Erdem Beliğ Zaman

Erdem Beliğ Zaman


Emek’imiz AVM, Küçük Sahne’miz müze, Düşlerimiz batan gemi!

Emek’imiz AVM, Küçük Sahne’miz müze, Düşlerimiz batan gemi!

Bugün lahmacuncularla, kebapçılarla, alaturka tatlıcılarla dolu İstiklâl Caddesi’nde yürüyenlerin kaçının aklından, “Bir zamanlar burada Türkiye’nin sanatının kalbinin attığı” gerçeği geçebilir ki? Bu gerçeğin üzerinin birçoğu yabancı dillerde yazılı alışveriş tabelalarıyla kapandığı epey oluyor çünkü…

İstiklâl Caddesi’nin kültür hayatına ucunun ucundan yetişenlerdenim… Alkazar ve Atlas Sinemalarında film seyrettim, Halep Pasajı’ndaki Ses Tiyatrosu’nda Ferhan Şensoy’a güldüm hatta Rasim Öztekin’e‘takkesini’ devrettiği törene dahi gittim… İlk bana tuhaf gelen filmi, bir Gaspar Noé filmini gene Beyoğlu Sineması’nda seyrettiğimi hatırlıyorum. Sanat aşkımın ateşine kürek kürek kültür çırası atandır Beyoğlu… Hangi okuldan mezunsun diyenlere rahatça İstiklâl Caddesi diyebilecek kadar ekmeğini yedim Beyoğlu’nun…

Ve o yaşlardan itibaren bir düş belirmişti zihnimde; burada yetiştim, sanat ve edebiyat adına ne yapacaksam burada yetiştireceğim… Bir gün daha da tarumar edileceği hakikatini göz ardı ederek!

Taksim’deki Mitos Boyut yayınlarından aldığım piyes kitaplarıyla yazmaya heveslendiğim ve iki haftada bir yayınevinin kapısını çaldığım günler çok eski olmasa da sanki Büyük İskender’le yaşıt gibi! Gezi Parkı protestolarında söylediğimiz şarkıların sesi geçen yüzyıldan çıkmışçasına derinden geliyor… Hüzünleniveriyorum üstelik; fakat bunu ne bir kişi ne de Gezi Parkı’ndaki çınar ağacı biliyor…

İstiklâl Caddesinin girişindeki ağaçlar kesildi önce; gözümde bu düş pembesi semtin yeşili baltalandı… Akabinde Karaca Tiyatro’nun, Emek Sineması’nın, Alkazar Sineması’nın kapılarına kilit vuruldu… Cumhuriyet tarihinin ilk sineması olan Emek tamamen yıkıldı, yerine mezar taşı misali bir AVM dikildi!

Nereden bilebilirdim ki Küçük Sahne’nin koltuklarına oturup seyrettiğim son oyunun İkinci Dereceden İşsizlikYanığı olabileceğini… Hâlbuki temsile gülerken bunları düşünmüyordum. Ve bir gece oyun bittikten sonraki çıkışımın, Küçük Sahne’den son çıkışım olduğunu bilemeden attığım adımlar var ya; onlara yanarım! Neden ayak diremedi, neden metroya yetişmek arzusuyla hızlandı diye bacaklarıma kızarım! Gözlerimi azarlarım, o dar merdiveninden pasaj girişine inerken neden soldaki büyük tiyatrocuların portrelerine bir kez daha dikkatle bakmadı diye! Yanarım, yanarım! Sanat aşkına değil, sanatın ölümüne yanarım bu defa!

Gene Küçük Sahne’nin yanındaki Atlas Sineması… Onun küçük salonunda gördüğüm Gülse Birsel’in Aile Arasında filmi… “Başka hangi filmler var, haftaya ona geleyim!” diye düşünmelerim… Ne yazık ki o haftanın su gibi akan zamana inat hiç gelmemesi!

Bu iki kıymetli kültür mekânı betonla işlevini yitirdi, birleştirildi ve nur topu gibi bir müzemiz oldu! Böylece sanat ve kültürün bu ülkede müzelik olduğu tasdiklendi.

Alkazar da tekrar açıldı, ne olduğu belli olmayan bir mekân olarak… Hope Alkazar diyorlar ama Pop Alkazar ismi daha lâyık şimdiki haline! Mimar Perran Doğancı’nın birçok bakımdan ilkleri barındıran eseri Karaca Tiyatro’yu yıktılar, yeniden yapıyorlar… Sanki bir ikinci Perran Doğancı’mız varmış gibi! Bakalım bu gözler daha hangi azap karşısında yaşaracak…

Emek’in yerine dikilen mezbelenin en üst katına güya bir salon yaptılar… Emek yıkılmasın diye yapılan protestolar sandığımdan da erken küllendi. Burasını Cem Yılmaz’ın Yeşilçam’daki bir konu üzerine yaptığı filmin ilk gösterimini yapacak kadar sahiplendik. Yeşilçam’ın ölüsünün üzerine dikilen mezar taşında Yeşilçam’ın Yeşilçam’a uzaktan yakından benzemeyen hayalini oynattık! Emek yıkılmasın eyleminde haykıran Yekta Kopan’ın moderatörlüğüyle hem de! Bağıranlar, sesi kısıldığıyla kaldı iyi mi!

Bugün 19 Mayıs Gençlik ve Spor BayramıAtatürk’ün gençlere hediye ettiği, çok anlamlı gün… Bu önemli günün hatırına sormakta yarar var: Peki, sanatla ve kültürle uğraşan gençlerin ufuksuz maviliklerde yüzen düş gemilerini görebiliyor muyuz? Aklıma Yahya Kemal’in bestekâr Itrî’ye yazdığı şiirin şu son iki mısraı geldi: “Belki hâlâ o besteler çalınır, / Gemiler geçmeyen bir ummanda…”. Neden mi? O ummandan aslında düş gemileri geçerdi, geçmezdi değil… Fakat daha çıkar çıkmaz hepsi battığından, o ummanı eskiden beri gemisiz biliriz!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar