Bir 1 Mayıs’tan, Bir Başka 1 Mayıs’a
1 Mayıs kutlamalarının tarihi 1880 li yılların başına kadar gidiyor. İşçi örgütlerinin emek sömürüsüne karşı direnişlerinin ilk mekân tuttuğu yerlerden birinin ABD olması da ilginç değil mi? Uzun çalışma saatleri, insanlık dışı çalışma koşulları, düşük ücretler ve çocukların boğaz tokluğuna çalıştırılmasının engellenmesi için yapılan gösterilerde, özellikle Chicago’da yaralanma ve ölümle sonuçlanan polis şiddeti, tarihin kara lekelerle dolu defterinde kayıtlı. Ancak şiddete rağmen artan gösteriler sonucunda hem ABD, hem de Kanada’da işçiler bazı önemli kazanımlar da elde etmiş. Grev hakkı bunlardan biri. Tabii 1 Mayıs’ı asıl taçlandıran gelişme Rus Çarlığındaki 1917 devrimi ve Sovyetler Birliğinin kuruluşu. İşçiler açısından birçok hakkın elde edilmesine yardımcı olan bu olay, daha sonra batı dünyasında 1 Mayıs’ın komünizm ile bağdaştırılmasını sonuçlandırmış ve bu nedenle 1 Mayıs zaman zaman isim değişikliği de dâhil çeşitli müdahalelerin muhatabı haline gelmiştir.
Tarihe Düşülen Noktalara Kısaca Bakmak
Dünyanın farklı bölgelerinden dalga dalga yayılan işçi hareketleri, 1800 lerin sonunda Osmanlı İmparatorluğunun kıyılarına çarptığında, ilk defa 1890 da “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmış, ama olaylarla geçen dünya örneklerinin haberleri de buralara ulaştığından uzun yıllar yasaklanmıştı. Abdülhamid-i Sani’nin istibdat döneminde ilk 1 Mayıs kutlamasının 1905 yılında İzmir’de, bir diğerinin de ikinci meşrutiyetin ilanından sonra 1910 yılında İstanbul’da olması ilginç birer tarihi ayrıntı. Hangi hakları talep ediyorlardı? O yılların sürekli savaş atmosferinde talep ettikleri hakların hangilerini elde edebiliyorlardı? Belki ilgilenenler araştırır. Ama 1920 yılının işgal İstanbul’unda 1 Mayıs kutlaması, hükumetin baskılarına rağmen yapılmış ve aslında işgale karşı bir ayaklanma kimliği kazanmıştır. Tarih o onurlu yürüyüşte işçi haklarının değil, “bağımsız vatan” vurgusunun öne çıktığına not düşmüş. 1921 yılı 1 Mayıs kutlamalarında daha çok münakalat(ulaştırma) hizmetlerinin görünürlük kazanması ise Şirket-i Hayriye, Seyr-ü Sefain ve Haliç Tramvay işçilerinin hak taleplerine tercüman olması açısından önemli. Ama 1923 yılında, yani Cumhuriyet ilanından birkaç ay önceki 1 Mayıs kutlamalarında yerli ve yabancı sanayi dallarında çalışan işçilerin ağırlığı adeta bir bilinçlenmenin göstergesi. Talepler arasında yabancı şirketlerin millileştirilmesi, çalışma saatlerinin günde 8 saatle sınırlandırılması, grev hakkının tanınması ve en önemlisi 1 Mayıs’ın “İşçi Bayramı” olarak tescili, dikkat çekmişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında yani 1924 ve 1925 yıllarında İşçi Bayramı etkinlikleri engellenmiş, bildiri dağıtan işçiler tutuklanmış, daha da önemlisi 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile kutlamalar tamamen yasaklanmıştı.
Benim Bahar Bayramım
Sonraki 10 yıl boyunca işçi bayramı kutlamaları sadece sembolik olarak kalmış ve gizli gizli yapılmıştır. Taa ki 1935 yılında çıkarılan “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun” a göre “Bahar ve Çiçek” bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Evet, işte biz çocukken 1 Mayıs’ı Bahar Bayramı olarak kutlar, soğuk kış günlerinden sonra ılınan havanın tadını tomurcuklanan meyve ağaçları ve açmaya hazırlanan kır çiçekleriyle çıkarır ve mutlu olurduk. Türkiye’nin yine çok zor geçen günlerinde, kanlı ve şedit 27-28 Nisan 1960 yılında da 1 Mayıs’ı yine Bahar Bayramı olarak kutlamıştık. Çocukluğumun Ankara’sında 1 Mayıs, geleneksel pikniklerin başlayacağının da bir müjdesi ve vaadiydi. 1 Mayısları kutlamak için marş gibi söylediğimiz güftesi Tevfik Fikret’e ait olan “Altın Gözlü Papatyalar” şarkısını hala bağıra bağıra söylemek istediğimi itiraf edersem “bu koşullar altında bile mi?” diye tepki göstermeyin olur mu? İçimizde yaşattığımız çocukluk kadar canlı ve ümitliyiz. Oysa 27 Mayıs 1960 dan sonra da tüm taleplere rağmen yasaklar devam etti. 1977 1 Mayıs kutlamaları Türkiye tarihine kanla yazıldı. O yıl Taksim’de 37 insan hak taleplerini canlarıyla ödedi. 1978 yılı yine kanlı anılarla doluydu. 12 Eylül 1980 yılında resmen yasaklandı. Sonraki yıllarda hep talepler ve hep engellemeler sürdü gitti. Bense, hem işçileri kutladım, emeği kutsadım, hem de yüksek sesle “ Bahar olsun da seyredin; nasıl süsler çayırları; Zümrüt gibi bayırları; Yüze gülen o nazenin; Altın gözlü papatyalar; Gelin yüzlü papatyalar” şarkısını söylemeyi sürdürdüm.
Ara Kuşak Olmanın Farkı
1980 askeri darbesine karşı olmakla öğünen AKP iktidarı, 2009 yılında bir 12 Eylül mirasını daha reddederek 1 Mayıs’ı “ Emek ve Dayanışma Günü” ilan ettiğinde, ikircikli bir demokratikleşme duygusuna kapılmıştım. Şimdi yine çok ama çok daha zor günlerden geçiyoruz. Ama en fenası iktidarın kendi başlattığı “demokratikleşme hak ve özgürlükler adımlarından eğri adım atması. Umut yitirmemek için ben yine bugün Tevfik Fikret’in güftesine sığınıyorum. Bugün 1 Mayıs, Emeğin, hepimizin hak ve hukuk arayışı için bahar bayramı olmalı. Türkiye Baharı kutlu olsun.