Kedi ithalatı olmaz demeyin
Tarım yazarları Ali Ekber Yıldırım ve Ergin Kahveci’nin aktardığı ABD Tarım Bakanlığı raporuna göre Türkiye, hayvan ithalatında dünya ikincisi.
Burada bahsedilen, sığır dana gibi kasaplık hayvanlar. Ama yakın bir gelecekte kedi ithalatında da dünya sıralamasında listenin başlarında yer alabiliriz.
Kedi ithalatı olmaz demeyin. Türkiye'nin tarım ve hayvancılık alanında dünyada kendine yeten 7 ülkeden biri olduğu söylenirdi. Market raflarında; Tayvan’dan, Hindistan’dan, Çin’den, Vietnam’dan pirinç var. Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek var. Çin’den çekirdek, Mısır’dan yerfıstığı, ABD’den ceviz var.
Milli tutumumuz olan “Film izlerken çıtladığımız çekirdekler”, Çin’den olabilir.
Kasaplık hayvan ithalatında dünya ikincisiyiz.
Sokaklarımızda gezen kedilerin ithalatında da benzer bir derece yakalayabiliriz.
***
Arkeobotanik bulgular mercimeğin ilk kez Güneydoğu Anadolu, Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya üçgeninde evcilleştirildiğini gösteriyor. Yani bizim buralarda.
Nasıl oluyor da güneşi olmayan Kanada’dan mercimeğin anavatanına mercimek ithal ediliyor bilmiyorum. Ama yarın öbür gün sokaklarımızda ithal kediler dolaşırsa, bu sürecin nasıl başlamış olabileceğini tahmin edebiliyorum.
Ekol TV’de Canlı yayına katılan İstanbul Valisi Davut Gül, şu ifadeleri kullandı:
“Biz de şöyle bir sorun var, doğanın dengesi ortadan kalktı. Normalde kediler fare yakalar. İstanbul’da kediler fare yakalamıyor. Kediler mamayla besleniyor, fareler kedilerle birlikte mama yiyor. Bunu ortadan kaldırmak gerekiyor.
Bu ‘Kedileri toplayalım’ demek değil. Her önüne gelenin önüne ilk gelen yerde mama vermemesi lazım. (...) Farenin, kedinin birlikte mama yediği, birbirine dokunmadığı bir sistem sağlıklı değil.”
Mevlâna, Yunus Emre, Aşık Veysel gibi uluların ifadelerinde şekillenen Anadolu irfanında, kurtla kuzunun yan yana su içmelerine ilahi bir değer atfedilirken; kediyle farenin birlikte mama yemesinin, Vali’nin müdahalesini gerektirecek kadar, olumsuz değerlendirilmesi benim anlayabileceğim şey değil. Halbuki her ikisi de aynı ilahi iradenin tezahürü.
Ayrıca: “Fare ile kedinin birbirine dokunmadığı…” ifadesi tam doğru değil. Çok üşengeç kediler hariç, genelde birbirlerine dokunmazlar, kedi fareye dokunur.
Ama dikkat; gelecekteki 'Milli Kedi İthalatı Hamlesi'nin' miladı, Vali’nin tam da bu açıklamaları olabilir.
***
“Fareyle birlikte oturup yemek yiyorlar.” diye hedefe konulan kediler, bir süre sonra daha geniş bir toplumsal tepkiyle karşılaşabilirler.
Mesela köpekler; medyada, sayısız haberle, hedefe konmuştu:
“Sokak köpekleri iş insanına saldırıyordu”, “Yolda yürüyen adama saldırıyorlardı”, “Okuldan dönen çocuğa, genç kıza saldırıyorlardı”. “Bisikletlilere saldırıyorlardı.” “üniversite kampüsünde kız öğrenciye saldırıyorlardı”, “Köpeklerin saldırdığı liseliyi güvenlik görevlisi kurtarıyordu.”
Bari karne günü bunu yapmasalardı: “Karne almak için okula giden genç kıza saldırıyorlardı.”
“Sokak hayvanları projesinde görev almış çocuğa” bile. Yuh! Artık… Bari ona saldırma.
Uzaktan köpek görsem, kaldırım değiştirecek noktaya gelmiştim. O derece yani.
6 Şubat depremiyle gündem değişince, köpek linçinin görünürlüğü azaldı. Veya benim algı alanımın dışına çıktı.
Böyle bir süreç kediler için de yürütülse… Mesela bir gün bir iş insanına, bir gün yolda kendi halinde yürüyen adama, bir gün bir bisikletliye, bir gün karne almaya giden genç kıza saldırsalar… toplumsal kedi karşıtlığı tırmanmış olur.
Ve hatta ben de sokakta kedi görsem, kaldırım değiştiririm.
Derken…Derken, kedi popülasyonu hızla azalır.
Bu durumda fare popülasyonu artar. İşte çözülmesi gereken bir sorun!
***
Sorun varsa çözüm kolay. Zor olan sorunu yaratmak.
Çözmek için “projeci akıl” devreye girer: Kedi ithalatı.
Tabii önce farelerin medyada görünür olduğu bir süreç gerekir. Mesela fareler bir iş insanına, yolda yürüyen adama, bir bisikletliye, karne almaya giden genç kıza… saldırır.
Ardından; birilerine imtiyazlı kapılar, kedi ithalat lisansı, kedi lojistiği, kedi karantina merkezleri, Anahtar teslim Kedi Uyumlaştırma Kampüsü, Milli Kedi Entegrasyon Projesi…
İlk adımda ABD, Çin, Rusya, Brezilya…gibi kedi popülasyonunun yoğun olduğu ülkelerden kedi ithalatı. Sonra Balkanlarda farklı ülkelerde ithal edilmek üzere kedi üretme çiftlikleri…
İthal edilen kedilerin kısır olmaları, en fazla dört yıl yaşıyor olabilmeleri… gibi teknik konular gözden kaçırılmaz diye düşünüyorum. Projenin sürdürülebilir olması için bu tür detaylar, şart.
***
“Valilik, sokak hayvanları konusunda hangi yetkiyi nereden alıyor?” diye bir tartışma olmakla birlikte, bunun çözümü kolay. Bir şeyi “terör tehdidi” olarak tanımladığın anda, valilik zaten yetkili olur.
“Terörist kedi”, “Örgütle iltisaklı köpek grupları”, “Farelerle organik bağ içinde hareket eden unsurlar”, “Hayvan odaklı provokatif oluşumlar”, “Bölgedeki radikalleşen sokak hayvanları” …
Bir şeyi olağan bir idari sorun kategorisinden çıkarıp “güvenlik tehdidi” olarak etiketlediğin anda, valiliğin (ve hatta kaymakamlığın) yetki alanı neredeyse sınırsız genişler.
***
Norveç'te sadece 6 bin 400 balıkçı teknesi var, 150 ülkeye balık ihracatı yapıyor. Türkiye'de 16 bin 450 balıkçı teknesi var, 100 ülkeden balık ithal ediyor!
Kedi de ithal eder.