Belçika’daki çikolatadan Türkiye’deki iklim davasına
Çikolata gelince aklımıza çoğumuzun gözleri parlar ağzı sulanır. Bir de Belçika çikolatası ise bu, iştahımız iyice kabarır. Çünkü Dünya çikolatasının kalbi, yüzyıllardır bu ülkede atıyor. Ama bugün Belçika’da çikolata ustalarını en çok endişelendiren şey ne biliyor musunuz?
Yeni tarifler, yeni makineler ya da yeni trendler değil… İklim krizi. Çikolatanın kaderi artık iklim biliminin grafiklerine bağlı.
Dünyanın en iyi çikolatalarının hammaddesi kakao, sadece tropik kuşakta yetişebiliyor. Ve kakao, iklim değişikliğine karşı en hassas tarım ürünlerinden biri.
Bilim insanları yıllardır uyarıyor:
- 2050’ye kadar kakao yetişen alanların %40’ı yok olabilir.
- Sıcaklık arttıkça verim düşüyor.
- Nem dengesi bozuldukça hastalıklar artıyor.
- Çiftçiler üretimi sürdüremez hale geliyor.
Bu tablo yalnızca Batı Afrika’daki çiftçileri değil, Belçika çikolata geleneğini de tehdit ediyor. Kaliteli kakao azalırsa, Belçika çikolatasının geleceği de bulanıklaşıyor. İklim krizi çikolatayı bile elimizden alabilir.
Belçikalılar bu duruma el koymuş gözüküyorlar. Bu çikolata ülkesinde 58 bin vatandaş hükümetlerini mahkemeye verdi. Gerekçeleri; “İklim krizine karşı bizi korumuyorsunuz. Bu sadece bir çevre sorunu değil, günlük hayatımıza kadar uzanan bir tehdit.” Ve bu dava, Klimaatzaak adıyla tarihe geçti.
Davacılar, “yaşam hakkımız tehdit altında” dedi. Mahkemeler de bu görüşe katıldı. 2023 kararıyla birlikte mahkeme şunu söyledi: “Devlet, 2030’a kadar emisyonlarını en az %55 azaltmak zorunda.”
Bu karar dünyada nadir görülen bağlayıcı iklim kararlarından biri. Bu yalnızca bir iklim davası değil. Bu karar, Belçika çikolatası için bile bir “koruma kararı” aslında. Çünkü atmosferdeki her bir derece artış, kakao tarlasındaki bir ağacın kuruması demek. Her kuruyan ağaç, Belçika’nın kadim çikolata geleneğinden bir parçanın eksilmesi demek.
Belçika’da vatandaşlar mahkemeye giderken,Türkiye’de de üç genç — Atlas Sarrafoğlu, Ela Naz Birdal ve Seren Anaç — bir adım öne çıktı. Onlar da devletin iklim krizine karşı yetersiz kaldığını söyleyerek dava açtılar.
Neden mi?
Belki çikolata üretmiyoruz, ama suyumuz, tarımımız, toprağımız, sağlığımız, hepsi tehlikede. Bu gençler aslında şunu söylüyor: “Geleceğimiz tehlikede ve biz sesimizi duyuracağız.”
Türkiye’deki bu dava, tüm dünyada yükselen iklim adaleti hareketinin bir parçası. Ve bu hareketin en güçlü örneklerinden biri bugün Belçika’dan geliyor. Belçika çikolatası nasıl risk altındaysa, bizim zeytinimiz, buğdayımız, fındığımız, çayımız da öyle. Kısaca gençliğimiz ve geleceğimiz tehlikede.
İklim krizinin artık soyut bir çevre tartışması olmadığını anlamanın zamanı geldi. Bu kriz; tatlımızdan kahvemize, ürünlerimizin kalitesinden soframızdaki çeşitliliğe kadar her şeyi etkiliyor.
Belçika’daki dava bir şeyi çok net gösteriyor: İklim adaleti yalnızca kutupları değil, çikolatayı bile koruyor. Bütün mesele, korumaya ne kadar erken başlayacağımız.
Belçika örneği, mahkemelerin devletlere bilime dayalı emisyon hedefi belirleyebildiğini gösteriyor.
Çikolata örneği ise bize şunu hatırlatıyor:
- İklim krizi sadece buzulların erimesi değildir.
- Tarımı, sağlığı, ekonomiyi, turizmi olduğu kadar…
- Sevdiğimiz en basit şeyleri bile etkiler.
Eğer bugün önlem alınmazsa, yarın çikolata raflarda olmayabilir. Eğer bugün gençler dava açıyorsa, yarın çikolatanın tadını çocuklarımız bilemeyebilir. Gençler mahkemeye giderken aslında geleceğin çikolatasını, kahvesini, ekmeğini, suyunu savunuyorlar.
Belçika davasından Türkiye’deki gençlerin davasına kadar yükselen bu hareket bize şunu söylüyor:
“İklimi korumak, hayatı korumaktır. Hayatı korumak da mahkemede bile olsa hakkımızdır.”
NOT: 2015 yılında açılan dava teknik olarak büyük oranda kazanıldı. Mahkeme “eylemsizlik hukuka aykırı” dedi ve somut hedefler koydu. Ama sonuç hâlâ tamamen netleşmiş, uygulanmış, kesinleşmiş değil. Bu yüzden bu dava hâlâ “iklim adaletinin, bilimin ve hukukun çatışmasında kazanılmış ama uygulanması izlenecek bir örnek” konumunda.