İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5359 %0.07
49,6539 %0.06
5.778,15 % 0,44
92.077,40 %-1.249
Ara

PKK’nın silâh bırakma ve fesih kararının düşündürdükleri

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
PKK’nın silâh bırakma ve fesih kararının düşündürdükleri

Terör örgütü PKK’nın silâh bırakma ve kendisini feshetme hakkındaki kararını merakla beklemekteydik.  Sonunda PKK’nın 5-7 Mayıs 2025’te yapılan sözde 12. Kongresi’nde alınan kararı uluslararası medyada internet kaynaklarında okuduk.

Sade bir Türk vatandaşı olarak her şeyden önce belirtmek isteriz ki, çocuklarımıza, torunlarımıza, Atatürk’ün “en büyük eseri” olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bekçileri gençlerimize bizlerin bırakacağı en değerli mirasın “terör” belâsından arınmış, kurucu ilke ve değerleri, üniter yapısı korunmuş ve O’nun “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” düsturuna uygun,  çağdaş, müreffeh bir Türkiye olduğuna inanmaktayız.

Ömrümüzün şu ana kadar olan 41 yılı PKK’nın terörü içinde geçti. Ülkemizin binlerce kahraman evlâdı şehit oldu, gazi oldu. FETÖ kalkışmasında 250 civarında şehidimiz, 3 bine yakın gazimiz var. 1973 -1994 arasındaki 21 yıl boyunca da Dışişleri Bakanlığı Camiasına mensup olarak meslektaşlarımızla birlikte Yurt dışında görev yapan Devlet görevlilerimize yönelik Ermeni ASALA teröristlerinin hedefinde yer aldık. Camiamız 36 şehit verdi.

Eminim PKK terör örgütünün gecikmeksizin, kayıtsız ve şartsız silâhlarını bıraktığını ilân etmesini Türkiye’de milyonlar hep birlikte temenni etmişizdir.

PKK’nın silâh bıraktığını açıkladığına dair haberleri duyunca sevindik.

Bununla beraber, PKK’nın sözde Kongresi’nin kararının metnini okuyunca şahsen, günlük sohbetlerimizde kullandığımız deyimle,  “sevincimiz kursağımızda kaldı” deme ihtiyacını hissettik.

İçimizden “keşke PKK sadece birkaç kelimeyle ‘PKK silâhları bıraktı ve kendini feshetti’ açıklamasını yapsaydı da bunun sevincini Milletçe yaşayabilseydik” dedik.

Çünkü gördük ki, PKK’nın kararının metninin içeriğinde “canım işte onlar da silâh bırakırken bir şeyler söyleme ihtiyacını duymuş olabilirler” türünden sözlerle geçiştirilebilecek ifadeler yer almıyor.

PKK’nın sözde Kongre kararında, bizde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş üniter yapısı bakımından geleceğe yönelik ciddi kaygılar yaratan, tarihî ve siyasî mesnetten yoksun iddialara, zaferle sonuçlandırdığımız Millî Mücadele’nin mahsulü olan temel ve kurucu nitelikteki belgeleri sorgulayan, hattâ itham eden, o belgelerde yer alan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerini, ilkelerini bozma amacının tezahürü olan, tarihî gerçekleri tahrife yeltenen hezeyanlara yer verilmiş bulunmaktadır.

PKK’nın kararında, Lozan Barış Antlaşması’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu 1924 Anayasası’nın “Kürt varlığının inkârına ve imhasına” sebep olduğu, bu yüzden PKK’nın Lozan Antlaşması’na ve 1924 Anayasası’na karşı kurularak “Kürt halkının” “özgürlük hareketini” başlattığı ifade edilmektedir.

PKK’nın 1984’te ülkemizde başlattığı ve bebek, çocuk, kadın, erkek, sivil, asker ayırımı yapmadan on binlerce vatandaşımızı hedef aldığı insanlık dışı terör eylemleri “meşru ve haklı” “özgürlük hareketi” olarak adlandırılmaktadır.

Ayrıca, PKK’nın Kongre kararında PKK’nın  “hareketinin”  “ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi benimsenerek silâhlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele” olarak yürütüldüğü belirtilmektedir.  

Kararda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “tapusu” mahiyetindeki  Lozan Barış Antlaşması’na ve Cumhuriyetimizin 1924 kurucu Anayasası’na karşı sorgulayıcı tavır alınması, Lozan Antlaşması’nın “öncesine” – yani Sevr Antlaşması’na - ve “ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesine” atıf yapılması, PKK’nın terör eylemlerinin gerçek amacının Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “ulus devlet” niteliğini, “üniter” yapısını bozmak ve ülke bütünlüğünü bölmek, parçalamak olduğunu bu vesileyle de açıkça ortaya koymaktadır.

Karar metninde yer alan “Önder Apo Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın öncesini (– yani Sevr Antlaşması’nı -) referans alarak, Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsedi” şeklindeki ifade üzerinde özellikle durmak lâzımdır.

Bellidir ki, teröristbaşı ve PKK ve onun siyasî perspektifine uygun olarak TBMM çatısı altında siyaset yapmış ve yapmakta olan DEM gibi Siyasî Partiler, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin 1920’de Osmanlı Devleti’ne dayattıkları ve imza ettirdikleri Sevr Antlaşması’nın, o Antlaşma’nın Anadolu için çizdiği sözde siyasî haritaların özlemi ve hayali içindedirler.

Yine bellidir ki, Türkiye’nin üniter yapısı, teröristbaşı ve PKK’nın ve onların siyasî uzantılarının baş hedefidir ve olmaya da devam edecektir.

PKK’nın kararında yer alan yukarıda alıntıladığımız “demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifi ve Demokratik Ulus anlayışı” gibi ifadelerin ve kavramların da münhasıran Devletimizin üniter yapısını bozma amacına matuf olarak kullanıldığını düşünmekteyiz.

Nitekim, “Kürt sorununun demokratik çözümü” gibi söylemleri DEM Parti mensupları dillerinden düşürmemektedir.

DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan bugün (13 Mayıs) TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada çok kereler “demokratik çözüm” kavramını kullanmıştır.

Konuşmasında “12 Mayıs'ta PKK'nın yeni bir dönemin kapısını aralayan kongre kararları ise eşit ve demokratik bir geleceği müjdeliyor”, "Geçmişe takılmadan demokratik Türkiye'yi inşa etmeye çalışacağız", “Silâhlar susuyorsa demokratik siyaset konuşmalıdır”,  “Demokratik siyaset ve çözüm 100 yıllık Kürt sorunu ve demokrasi sorununa 50 yıllık çatışmalı sürece son verme gücüdür” cümlelerinin DEM’lilerin dillerindeki gerçek anlamı ve amacı, “demokrasi” ve “demokratik” kavramlarının ışıltılı cazibesi içinde gözden kaçırılmamalıdır.

PKK Kongresi’nin kararında yer alan “PKK...1978’den başlayarak yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle Kürt varlığını kabul ettirmeyi ve Kürt sorununun Türkiye’nin temel realitesi olarak görülmesini esas aldı. Bu temelde başarıyla yürüttüğü mücadele sonucunda halkımız adına diriliş devrimini gerçekleştirerek bölge halklarının özgürlük umudu ve onurlu yaşam arayışının sembolü haline geldi” şeklindeki övünme ifadesi fevkalâde düşündürücüdür.  Özellikle günümüzde “terör sorunu” demek yerine “Türkiye’de Kürt sorunu vardır” ve “Kürt ve Türk halkları” gibi cümleler kuranlar, PKK Kongre kararının bu cümlesinden gereken sonuçları çıkarmalıdır.

Kararda “PKK’nin Olağanüstü 12. Kongresi...Özgürlük Hareketimiz için yeni bir döneme girişi ifade eden tarihi kararlar aldı... PKK mücadelesinin, halkımız üzerindeki inkâr ve imha siyasetini parçaladığını, Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına getirdiğini, bu yönüyle PKK’nin tarihi misyonunu tamamladığını değerlendirdi. Bu temelde PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder APO tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı” denilmektedir.

Bu bağlamda “Kongremizin aldığı PKK’nin fesih ve silâhlı mücadele yöntemini sonlandırma kararı kalıcı barışa ve demokratik çözüme güçlü bir zemin sunmaktadır” değerlendirmesine yer verilmektedir.

Bu ifadelerle kastedilen “güçlü zemin” hangi zemindir? Teröristbaşının öngördüğü “Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti” hedefi mi ima edilmektedir?!

Kararda yer alan “3. Dünya Savaşı kapsamında Ortadoğu’da yaşanan güncel gelişmeler de Kürt-Türk ilişkilerini yeniden düzenlemeyi kaçınılmaz kılmaktadır” ifadesi de üzerinde çok yönlü olarak düşünülmeyi gerektirmektedir.

Bu ifadede konuya “Türkiye’nin terör sorunu” olma niteliğinin ötesinde bir mahiyet kazandırma ve konuyu uluslararası bir sorun haline getirme niyetinin gizli olduğunu seziyoruz.

Karar metninde yer alan “Uluslararası güçleri halkımıza yönelik yürütülen yüzyıllık soykırım politikalarındaki sorumluluklarını görerek demokratik çözüme engel olmamaya ve sürece yapıcı katkılarını sunmaya davet ediyoruz” ifadesinde ise  bu niyeti açık olarak görüyoruz.

PKK Kongre Kararının metninde birden fazla yerde Türkiye’ye atfedilen “inkâr ve imha siyasetinden, soykırım ve asimilasyon politikalarından, binlerce köy boşaltılıp yakılmasından, milyonlarca Kürt’ün yerinden yurdundan edilmesinden, on binlercesinin işkencelerden geçirilerek zindanlara atılmasından, binlercesinin de faili meçhul biçimde katledilmesinden” söz edilmesini de günü geldiğinde Türkiye’yi uluslararası plânda suçlama niyetine bir işaret olarak değerlendiriyoruz.

PKK’nın Kongre kararında “Bu aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tarihi sorumlulukla rolünü oynaması önemli olmaktadır. Aynı şekilde Hükûmet ve Ana Muhalefet Partisi başta olmak üzere mecliste temsili bulunan tüm Siyasî Partileri, sivil toplum örgütlerini, din ve inanç topluluklarını, demokratik basın kuruluşlarını, kanaat önderlerini, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, işçi-emekçi sendikalarını, kadın-gençlik örgütlerini, ekolojist hareketleri, sorumluluk altına girerek barış ve demokratik toplum sürecine katılmaya çağırıyoruz” ifadesine yer verilmiştir.

PKK sözde Kongresi’nin aldığı kararın metninin bütün veçhelerinin konunun gerçek uzmanlarınca çok yönlü olarak incelenmesinde, değerlendirilmesinde sanırım zaruret vardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyaset kurumunun Milletimizi,  teröristbaşının, münfesih PKK’nın ve DEM’in gizli ve açık niyetlerini, amaçlarını boşa çıkaracak şekilde terörsüz Türkiye’ye kavuşturmasını temenni ediyoruz ve bunun gerçekleşeceğine inanmak istiyoruz.

Yorumlar
Z
Ziyaretçi 6 ay önce
Em. Büyükelçi Sayın Tugay Uluçevik'in detaylı analizi ile tamame hemfikirim. Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Büyük Millet Meclisi 29 Ekim 1924 te bu Devleti ilelebet var olacak tarzda, Alevisi, Kürdü, Rumelisi, ve ..... ile beraber kurmuştur. Ayrılımcı hiçbir cereyan bunu değiştiremez!
BEĞENME
0
CEVAPLA