Çay insan için yanar

“Bir dem çayın huzurunda…”
Yıllar, iki bin on yahut on bir henüz ve kendimi, beni benden alan Doğu Karadeniz ve oradan ilk defa o sene başlatılan uygulama ile geçilen, Gürcistan / Batum ile perçinlenen buram buram yağmur, sis ve çayın derin huzurunda buluyorum.
Olmazsa olmaz Horon ve Tulum. Çok güzel dostluklar geliştirdiğim ve iyi ki dediğim turumda. Trabzon, Rize derken çay fabrikalarını gezip, bir minik çay yaprağını avucuma alıp İstanbul’uma kadar taşımıştım.

Her şey emek ile var. Çay da onca yol ve emekten sonra insana sunulmak için ağır bedel ödüyor ve yanıyor. Diri diri kaynayan bir taşımlık suda. Sırf insanoğluna fayda için.
TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ KALİTELİ EĞİTİM İLE BAŞLAR
Türk toplumunda çaysız olunmaz, durulmaz. Bende iflah olmaz bir çay koliğim, Babadan kalma. Birde demli olmadı mı çay, ben çay içtiğimi anlamıyorum.

Sevgili dostum, değerli belgesel fotoğrafçısı Alberto Modiano, yeni projesinin sergisine davet ettiğinde, davetiye dikkatimi çekti. Ne hoştu. Bir anda kendimi -Kapalıçarşı - içinde buldum. Onu hissettirdi. Çay ve simit olmazsa olmazı, Türk Toplumunun. Bizi bilenler böyle bilir.
Trabzon ile Rize arasında Allah’a daha yakın olduğu söylenen, Of’lular da olsa renkli insanlar vesselam.

Alberto, fotoğraflıyor ama bir zincirleme adeta, imece. Yeni nesil Köy Enstitülerini çağrıştırıyor onların diğer öğretmenleri ile geliştirdikleri projeler, benim nazarımda. Güllerden Isparta’ya, daha pek çok ayrıntı ve emekten sonra şimdi de Karadeniz.

Sisli, sürekli serpiştiren yağmur damacıkları, konuşurken aniden alevlenen halkı ile Karadeniz’den çayın yolculuğunu alıp Sevgili dostum, Özel Saint Michel’ de Coğrafya Öğretmeni, İnci Kimyonsen ve Seval Hanım ile birlikte çalışmışlar. Sofayı, çocuklarla kurmuşlar. Esasında ödev veren eğitmen, öğretmen çokta; bunu sonuna kadar sürekliliğini sağlayarak yapan yok. Bu tatlı ve sevgi dolu ekipte, yıllardır hiç yüksünmeden bunu yapmaktalar.

Hem Notre Dame De Sion ve Saint Michel’in çift müdürlerinin sergi açılışında, eş zamanlı gerçekleştirdikleri konuşmalarında verdikleri ortak mesaj, bir çayın verdiği; dostluk ve sevgi.
Bunu diğer Asya ülkelerinde çeşitli farkı sunumlarla gösteriliyor olsa da Türkiye’deki yüzünün daha samimi, daha derin ve daha net olarak insanı birleştiren olgu olarak ortaya çıkmış olduğunun gerçeğini vurguluyorlar. Okul aile birliğinin inanılmaz dayanışması, en ince ayrıntısına kadar özenleri tüm sergiye güneş gibi yansımış.

Tekrar tebrikler.
Çayın, doğadan toplanışını ve sofraya gelene kadar ki süreci, iki okulun bir ödev olarak öğrencileri ile gerçekleştirdikleri gerçek-sürdürülebilirlik-olarak sunumu ve bu sunumdan ortaya Belgesel Fotoğrafçısı Alberto Modiano’nun –Bir Bardak Çayın Deminde- ve de buğusunda yükseliveren, ahenk burada da bitmiyor. İşte bu sürdürülebilirlik, ÇYDD destekleme derneğine bağış olarak gidiyor.

Demem o ki on beş Mayıs tarihine kadar aldığınız fotoğraflar, duvarınızı süslerken bir öğrenciye dokunmuş olmanın, el birliği ile gücünü hissetme şansını bu sergi ile bulacaksınız. Ama daha fazlasını ise yine bu yazının tamamında, yine ilk kez –hepsini bir arada- sadece doğruları aktaran Emel Seçen’de bulacaksınız.
Öyleyse çok değerli okuyucularım,devam edelim. Tabii bulacağınız iki ve daha fazlası önemli husus d var. Peki, nedir bunlar.

İlki, ilk defa tulum üfleyen bir kadın sanatçı, Filiz İlkay Hanım ile tanışmış olmak. Tabii bu bizim şansımızdı. Açılışa özel. Ve sahneden benim o Karadeniz’in sisi, gizemi, hırçınlığı arasında aniden serpiştiren yağmuru ve ne kadar yorgun olursanız olun, dağ havası ile sabahın dördünde, beşinde uyandırıveren doğası gibi. İlk ziyaretimde dinlediğim, “Oyna Dik Oyna Kollar Çubuk Olacak. Horonda Oynayanlar Daha Dik Oynayacak” şarkısını ben horon sırasında mırıldanırken, duyup. Nezaket gösterip çalmaya başlaması, sahneden yanıma gelmesi. Karadeniz çemberi etrafında tıpkı Trabzon ATATÜRK Köşkünde, Karadeniz’e ilk gelenlerin ziyaret ettiği, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu, Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün mirasını yazdığı yerdeki gibi raksı endam ederken; kardeşliğin, dostluğun, özgür sanatın ve paylaşmanın demini hissediyoruz. Tabii Filiz Hanımın inceliğini, çıkışta bana aktardığı için aktarabiliyorum. Yoksa Karadeniz Horonunda ne mümkün başka bir şey yaşamak ve duymak. Ancak kopar gider ve yaşarsın! Yahuuu diyerek.
Ve öyle de oldu.

Sözümüz söz yolum Rize’ye geldiğinde ilk işim Filiz Hocayı bulmak olacak. Bir demli çayın izinde.
Diğer ve en önemli husus, işin sergisi kadar önemli unsuru. Sergi açılışı, çay simit, horon ve öğrencilerin dans gösterisi.
Ama bu öğrenciler ise sıradan öğrenciler değil. İtalya’dan ayaklarının tozu ile gelip, birde sergide bize sunum yapıyorlar.

-Oyna Dik Oyna Kollar Çubuk Olacak Horonda Oynayanlar Daha Dik Oynayacak-
Evet, onlar “Stelle di Roma” uluslararası Folklor, Dans ve Müzik Yarışması Ve Festivali’nde büyük ödülün sahibi olan liseli gençlerdi.

80 kişilik kadro sanatın birleştirici gücünü bize yeniden hatırlattı.
Grand Prix Ödülü!

2019 tarihinde 16 kişiyle Prag’da başlayan yolculuk, en prestijli sahneler, çetin rakip ülkeler (Üsküp dansları, Sion Dance Girls Modern, Sion Fire gibi 38 grubu geride bırakmayı başardı) Beden Eğitimi Öğretmenleri,Sema Duman’ı da bu vesile ile kutluyoruz.
Bitmiyor, bu ekip içinde hazırlıktan, 11.sınıfa kadar öğrenci var. Okul orkestrası ise ayrıca üç farklı kategoride yarışıp, ikinci olarak ayrıldı.

Bitmedi, yine aynı öğrenciler kardeş okulları ile birlikte ve olmazsa olmaz Coğrafya Öğretmenleri ki yine biri benim canım dostum, İnci Hoca ve Seval Hoca ile birlikte işte bu sürdürülebilirliği başardı.
Bitmedi, davetlilere girişte kendi elleri ile hazırladıkları çay yaprağının renginde, yaka rozeti takdim ettiler.

Demem o ki; o demli bir bardak çayın gerçek deminde, biz bunları sohbet ederek, el ele vermenin dayanılmaz hafifliğinde ve elbette Alberto, İnci ve Seval hocalar ama olmazsa olmaz, geleceğimiz ama inancımızı bir gün bile üzerlerinden eksik etmediğimiz yarınlarımız öğrenciler ile yaptık. Ve bu fotoğraflar sadece Karadeniz’i çay ile demlemiyor, onun bir yudumunda, Alberto’nun sevgi dolu yüreğinin buğusu, hatta eşinin (sevgili ROSE) bile desteğinin tezahürü, değerli hocalarımız, yönetim kurulu, okul aile birliği ve çok kıymetli öğrencilerimiz ile İtalya’da perçinlemiş ama dünyayı kucaklamış olmanın hazzını bir resim çerçevesi ile, Alberto’nun objektifinden ömürlük olarak asılı kalarak sonsuzluğa nakşediyorlar.

Her şey burada.
Ne güzel öğrenciler yetişebiliyor değil mi? Başka bir dünya her zaman mümkün ama elbette nitelikli idareciler ve öğretmenler sayesinde.

Bize güzel günler ve gurur vesilesi gerçeklikler kattıkları için herkese sonsuz teşekkürler.



