İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5192 %0.04
49,5705 %-0.06
5.774,07 % 0,37
91.408,45 %-2.027
Ara

CHP değişti mi?

YAYINLAMA:
CHP değişti mi?

Geçtiğimiz hafta sonu, Cuma gününden başlayarak üç gün boyunca CHP’nin 39uncu Kurultay’ına tanıklık ettik. Bir anlamda eskiler ve yeniler çatışmasını izleyeceğimiz düşüncesindeyken, eskilerin küskün lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sabah gazetesine verdiği talihsizlik olarak adlandırabileceğim “arınma” beyanı yenilerin lideri Özgür Özel’in CHP içindeki pozisyonunu daha da güçlendirdi ve sonuçta bütün delegelerin oylarını konsolide ederek oy birliği ile yeniden genel başkan olarak seçilmesine yaradı. Diğer ifadesi ile CHP değişimini tamamlamış oldu.

Bu yazıya başlarken, tam olarak iki yıl önce, yani 38inci olağan Kurultay sonrasında yazdığım bir yazının başlığını hatırlamış oldum: “CHP değişir mi? CHP değişirse Türkiye değişir mi? Türkiye değişirse Dünya değişir mi?” Evet CHP değişti değişmesine de, Türkiye’nin ne ölçüde değiştiği şu an için hala soru işaretlerini taşıyor. Her ne kadar Özel’in inanılmaz enerjisi ile haftada iki kez gerçekleştirdiği mitingler ya da onun söylemi ile eylemler büyük kitleleri bir araya getiriyor olsa da, Türkiye’nin değiştiği söylemi için hala çok erken. Bunu ifade edebilmek için genel seçimlerin sonuçlarını görmemiz gerekiyor. Bazı kamuoyu yapıcılarına göre bundan sonra bir genel seçimin yapılıp yapılmayacağı bile tartışmaya açıkken Türkiye’nin değiştiği söylemini ileri sürmenin anlamı yok. Özel’in ifadesi ile “bu son muhalefetteki Kurultayımız!” söylemini de “arada daha çok olağanüstü Kurultaylar görürüz!” şüpheciliği ile birlikte saklı tutmak gerekiyor.

Gelelim Kurultay sırasında Özel’in beni daha çok ilgilendiren sözlerine. “AB tam üyeliği ve vizesiz Avrupa!” meseleleri yıllardır üzerinde çalıştığım konular.

AB tam üyeliği hiç kuşku yok, Türkiye’nin hem uluslararası camiada hem de içeride yaşadığımız pek çok sorunun ortadan kalkmasına hizmet eder. 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşmasının ortaya koyduğu o günün AET’si bugünün AB’si ile tam üyelik hedefi hala canlı tutulması gereken bir hedef.

Peki bugünün koşullarında gerçekçi mi? Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1993 Kopenhag kriterlerinin yerine Ankara kriterlerini koyduğu günden bu yana AB artık bizi tam üye adayı olarak görmüyor. Daha önce yazdığım bir yazıda da belirttiğim gibi, AB Komisyonu’nda bize bakan birim artık aday ülke masası değil, iyi komşuluk ilişkileri masası. Diğer ifadesi ile Sayın Özer’in tekrar Kopenhag siyasi kriterlerine dönme vurgusu yapması gerekiyor. Hatırlayalım: “işleyen bir demokrasinin, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygılı bir devlet yapısının müesses hale getirilmesi” AB tam üyeliğinin olmazsa olmaz ilk koşulu. Zaten Özer bunu savunuyor diyebilirsiniz, peki eğer genel seçimler olur ve eğer CHP iktidara gelirse mevcut sistemin getireceği konforu terk etme söz konusu olacak mı? Diğer ifadesi ile başkanlık sisteminden bütün kurumların, başta işleyen parlamenter sistem olmak üzere, birbirlerini kontrol edebildiği bir yapıya geçilebilecek mi? Müsaade ederseniz ben kendi şüpheciliğimi muhafaza edeyim.

Peki diyelim ki Kopenhag kriterlerine geri döndük, işleyen bir demokrasiyi ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir devlet yapısını tesis ettik, AB tam üyeliği garanti mi? 2000’li yılların başında Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlama sözü veren AB ile (3 Ekim 2004 gecesi müzakereler başlatılmıştı) bugünün AB’si aynı mı? Türkiye’ye bakış açıları ne oranda farklılaştı? Pek çok yazımda belirttiğim gibi Türkiye belki de tarihinin en şanslı dönemini, artan stratejik önemi itibarı ile yaşıyor. Rusya Ukrayna savaşı başta Almanya olmak üzere bütün AB ülkelerinde Rusya tehdidini derinden hissettirirken, Avrupa’nın güvenliği için Türkiye’yi olmazsa olmaz ülke haline getirmiyor mu? Aynı olgu Türkiye’yi enerji hatlarının güvenliği meselesinde de ön plana çıkartmıyor mu? Peki işleyen bir AB ekonomisi için olmazsa olmazların içinde yer alan tedarik zincirinin güvenliği için bütün yollar Türkiye’nin içinde yer aldığı orta kuşaktan geçmiyor mu?

Artan stratejik önemin yanına Kopenhag kriterlerini de eklesek, sayın Özel’in tam üyelik vaadi yeniden canlandırılabilir. Peki bütün olası iyimser bakış açılarına karşın, Türkiye’nin SAFE programına katılımını veto eden başta Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve hatta Fransa engellerini nasıl aşabileceğimiz konusunda bir ip ucu var mı?

Vize meselesine gelince, hiç kolay değil. Bu konuyu bir sonraki yazımızda genel çerçevesi ve gümrük birliğinde teknik engeller kapsamında ele alacağım. Şu kadarını söyleyerek bu yazıyı sonlandırayım. Evet politikacı olarak özellikle gençlere hoş gelen bu vaat ne yazık ki pratikte yerine getirilmesi hiç kolay bir vaat değil.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *