Prof. Dr. Ahmet Özer

Prof. Dr. Ahmet Özer


İnsani gelişmeye sahip kapsayıcı kent nasıl olmalı

İnsani gelişmeye sahip kapsayıcı kent nasıl olmalı

İnsani Gelişme Endeksi

Şimdi diyelim kentlerimiz küresel, bölgesel, ulusal ve yerel özellikleri taşıyor; kendisini akıllı ve yaratıcı kent olarak da donatmış,  Avrupa Birliği sürecine odaklanmış, oradaki belediyelerle iş birliği içine girmiş ve yeni küresel sürece entegre olmaya çalışıyor. Bütün bunlar olup da yaratıcı kent kavramı hayata geçse de bir önemli eksik var ve bu nokta genellikle es geçiliyor. Her ne kadar düşündüğümüzde kulağımıza hoş geliyor olsa da burada şöyle bir trick (bir aldatmaca) var. Çevre ile ilişkili alanlara yatırım yapmak; teknolojiye yatırım yapmak yahut da kültüre, müzelere, sanat galerilerine yatırım yapmak biraz orta sınıf ya da orta sınıf üstü kesimlere hitap ediyor. Yoksulları, dışlanmışları, ihtiyacı olanları, yaşlıları çok fazla bu anlamda düşünen bir şey değil akıllı ya da yaratıcı kent konsepti.  Çünkü bu kesimlerin akıllı ya da yaratıcı kent olanaklarını kullanacak ne sermayeleri ne de donanımları var. Hal böyle olunca da yaratıcı ve akıllı kent kavramının yoksulları,  kentin ötekilerini, dışlanmış kesimlerini, yaşlıları göz ardı etme gibi bir sorunu var. O yüzden de bence akıllı kent ve yaratıcı kent kavramı çok doğru olabilir, meğerki bahse konu eksiklik giderilirse. O eksiklik de kentin ötekilerini de hesaba katmaktır. 

Yaşanabilirlik, ekonomik dinamizm, teknoloji, yetenek, hoşgörü, akıllı ve yaratıcı kenti tasarlarken, bunların üzerine bir yönetim inşa ederken muhakkak sosyal adaletçi olmak durumundayız. Muhakkak insani gelişmeye sahip bir kapsayıcılığa sahip olmak durumunda kent. Yani kentin hem sosyal olması hem kapsayıcı olması, hem içerleyici olması, hem de adaletli olması gerekiyor. Eşitlikle vicdani ve adaletli birleştirmesi lazım. Bu da ”Erdemli kent” kavramına götürür bizi. Erdemli kent yaratıcı bir kenttir. Erdemli kent aynı zamanda akıllı bir kenttir fakat erdemli kent aynı zamanda adil ve adaletli de bir kenttir, vicdanlı bir kenttir. Sadece varlıklı olanları, sadece dijital dünyayı kullanabilecekleri, sadece o aletlere “accesi” olanları değil, olmayanları da düşünür. Çünkü bazen akıllı kentler neo liberal  kentlerdir de? Bu ise yoksulları dışalar. Öyle bir riski var. Peki, insani gelişmeye sahip kapsayıcı olması ne demek bir kentin bir de ona bakalım.

 

Kapsayıcı insani gelişme

Bir ülkenin ya da bir kentin sadece büyümesi tek başına önemli değil. Önemli olan bunun ne kadar insani bir gelişme ve ne kadar kapsayıcı olduğudur. Düşünelim bir kez;  bu gün dünya üzerindeki 85 zengin, tek başına dünya nüfusunun yarısının gelirinden daha çok bir gelire sahip. Eşitsizliğin böyle diz boyu olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Diğer bir deyişle  85 kişinin gelirine karşılık 3.5 milyar insanın geliri söz konusu.. Üstelik dünya nüfusunun yoksul yarısı günde sadece iki (2) dolar gelire sahip. Bu insanlar günde sadece iki dolarla yaşamaya mecbur. Böyle bir dünyada gelişme ve büyüme ne kadar insanı ve ne kadar kapsayıcı olabilir? Bu durumda söz konusu sorular önem kazanıyor.

Tabi dünya böyle de Türkiye farklı mı? Maalesef aynı durum Türkiye için de geçerli. Dolayısıyla yeni kavramları sadece kavram olarak kullanmaktan öteye götürmek, onları uygulamaya geçirmektir esas önemli olan. Bu bağlamda bakıldığında insani gelişme önem kazanıyor. İnsani gelişme endeksine konu olan faktörler ise şunlardır;

  1.   Ortalama ömür (bu ömrün ne kadar sağlıklı ve kaliteli olduğu da önemli)
  2. Eğitim (ki bütün faktörleri etkileyen bir faktördür bu)
  3. Kişi başına düşen gelir (gelir dağılımındaki bozukluk derecesi ile birlikte ele alınmalı)
  4. Cinsiyet eşitsizliği (kadın erkek eşit(siz)liği)
  5. İş gücüne katılım (kadınların, engellilerin, kırsal alanların vb. işgücüne katılımı ne kadardır?)
  6. Yoksulluk (bütün toplumların en temel sorunu)

  Bu verileri tespit etmek yetmez, objektif bir biçimde ölçmek de gerekir. O yüzden bunları, araştırması, incelemesi, ortaya koyması için bir merkezin olması iyi olur. (Örneğin Mersin İnsani Gelişmişlik Merkezi gibi) Bir belediye başkanının başarısı da bununla ölçülecek, merkezi hükümet yatırımlarının ya da mülki amirin başarısı da? Ne kadar insani bir gelişme sağlanmış ve ne kadar kapsayıcı hizmet vermiş? Bunlara bakılarak belediye başkanının, yatırımcı kuruluşun başarılı olup olmadığı ölçülecek.

  Çünkü kent bir bütündür ve bu bütün adeta canlı bir organizma, hatta bir insan gibidir. Nasıl bir insanın aklı varsa bir kentin de aklı vardır. Kentin aklı onun idari yapısıdır, bu yapının da beyni belediye başkanı ve yönetimidir. Bir kentin bedeni ise o kentin fiziki alt ve üst yapılarıdır. Yolları, caddeleri, binaları, parkları, vs.dir. Nasıl ki bedeni akıl yönetiyorsa kentin fiziki yapısını ve yapılanmasını da kentin belediye başkanı, meclisi, sivil toplum örgütleri yönetir.  Tabi insanın bir de ruhsal yapısı vardır, kentin de. Kentin ruhunu ise o kente yaşayan insanlar, insan grupları, (bunların etnik inançsal ya da sınıfsal) farklılıklarıyla birlikte bir arada kurdukları ahenkli ilişki oluşturur. Farklılıkları yitirmeden bir arada olmak, üstelik belli bir düzen ve ahenk içinde.. Ekonomik , sosyal ve kültürel ilişkiler kurmak, geliştirmek...  

Bu nedenle kentleşme, demografik, ekonomik ve sosyo kültürel değişme ve unsurlarının (ki bu yanlarıyla daha çok sosyologlar ele alıyor kenti) yanı sıra, idari ve yönetsel işleyiş bakımından (ki bu yanıyla da daha çok kamu yöneticileri ilgilenir) ve nihayet fiziki yapı ve değişmeden (ki bu yanını da daha ziyade şehir plancıları ele alır)  oluşur.  Ama bütün bu unsurların en sonunda insan için olduğu unutulmamalıdır. Eğer bu düstür unutulursa o zaman müteahhitlerin fiziki yapıya yanlış yaklaşımı çarpık kentleşme; idarecilerin ve siyaset kurumunun yanlışları siyasi kirlenme, koropsi ve kayırmacılık; yaratılan kentsel katma değerlerin ve kentsel rantların tabana yayılmaması ve adil dağılmaması ise gelir dağılımında bozukluk olarak hayata yansır. Böyle bir işleyiş bir kentte birkaç farklı kentin ortaya çıkmasını sağlar. Sadece o da değil, sosyal ve kültürel yapılardaki eşitsiz gelişme de çarpık kentlileşmeyi de beraberinde getirecektir.  İşte bütün bunların ahenk içinde olup olmadığını da insani gelişme endekslerine bakarak anlayabiliriz.

Bu endeks için de önemli unsurlar var onlara bakılmalıdır.

Örneğin; o bölgedeki gelir ve satın alma gücünde bir gelişme var mı?

Güvenlikte, güvenliğin, huzurun sağlanmasında kent hangi noktada.

Sağlıkta ve sağlığa erişimde durum nedir?

Emlak fiyatlarının orada yaşayan insanların gelirlerine oranı nasıldır?

Trafikte geçen zaman insanların aktif zamanın ne kadarını kapsıyor, yani trafiğin durumu başka bir faktördür.

Hava kirliliği çevre ilişkisi nedir?

Sosyal yaşama katılım hangi oranlarda gerçekleşiyor? 

Sivil katılım, diğer bir deyişle kenttaşlar kent yönetimine ve denetimine katılıyorlar mı, katılıyorlarsa ne oranda katılıyorlar. 

  Bütün bunlar ölçülüyor. Bunlarda olumlu yönde, pozitif yönde bir gelişme varsa insani gelişimi endeksi yukarı çıkar ve o beldedeki yerel yönetici (bunlarda doğrudan sorumlu olduğu için) başarılı sayılır. Bunlarda bir pozitif gelişme yoksa gerileme varsa o belediye başkanı, vali, başbakan, bakan (her kim sorumluysa) başarısızdır/daha doğrusu başarısız addedilir. Çünkü yukarıdaki ölçümler ülke için de, bir bakanlık kapsamındaki işler için de ya da belirli bir belediyenin iş alanı için de yapılabilir. Bu insani gelişmişlik yönü. Gelelim kapsayıcılığa.

 

Kapsayıcılık

Diyelim yukarıdaki unsurları yerine getirdiniz ama bunları zengin semtler için yaptınız, bu gelişme ötekileri, yoksulları kapsamadı, o zaman  başarı  ve kapsayıcılıktan bahsedilebilir mi? Hayır edilemez.. Yıllardır söylediğimiz bu. Örneğin Mersin sadece Adnan Menderes Bulvarından ibaret değil. Onun bir kaç katı çeperde, çevrede yer alıyor. Eğer yaptığınız hizmetler buraları kapsamıyorsa, gelişmemiş bölgelere sirayet etmiyorsa o zaman kapsayıcı bir kalkınmadan bahsedemezsiniz. Bu takdirde insani gelişmeniz de sakatlanmış demektir.

Kapsayıcı gelişmenin faktörlerine bakalım:

1).Kapsayıcı iş gücüne katılma: (Kadınları, gençleri, göç edenleri vb. hâsılı hiç kimseyi dışarıda bırakmayacak adil bir iş ortamının yaratılması.)

2).Kapsayıcı konut ve kentsel çevre: Toplumun her kesimi için ödenebilir, alınabilir fiyatlarla kaliteli, güvenlikli, sağlıklı konutlar  yapabilme ve yerleşim yerleri inşa etme..

3).Kapsayıcı alt yapı ve kamu hizmetleri: (İnternete bedava erişimden tutun, hizmetlere, tüketim yerlerine, eğlence mekânlarına, restoranlara ve sanat merkezlerine kolay erişimin ve ulaşımın sağlanması. Yani bütün bunları herkes için mümkün kılan kapsayıcı bir alt yapı ve kamu hizmeti.

  Büyümeden bahsettiğimizde artık salt kendi başına büyümeden bahsetmiyoruz. Kapsayıcı büyümeden bahsediyoruz. Dezavantajlı grupları, alt gelir gruplarını, göç edenleri, göçmenleri, mültecileri, kadınları, yaşlıları kapsayan bir büyümeden bahsediyoruz demektir.

  Dolayısıyla insani gelişme kapsayıcı büyüme ile el ele gidiyorsa sonunda kent yaşamında ve giderek ülkede bu şekliyle ele alınıyorsa o zaman gerçek çağdaş bir büyümeden bahsedilebilir.

 

 Yeni Kent Tanımı

Şimdi tekrar baştaki soruya dönecek olursak, yani yeni kentleri hangi kavramlarla açıklayacağız, nasıl yönetip yönlendireceğiz? Bir kere günümüzde kalkınma serüveni yaşayan iller ve bölgeler için (Örneğin Mersin için) Tarım, Ticaret ve Turizm gibi senaryolar ortaya konuyordu. Şimdi bu “3T” yerine başka bir “3T” öneriliyor. İngilizce baş harfleri ile “Teknoloji (Technology), Yetenek (Talent) ve Höşgörü (Tolerance) kavramlarıdır. Bunlar olmazsa olmaz ama yeterli değil. Bunlara yaratıcı, akıllı ve sürdürülebilirlik ekleniyor. Yaratıcı kent, Akıllı Kent ve Sürdürülebilir kent. Bu unsurların daha çok orta ve orta üstü gelir düzeyine hitap ettiğini bu nedenle eksik kaldığını ileri sürmüştük. Böyle bir dizayn ve işleyişte yoksulların, alt tabakaların, dışlanmış grupların hali nice olacak? Asıl soru bu.

 

Varsıllar Karşısında Yoksulların Durumu

Çünkü günümüzde dünyadaki gelirine sahip 85 zengine karşılık günde sadece 2 (iki) dolarla geçinmek zorunda kalan temiz içme suyu bile bulamayan dünyanın diğer yarısından bahsetmiştik. Bir tarafta boğazına kadar dolmuş bir varsıllık, öte yandan bunun dizi dibinde açlıktan ölmek üzere yoksulluk. Bu sadece siyasi ve ekonomik açıdan değil aynı zamanda insani ve vicdani açıdan da sürdürülebilir değil.  Peki, o zaman ne yapmalı?

İşte burada işin sosyal yanını da kapsayacak “erdemli kent” kavramını ortaya atılıyor. Doğrusu bu ultra kapitalizm çağında bunu yakalamak zor olsa da bir ütopya olarak önümüzde duruyor. Uzmanlar, buna “insani gelişmeye sahip” olmayı da eklemeyi öneriyor. Ben bunlar olduğunda hakça paylaşım olmazsa eksik kalır diyorum. Hatta bütün bunlar olsa bile özgürlük olmazsa yani tam bir demokrasinin olmadığı ortamda katılımı nasıl sağlarız?

 

Sürdürülebilirlik, Yaşanabilirlik, Hakçalık

Habitat II Zirvesinde öne atılan üç kavramdan;  sürdürülebilirlik, yaşanabilirlik ve hakçalık’tan söz etmiştik. Yani toprağı ve suyu gelecek kuşaklara yetecek biçimde kullanmalıyız meselesi vardı; çünkü Kızılderili Şef’in ifadesi ile “bu dünya babalarımızdan miras aldığımız bir dünya değil çocuklarımızdan emanet aldığımız bir dünya.”  Öyle işler yapalım ki torunlarımız gelecekte bize teşekkür etsin. Yaşanabilrlik de önemli; sadece güvenlik açısından değil çevre açısından da önemli. Hem bir risk toplumunda yaşıyoruz hem de çevreye açgözlü biçimde saldırıyoruz. Tahribatın boyutları çok büyük, böyle giderse insanoğlu gelecekte suni plastik yiyeceklere muhtaç kalacak.  Kızılderili Şef ne demişti: “Son ağaç kesildiğinde, son ırmak kuruduğunda ve son balık tutulduğunda beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak ama o zaman iş işten geçmiş olacak.”  Beyaz adamın açgözlülüğü ile ilkel gördüğü Kızılderili o günden bugünü görmüş ve modern adamın aslında bu gidişle ilkel bile sayılmayacağı bir duruma kendini mahkûm ettiğini dile getirmiştir. Hakçalığa gelince bu da aç gözlülüğü işaret ediyor. Biri hep bana rab bana diyor. Oysa hepsini kendine aldığında kendi bindiği dalı kesmiş oluyor. İngilizlerin dediği gibi,  “aç insan kızgın insandır.” Bu kızgın aç insanlar bir gün tokların kapılarını çalabilir, hem de kızgınca..!? Varsıllığı sana yar etmeyebilir. O zaman sadece endişeden dolayı değil, insani açıdan da yaratılan değerleri bölüşme konusunda duyarlılık gerekiyor.

 

Sonuç

Burada kapsayıcılık devreye giriyor. O halde şöyle formüle edebiliriz: Günümüzün ideal kenti İnsani Gelişmeye Sahip, Erdemli, Kapsayıcı ve Daha Özgür olmalı.  Tabi kapsayıcılık önemli. Kapsayıcı eğitim, kapsayıcı işgücü, kapsayıcı çevre, kapsayıcı altyapı, kapsayıcı kamu hizmetleri, kapsayıcı konut ve barınma, kapsayıcı beslenme.. Yani kentte üretilen rantı, katma değeri tabana yayan bu vesile ile herkesi kapsayan bir anlayış..  İşte bizim ihtiyacımız olan kent ve işte bizim ihtiyacımız olan gelecek...

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar