İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5171 %-0.02
49,6234 %-0.14
5.748,37 % -0,08
92.326,85 %-1.225
Ara

Başımızı eğmediğimiz tek sabah

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Başımızı eğmediğimiz tek sabah

Kafamızdaki bitlere rağmen...

“Anne, kafamda bit var.”
Tarık Akan’ın o cümlesi hala kulaklarımda yankılanıyor.
Bir çocuğun utancı gibi başlayan aslında bir halkın hafızasına yazılmış o itiraf.
Bit; yoksulluğun, çaresizliğin, görünmeyen sınıfların metaforuydu o kitapta.
Fakat aynı zamanda onurun, direnmenin, kirin bile insanı küçük düşürmediği bir dünyaya açılan kapıydı.

O cümleyi bugün, yıllar sonra ben de söylüyorum:
“Kafamda bit var.”
Fakat benimkisi kan değil, düşünce emiyor.
Her gün televizyonlardan, haberlerden, iktidar dilinden sızıyor içeriye.
Gerçeğin kanını emen o görünmez parazitler, zihnimin kıvrımlarında geziyor.
Bir ülke nasıl susturulursa bir zihin de öyle uyuşturuluyor.
Bütün sesler, cümleler, fikirler aynı sıcaklıkta tekrarlanıyor.
Kaşınmıyoruz artık — çünkü hissedemiyoruz. Oysa Tarık Akan o kaşıntıları kol altlarında bile hissediyordu.

Eskiden, “halk bilinçlenirse değişir” derlerdi. Şimdi düşünüyorum belki halk zaten biliyor ama kaşınmaya üşeniyor. Bitin varlığını kabul etmek, onun kanını emdiğini görmek cesaret istiyor çünkü. Fakat biz, kafamızda gezinen o sessiz yaratığın sıcaklığını alışkanlığa dönüştürdük.

Kafamızdaki Bit ve Alışkanlık

Ben bazen saçımı kazımak istiyorum. Tüm düşüncelerimi sıfırlamak, yeniden büyütmek… Fakat daha sonra aynaya bakıyorum: Kazısam da o bitin yumurtaları derimin altında bunu biliyorum. Onu oraya yerleştiren ben değilim belki ama yaşamasına izin veren benim. Var mı hepimizde bunu söyleme cesareti? Hangi bitlerin kalmasına izin verdiniz bedeninizde?

Tarık Akan’ın o çocuğu, yoksulluğu utanmadan anlatabilmişti.
Bizse bugün düşünsel yoksulluğumuzu inkâr ediyoruz.
Kafamızdaki biti görmek, bir utanç değil; bir başlangıç olmalıydı.
Ancak biz, o biti beslemeyi alışkanlık haline getirdik. Oysa hiçbirine ihtiyacımız yok.
Korkuyu, suskunluğu, “bana dokunmayan yılanı” büyüttük kafamızda.

Cumhuriyet’in Arınma İradesi

Cumhuriyet, işte tam bu noktada devreye girer.
Bir medeniyet projesiydi o: sadece yollar, okullar, barajlar değil; bir zihni yıkama, bir bilinci arındırma devrimiydi.
Atatürk, bir ulusu, önce kafasındaki kiri fark ettirerek değiştirdi.
O yüzden 10 Kasım sabahları sadece yas değil; bir yüzleşme sabahıdır aslında.
10 Kasım, bir ulusun kendi başını eğmeden aynaya bakabildiği tek sabahtır.

Her 10 Kasım’da sirenler çaldığında, ben o çocuğu görürüm.
Saçları bitli ama gözleri tertemiz bir çocuk.
O çocuk, Cumhuriyet’tir.
O çocuk, bu toprakların hala temiz kalabilen yeridir.
Bir başın, bir vicdanın, bir ülkenin arınma arzusudur.

Atatürk’ün mirası bir ideolojiden çok, bir yıkanma biçimidir:
Kirli elleriyle toprağa sarılan ama alnını gökyüzüne çevirmekten utanmayan insanların mirası.

Ve ben 10 Kasım sabahında yeniden söylüyorum:
“Anne, kafamda bit var.”
Ancak artık utanmıyorum.
Çünkü biliyorum —
sorun kirde değil körlükte. Temizlik, sabun köpükleriyle değil; kararlı bir fikirde başlar.

Cumhuriyet, o fikrin adıdır.
Ve biz, o fikri koruduğumuz sürece
kafamızdaki bütün bitleri arındıracağız; başımızı eğmediğimiz tek sabah olan 10 Kasım sabahlarında...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *