İstanbul
Açık
25°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,5380 %-0.56
47,7084 %-0.57
4.387,00 % -0,60
117.135,78 %-1.511
Ara

ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel gençlere seslendi: Umut hiç bitmesin, Atatürk hep rehberiniz olsun

YAYINLAMA:
ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel gençlere seslendi: Umut hiç bitmesin, Atatürk hep rehberiniz olsun

Bu yazıma, başta Türkan Saylan olmak üzere, Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda ilerlemiş ve ilerlemekte olan, buna istekli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kadınlarına ve bu kadınların yetiştirdiği bütün çocuklara ithaf ile başlıyorum.

Geçen hafta, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı, çok değerli Prof. Dr. Ayşe Yüksel ile görüşmeye gittiğimde, odasında yer alan İznik Çinisinden yapılmış çintemani tablosu asılı idi. ( resmini aşağıda görebilirsiniz ) Görüşmenin birkaç gün öncesinde, bu motif başka bir sohbetime de konu olmuştu. Çintemani, sizlerin de muhtemelen daha önce karşılaştığınız, üç renkli daire ve iki dalgalı çizgiden oluşan çok eski, farklı medeniyetlerde de olan, kadim ve mistik bir motif. Osmanlı sanatında özellikle sarayda, kaftanlarda, halılarda, kalkan ve miğferlerde ve saray duvar süslemelerinde kullanılmakta iken Osmanlıdan sonra erken dönem Cumhuriyet, çeşitli sanat eserlerinde de sıklıkla kullanılmış.

Desenlerin anlamı, araştırabildiğim kadarı ile şöyle:

Üç daire, güç – akıl ve ruhu ( veya geçmiş –gelecek – şimdi ) simgeliyor.

İki dalgalı çizgi ise leopar -  kaplan gözünü, yani dikkat, odak, hareket halindeki koruyucu ve savaşçı güç ile asaleti simgeliyor.

Özetle daireler niyeti, çizgiler ise eylemi anlatıyor gibi…

Ayşe Yüksel ile sohbet ederken, karşımda asılı duran İznik çinisi, sanki bütün bu anlamları ile Türkan Saylan idi.

Bu girişle, sohbetimizi okumaya başlayabilirsiniz:

 

Sara Aydın:  Ben, öncelikle Türkan Saylan ile başlamak istiyorum. “Türkan” isimli kitabınızda onunla ilgili anlattığınız pek çok konu var. Bunun yanı sıra, Türkan Hoca’nın “ insan önce insandır “ felsefesini dernek olarak da yaşatmaktasınız. Bu felsefeden hareket edersek, size göre çocuklar, gençler için “eğitim hakkı ve çevre - doğa hakkı nasıl birleşir?

Ayşe Yüksel: Türkan Saylan, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğini kurduğunda önce başkanı, sonra genel başkanı oldu ve 19 yıl boyunca şube ve temsilciliklerle amacı doğrultusunda hizmet verdi. Derneğimizin amacı çağdaş bir eğitime yönelik projelerle çocukların ve gençlerin niteliklerini güçlendirmek. Bu bağlamda onların zaten kazanılmış olan yaşam hakkı, eğitim hakkı, barınma hakkı, kendini geliştirme hakkı, sağlıklı bir doğada yaşama hakkı bizim de önceliklerimiz arasında yer alıyor. Çalışma ilkelerimizden 5.maddemiz çevreye yöneliktir ve tüzüğümüzde yer alır. Dolayısıyla ÇYDD, doğa dostu bir dernektir. Çocuklarımıza, gençlerimize ve kadınlarımıza bu bağlamda farkındalık oluşturmak ve niteliklerini arttıracak projelerimizi sürdürüyoruz. BM Çocuk Hakları Bildirgesi bizim de yol haritamız zaten.

 

S.A: Siz de dördüncü kez tekrar dernek başkanı olarak seçildiniz, tebrik ederim.

Şu an içinde yaşadığımız dünya ve Türkiye şartlarında, 17 yaşında bir genç kız olsanız, gençlere neler söylemek isterdiniz?

A.Y: Öncelikle şu an 17 yaşında olmak istemezdim. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ ten ve otuz yıl yol arkadaşlığı yaptığım Türkan Saylan’ dan öğrendiğimiz birşey var ki o da umudu hiç kaybetmemek. Dolayısı ile 17 yaşındaki gençlere de umudu hiç kaybetmemelerini söylerdim. Çocuklarımızın, Mustafa Kemal Atatürk ‘ ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyetinde her şeye rağmen doğmuş olmaları, Atatürk gibi bir kurucu lidere sahip olmaları onlar için başlı başına büyük bir şans. O zaman bu şansı iyi öğrenmek, iyi okumak gerekiyor. Hem Atatürk’ ü hem Türkan Saylan’ ı iyi anlamalarını isterdim ve kendi akıllarını kullanarak kendilerine de bir ölçüde yön verici olarak geleceklerini planlamalarını isterdim.

S.A: Umutlu olmak konusunu soracaktım ki zaten siz de anlattınız…

A.Y: Evet, umudumuzu hiç kaybetmememiz gerekiyor.

S.A: Umutlu olmanın yanı sıra, gençleri olumlu anlamda en çok besleyen şey gözlemlerinize göre nedir? Ya da ne olmalıdır?

A.Y: Gerçekten çok inanarak söylüyorum ki, Atatürk’ün “ Ey Türk Gençliği…” diye başlayan hitabesini çocuklarımız her gün okusa, her gün kendilerine yeni bir mesaj bulabilirler. Eskiden her gün okuduğumuz “ Andımız “ gibi. Dolayısı ile bütün dünyanın parmakla gösterdiği bir liderin, gençlere tavsiyelerini harfiyen yerine getirirdim ben olsam. Nesil farklılıklarımız var, her kuşağın bakış açısı farklı oluyor. Bizler, dijital dünyaya göçmen olarak geldik, ama Z kuşağı ve sonrası, dijital dünyanın içine doğdular. Zannediyorduk ki bu kuşağa çok umut bağlayamayacağız. Ama son aylarda gördük ki onlar da içine doğdukları Atatürk Cumhuriyetine yürekten ve dört elle bağlılar ama bunu korumaya ve geliştirmeye yönelik yöntemleri farklı ve öyle de olması gerekiyor. Onların yetenekleri ve bakış açıları da bizde yok.

 Ülkemizde ve dünyada her dönemin farklı gelişmeleri ve gündemleri var. O yaşlardayken bizler de bugünden farklı sorunlarla mücadele ediyorduk. Önemli olan Atatürk gibi bir lidere sahip olmamız. Onun kurduğu Cumhuriyetimiz 100 yaşını doldurdu ama söyledikleri bugün de hala geçerli, hala bugün de karşılığını buluyorsa o zaman yol haritamız Mustafa Kemal Atatürk.

S.A: Rahmetli Türkan Hoca hayatta olsa idi, son aylarda ülkemizde yaşadıklarımızla ilgili gençlere neler söylerdi?

A.Y: Öncelikle sağduyulu olmaları söylerdi. Akıllarını kullanmalarını ve olaylara çok yönlü bakmaları gerektiğini söylerdi. Mesela bana da hep “ sadece bu pencereden bakma, diğer pencereden de orada neler oluyor diye bak, sonra ikisini karşılaştırarak kendi aklını kullan der ve eklerdi “ Atatürk’ten ayrılma”.

S.A: Türkan Hoca’ nın  “Simurg” dan ve kuşlardan esinlenerek, dernek şubeleri için oluşturduğu gruplandırma çalışması var. Bunun hikayesini anlatır mısınız?

A.Y: Biliyorsunuz Simurg, bir takım çalışmasını, rollerin aktarılmasını, görev devrinin yapılmasını anlatır. Derneğimiz için de bir kişinin değil, pek çok kişinin, şubenin gruplanarak koordineli bir şekilde zorlukları aşmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Önceleri daha az olan şube sayımız çoğaldıkça, Türkan Hoca, şubelerimizi coğrafi bölgelere göre gruplandırıp, o bölgelerde yaşayan kuş türlerinin isimlerini verdi.

S.A: Türkan Hoca’ nın doğa sevgisi ve düşkünlüğü burada bile belli…

A.Y: Evet, hem doğayla birlikte yol almak, hem bölgelerin de ismi olan kuş türleri için farkındalık oluşturup merak uyandırmayı amaçlamış. Şu an 18 grubumuz var, her biri bir kuş ismi ile temsil ediliyor. Siz bilir misiniz, mesela Küçükçekmece Kanarya semtinde, bütün sokaklar bir kuş ismidir. Sunay Akın da bir kitabında bundan bahseder.

Türkan Hoca, Simurg ve kuş türlerinden esinlenerek bu gruplandırmayı kurumsallaşmak için yaptı ama O, zaten yaptığı her şeyde farklı ve birden fazla faydalar da yaratırdı. Bu da öyle bir çalışma.

S.A: Kadın dayanışması dediğimiz bir konu ki var ki çok önemli ve biliyoruz ki bu topraklarda kadınların birlik olmasından doğan bir güç var hepimizde. Siz, bu gücün en çok hangi kısmından güç alıyorsunuz?

