Ne mi yazalım? Konu çok...
-Habemus Papam: Yeni bir Papamız oldu...-
Konu çoook... Yaz yazabildiğin kadar... Yazmasına yazalım da, kime faydası olacak, faydası ne?
***
Dünyaya mı bakalım yoksa Türkiye`ye mi? Ya Almanya ne olacak? Turpun büyüğü sanki orada... Turpun büyüğü orada, çünkü bu turpun AB ile ilgisi var, NATO ile bağlantısı var, Rusya ile gelişmeler var... Var da var…
***

Gelin yeni Papa konusuna bakalım isterseniz. ABD Cumhurbaşkanı Donald TRUMP`a ABD devleti, toprakları ve askeri gücü yetmiyor. Daha fazlasını istiyor. Kanada`yı istiyor, Grönland`ı istiyor, Panama Kanalı`nı istiyor, Gazza`yı istiyor. İstiyor oğlu istiyor... Gözü doymuyor bir türlü. Muhtemelen Papalık makamını da istemiş olabilir... İtalyan kökenli papalık bitti gibi: Önce bir Polonyalı getirildi... Solidarnoş falan... Polonyayı indirdiler... Sonra bir Alman Papa seçtiler, Almanya`yı Batı`ya, NATO`ya entegre ederek önce SSCB`ne daha sonra RUSYA`ya yanaşmasını önlediler... Peşinden Latin Amerikalı bir papa seçerek Güney Amerika`daki kiliselerde etkin olan ``Befreiungstheologie``yi (Bağımsızlık Teolojisi`ni sulandırmak istediler... Bayağı başarılı da oldular. Ama, nisan ayında ölen Papanın tam da bunların istediği gibi çıkmaması işleri biraz karıştırdı...
Papa seçimleriyle ilgili bir konuyu aktarmak isterim. Belki biraz gülersiniz.

847 yılında erkek kıyafetleriyle yaşayan bir kadının Papa seçilmesi. Gerçek mi yoksa Hristiyanlığın diğer büyük mezhebi Protestanlığın uydurması mı bilemiyoruz...
Olay şöyle: Dokuzuncu yüzyılda İngiltereden ihraç edilen bir ailenin kızı olarak Almanya`nın Ingelheim şehrinde doğan Joan adlı kız kendini çok iyi yetiştirir... 12 yaşından itibaren erkek elbiseleri giyen Joan`ın Hristiyan misyonerlere katılmasıyla yol alması hızlanır. Peşinden Atina`da din ve felsefe öğrenir peşinden Roma`ya geçer.. Benedictine Manastırı`na giren Joan, John Anglicus adını alır. Roma`da geniş bir çevre edinir. Ve gün gelir, 8. Joan olarak Papa seçilir. Fakat, bedenine mağlup olur ve günün birinde çevresindeki görevlilerden birisinden hamile kalır... Sonucu tahmin edebilirsiniz...
İşte bu olaydan sonra, yeni seçilen papa, oturulan kısmının ortası delik bir sandalyeye, ``La Sedia Gestatoria`` denilen ünlü parfiri koltuğuna iç çamaşırsız oturtulur ve altan genç bir papaz tarafından test edilir. Sonuç ``Testiculus habet et bence pendentes!`` diye ilan edilir. İkinci bir genç papaz tarafından ``Habe ova noster papa!`` (Babamız erkek!) diye teyid edilir...
Ve gelsin bacadan beyaz duman... `` Habemus Papam!`` (Bir Papamız var! Yeni bir papamız var!)
Yeni papa ABD yurttaşı. İyi yetişmiş, yetiştirilmiş birisi...
Önümüzdeki dönemde bir Afrikalı Papamız olabilir... Yani zenci bir Papaz... Onları da sisteme entegre etmek gerekir, değil mi efendim?
Peşinden asyalı bir Papamız olacaktır...
Uzun vadede cinsiyetsizleştirilmiş bir dünyada homoseksüel bir Papanın olması hiç kimseyi şaşırtmamalı…
***
NATO konusu da enteresan... Yapılan antlaşmalar gereği, Varşova Paktı lağvedildi... Buna karşın, NATO da ya lağvedilecekti ya da doğuya doğru genişlemesi kontrollü bir şekilde ve karşılıklı görüşmelere ve de mutabakatlara göre yapılacaktı... Sonuç? Sonuç ortada. NATO`nun doğu sınırları neredeyse Rusya sınırlarına dayandı. Buna rağmen, saldırgan olan Rusya imiş…
***
Avrupa Birliği hala düşünüp duruyor... Daha doğrusu Almanya... Nasıl düşünmesin ki?.. Sanayide durgunluk söz konusu... Almanya yani AB`nin beyni, kalbi ve omurgası olan Almanya, Avrupa Birliği`ni eskisi gibi rahat çekip çeviremiyor... Ekonomik durgunluk, AB üyeleri arasındaki akortsuzluk ve gittikçe artan enerji fiyatları... Atlantiğin öte yakasının gayri resmi baskısıyla Rusya`da gaz alımı yasaklandı... Gaz fiyatları katlandı... Elektrik fiyatları da öyle... Atom santrallari de kapatıldı. Savaş çığırtkanı Yeşiller Partisi bir önceki hükümette koalisyon ortağıydı, güya çevre sorunlarından hareketle atom santralleri kapattırıldı. Ama, Almanya Fransa`dan atom santrallerinde üretilen elektriği satın alıyor iyi mi?.. Ve Fransa yeni atom santralleri inşa edip duruyor.
***
Türkiye konusuna hiç girmeyelim. Çünkü, bu günkü Türkiye`de artık her şey mümkün... EVET, TÜRKİYE`DE ARTIK HER ŞEY MÜMKÜN…
``Gemlik`e doğru denizi göreceksin,
Sakın şaşırma...``
demiyor muydu şairimiz Orhan Veli? Biz de Türkiye`deki gelişmelere şaşırmıyoruz.
+++
Peki soruyu tekrarlayalım. Yazı`nın kime faydası oldu, olacak? Bunları yazdık da ne oldu? Kime faydası oldu ya da olacak?
Sanırım, hiç bir şey boşa gitmez. Bir yerlerde birilerine faydası olur, olabilir...
Ya da, eğer iyi yazabiliyorsa en azından yazarına faydası olur yazının. Yok bu satırların yazarı gibiyse, en azından yazarın terapisi olur...
Okumadan, yazmadan ve müziğin tadını çıkarmadan yani terapisiz bir yaşam olası mı?