sonra bazı konular ve endişeler gündemden düşer. Keşke! Asıl ilginç olan şey Türkiye’nin hala 2025 tahmini olan 1.45 trilyon dolarlık GSYİH değeriyle dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında 16. sırada yer alması. Artık GSYİH hesaplamaları nasıl yapılıyor bilmiyorum. Ama yangın, salgın, deprem, sel ve toprak kaymalarının GSYİH üzerinde sanki hiçbir etkisi yokmuş gibi gözüküyor. Bu yıl yüzde 3 lük bir büyüme, yüzde 35 veya yüzde 70 lik enflasyonla ve TL, Amerikan doları karşısında tüm tutma çabalarına rağmen yüzde 18 değer kaybetmişken, Türkiye mucizevi bir şekilde 16. sırayı koruyor. Sanki Türkiye’yi ilk 20 büyük ekonomisi arasında tutmak için gösterilen bir çaba var gibi geliyor insana. Beş yıl önce de şimdiki gibi aynı yerdeydik. On yıl sonra ne olur bilinmez. Ama ülke adalet, insan hakları, gelir dağılımı, yolsuzluk ve yoksulluk ölçüleri açısından geriliyor. Beş yıl önce hala Suriye iç savaşında her gün “kanı yerde kalmayacak” diye şehitleri ebediyete uğurluyorduk. Bugün Suriye’yi daha az, PKK nın silah bırakıp bırakmadığını daha çok konuşuyoruz. Ama yine şehit haberleri geliyor. On yıl sonra bu değişir mi? Çatışmaların getirisi, barışın ödülünden fazla olduğu sürece bunları konuşmayı sürdürürüz. Güncele sıkışmış Türkiye cambaza bakarken maalesef asıl konular gölgede kalıyor. CHP kurultayı ile meşgulüz. Ama Belediye başkanları tutukluyken Kanal İstanbul sürüyor. Yazık ki on yıla kadar tamamlanmış olur.
Dünya Bir Yana, Türkiye Bir Yana
Beş yıl önce dünya ve Türkiye salgınının pençesindeydi. Hep birlikte virüs ve salgının yayılmasındaki Çin parmağını konuşuyorduk. Rusya henüz Ukrayna’ya saldırmamış, Filistin-İsrail çatışması Gazze boyutuyla bu kadar kangrenleşmemişti. Ama aradan 5 yıl bile geçmeden 7 Ekim 2023’de İsrail’in Gazze sınırındaki yerleşim yerlerine Hamas’ın yaptığı saldırının açtığı gedik kapanmadı. İsrail’in durmak bilmez akınlarıyla giderek büyüyor. Ama 5 yılda İsrail Trump’ın desteğiyle eskisinden daha güçlü hale geldi. Bunun on yıl sonra yaratabileceği sonuçlar, işe başka ülkelerin karışıp karışmamasına bağlı. Öte yandan Trump hatırlanacağı üzere birinci başkanlık döneminde İran nükleer anlaşmasından tek taraflı olarak çıkmıştı. İran’a saldırmayı o zaman göze almamıştı. Şimdi İran sanki biraz köşeye sıkışmış gibi. Bu durumda İsrail’e karşı yaptığı tehditlere bir süre ara verecektir. Dünya beş yıl önce de İran’ın on yıl içinde atom bombası üretip üretmeyeceğini konuşuyordu. Bu hala gündemde. Ama şimdi beş yıl öncesine göre daha kritik bir eşiğe gelindi. Çünkü kişisel ihtirasları çok benzeyen liderlerin sayısının artması ve birbirlerinden öğrenerek dünyaya yön vermeye çalışmaları, on yıl sonrası için ciddi tehdit. Her yerde yaşanan jeo politik ve ekonomik anafor sebep mi? Sonuç mu? Belki her ikisi de. Ne yazık ki tehlikeli kuyulara düşünmeden taş atan delilerin başına artık bir akıllı bulmak zor. Vaktiyle şans yaver gitmiş. Bundan sonra Türkiye’ye bir Mustafa Kemal Atatürk daha gelir mi? Bin yılda bir yaşanabilecek mucizenin tekrarına on yıl yetmez.