A.Y: Türkiye’ de kadınların çoğunluğu, kendisini borçlu hissediyor. Atatürk sayesinde, bugün yapabildiklerini yaptıklarının farkındalar. Dolayısıyla bu borcu ödeyebilmek için erkeklere göre daha fazla sorumluluk hissediyorlar. Gönüllülükleri, sorunun değil çözümün parçası olma özellikleri çok fazla. Anadolu’da kadın güçlüdür. 15 yıl Van’da yaşarken, Türkan Hoca ile köy köy gezip cüzzamla savaşırken sosyolojik gözlem yapma imkanımız çok oldu. Kadınlar belli bir yaşa gelip babaanne, anneanne olduğunda evde sözü geçen kişidir. Dışarıdan bakınca ataerkil gibi görünse de görüyorsunuz ki anaerkil bir aile ve ilaveten maalesef yine görüyorsunuz ki, kırsal alanda kadın, çocuk doğurduğunda daha saygı duyulan ve otorite olarak görülen bir hale dönüşüyor.

S.A: İnsan olmanın doğası gereği zaman zaman hepimizin enerjisinin düştüğü, küçücük de olsa umutsuzluğa kapılabileceğimiz anlar oluyor. Siz böyle zamanlarda tekrar nasıl gücünüzü ve enerjinizi toplayıp kendinize “ Hadi Ayşe “ diyorsunuz?

A.Y: Ben hep Atatürk’ten güç alıyorum. En büyük travma mı diyeyim, en büyük dibe vurma mı diyeyim bilemedim. Van 100.Yıl Üniversitesinde rektör yardımcısı iken, fetö terör kumpasının ilk kurulduğu zamanlarda benim de tutuklanmam gündeme gelmişti. Savcı, benim için 2511 yıl hapis cezası istedi. Bu benim için büyük bir şoktu, hiç kimse için bu durum kolay bir şey değil.

Bu olayların ilk başladığı günden beraat anına kadar geçen 13 yılda,  hukuk kuralları dışına çıkmadığınızdan emin olsanız da, neden bu başıma geldi diye sorguluyorsunuz. Tabii ki çok üzülüyorsunuz. O günlerde ben Atatürk’ten güç alarak dik durdum. O tarihlerde bu olay ilkti, herkes çok büyük şaşkınlık içindeydi. Destekçilerimiz çok fazlaydı.  Kendime dedim ki, Atatürk hakkında da idam kararı verilmişti, ama O, Cumhuriyeti kurma fikrinden vazgeçmedi. Onun bu kadar destekçisi yoktu, cep telefonu, uçak, benzin yoktu. Arabası eski ve bozuktu. O bunları sorun etmeyip yolunda yürüdüyse, siz de sorun etmemelisiniz.

Ayrıca Türkan Hoca, Anadolu’daki doktorlara, sağlık görevlilerine derdi ki, “ Devlet memuru iseniz hakkınızda soruşturma açılmasından korkmayın. Çünkü devlet yapısının içinde bu, hep olabilir, önemli olan sizin kendinize olan inancınız ”  ki bu, çok önemli. Yani demek ki sizin doğru yolda yürümeniz başınıza bunların gelmeyeceği, herhangi bir dava veya soruşturma açılmayacağı anlamını taşımıyor. Önemli olan, doğru yolda olmanız… Dolayısıyla Atatürk ve Türkan Hoca, her zaman beni ayakta tutan iki insandır.

S.A: Dernek çalışmaları ile ilgili, olmasını en çok arzu ettiğiniz şey nedir?

A.Y: Aslında hayallerimiz gerçekleşiyor. Mesela 1995 yılında Türkan Hoca, genel başkan iken Anadolu’dan İstanbul’a gelen kadın erkek fark etmeksizin üniversiteye başlayan öğrencilere burs veriyorlar. O yıl, 500 öğrenciye burs veriyorlar. Derken yıllar içerisinde, gördük ki 65.567 öğrenciye burs vermişiz. Bu kadar sayıda çağdaş yaşam kültürü ile yetişmiş insan var ve Türkiye’nin dört bir yanında hayatlarını sürdürüyorlar. Derneğimizde, önceden burs almış gönüllü olarak çalışanlar da var. Şimdiye kadar burs alan 65 bin öğrencinin, 46 bini kadın.

1997 yılında ortaöğretim, sekiz yıl zorunlu hale getirdi. Buna rağmen çocuklarının ortaokula devam etmesini istemeyen aileler oldu. Biz de Siirt’in Pervari ilçesinde bu durumda olan çocuklar için burs projesi başlattık. Türkan Hoca’nın 100 bin öğrenciye burs hayali vardı. Geçen yıl haziran ayında 107 bin kız öğrencimiz ortaöğretim bursu alarak okulu tamamladı. Şimdi bir milyon öğrenciye burs verme hayalimiz var ve neden gerçekleşmesin diyoruz. S.A: Evet… Neden olmasın, umarım gerçek olur. Peki, şunu sormak istiyorum size; hepimizin bazen geçici de olsa susmak durumunda olduğu, bazen de alttan almak için sustuğumuz durumlar olabiliyor. Sizin hiç susmayacağınız, “ ben bu konuda susamam “ dediğiniz ne var?

A.Y: Haksızlık. Özellikle eğitimde cinsiyet eşitsizliğine susamam. Cinsiyet ayrımı yapmadan, örgün eğitimin dışında kalan çocuklara çok üzülüyorum ve buna susamam. Mesela MEB raporlarına göre açık orta öğretim kurumlarında okuyan 1 milyon 299 bin çocuk var.  Bu çocukların hiç biri gerçek öğrenci değil. Nerede bu çocuklar, belli değil. Açık öğretimde hangi dersleri alıyor, belli bir program da yok. O nedenle bu konularda susmak istemiyorum.

S.A: Tekrar çevre ve doğa konusuna dönecek olursak, şu anda bununla ilgili ne gibi projeleriniz var?

A.Y: ÇYDD doğrudan bir doğa derneği değil ama tüzüğümüzdeki çalışma ilkelerimizde doğa dostu olmak, çevreye duyarlı olmak gibi maddelerimiz var. Çevre Birimimiz bu konuda pek çok çalışmalar yapıyor detaylı bilgi almak isterseniz eğer.

Bu birimimiz çevre ve doğa ile ilgili olan bütün güncel gelişmeleri takip ediyor ve gerekiyorsa hukuksal adımlarımızı atıyoruz. Mesela Kanal İstanbul ile ilgili itirazımızı yaparak ilk dava açanlardan biriyiz. Yine başka bir örnek Kaz Dağlarında bulunuyoruz fiili olarak. Bunların dışında kendi üyelerimize, burs verdiğimiz öğrencilerimize ve çocuklara yönelik çevre ve doğa konularında farkındalık arttırıcı eğitim programları hazırlıyoruz. Hepimiz eğitimlere katıldığımız zaman bizler de çok şey öğreniyoruz.

S.A: Çocuklarımızı, gençlerimize verdiğiniz destekler çok değerli. Son olarak, onların hayalleri uğrunda pes etmemeleri, mücadeleden vazgeçmemeleri konusunda neler söylemek istersiniz?

Hiç birimiz dünyaya kendi kararımızla gelmiyoruz. Yasalarımıza göre de 18 yaşına kadar çocuk, 18 yaşından sonra yurttaş oluyoruz. İçine doğduğumuz ailenin ekonomik, durumu, eğitim durumu, sosyal konusu bizi doğrudan etkiliyor. Ama artık 18 yaşından sonra bir eksiklik varsa bunu tamamlamak o kişinin kendisine düşüyor. Eğitimle, sosyal yaşamla bizim için yararlı olan şeyleri hayatımıza katmamız gerekiyor.

Mesela ben de ilkokul mezunu bir anne ve babanın çocuğuyum. Gazete evimize mutlaka her gün alınırdı. Ama annem de babam da, gece yatmadan önce kitap okuyan insanlar değillerdi. Lisede bir öğretmenim, kitap okumak gerektiğini o kadar güzel aşıladı ki ben o günlerden itibaren her gün kitap okuyorum. Çocukluktan itibaren yaşımız ilerledikçe, bireysel olarak yapmamız gereken doğru işleri hayatımıza almamız gerekiyor. Kendimizi geliştirmemiz, dünyayı takip etmemiz çok önemli. Hepimiz politika ile ilgili olmak zoruda değiliz ama içinde yaşadığımız dünyayı sıkı bir şekilde takip etmek çok önemli. Konuları anlayabilmek için okumak, konunun uzmanlarını dinlemek çok önemli.

Ben biyografi ve otobiyografi okumayı çok seviyorum ve bu tarz kitapları başucumda tutarım. Türkan Hoca’nın  “ Güneş Umuttan Şimdi Doğar “ kitabı benim başucu kitaplarımdan biridir. Dernekle ilgili, özel hayatımla ilgili veya başka bir konuda çözemediğim bir durum olduğunda tekrar bu tür kitaplara döner, benzer sorunları, biyografideki kişi nasıl çözmüş diye tekrar tekrar okurum. Belli bir yaşa geldim, iş güç sahibi oldum diyerek öğrenmeye kendimizi kapatmamamız gerekiyor. Hayat boyu öğrenme diyoruz. Kendi kendimize veya bir kişiden, kurumdan alabileceğimiz öğrenimlerden vazgeçmemek lazım, her türlü öğrenime açık olmamız gerekiyor.

 

Röportaj tarihi: 18 Haziran 2025

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *