Minyatür sanatının duayeni Taner Alakuş ile sanat yolculuğu
Çok beğenerek takip ettiğim, minyatür sanatının yaşayan en önemli ustalarından Duayen Minyatür Sanatçısı Taner Alakuş ile samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine, bu pazar köşemize vakit ayırdığı için içtenlikle teşekkür ederim.

Sanat Yolculuğu ve Minyatürün Günümüzle İlişkisi
Elif Erdem: Taner Bey, öncelikle sizi daha yakından tanıyabilmemiz için soralım: Minyatüre yöneliş hikâyeniz nasıl başladı?
Taner Alakuş: 1966 Ankara doğumluyum. Asker bir babanın çocuğu olarak Türkiye’nin çeşitli illerinde bulundum. 1991’de Mimar Sinan Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Tezhip Ana Sanat Dalı’nı kazanarak İstanbul’a geldim. 1997’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden mezun oldum. Şu an aynı üniversitede minyatür eğitmeni olarak görevime devam ediyorum.
E.E: Marmara Üniversitesi’nden grafik eğitimi almış bir sanatçı olarak minyatüre başlamanız nasıl oldu?
T.A: Mimar Sinan Üniversitesi’nde Tezhip Ana Sanat Dalı’nda okurken, minyatürle özel bir bağ kurdum. Meraklı ve araştırmayı seven bir öğrenci idim. Dersler ve araştırmalar sayesinde öğrencilik döneminde minyatüre ilgi duymaya ve çalışmalar yapmaya başladım. Okul yıllarındaki etkinlikler, araştırmalar, sergiler ve hocalarımın sunduğu imkânlarla birlikte bu sanatla bağım güçlendi. O dönem bizim okulda minyatür bölümü ve hocası yoktu fakat ben deneme yanılma yöntemi ile ilk minyatürlerimi yapmaya başladım. Daha sonra bu yaptığım minyatürleri sahaflarda satmaya başlayınca bir öğrenci için öğrenirken para kazanmanın keyfini yaşadım. İlk başta klasik minyatürler üzerinde kopyalar ve çalışmalar yaparken, zamanla kendi üslubumu oluşturmaya yöneldim. O dönemde dahi mottom ‘bir önceki işimden daha iyisini yapma’ olduğu için tarzım gelişti, kendi tekniklerimi buldum. Bugün yaptığım tüm işler, tezhipten gelen alt yapımla birleşerek kendi özgün üslubumu şekillendirdi.

E.E: Osmanlı minyatür geleneğini çağdaş bir bakışla yeniden yorumluyorsunuz. Sizce minyatür sanatı günümüzde ne kadar yaşayan ve güncel bir ifade biçimi?
T.A: Her sanatta olduğu gibi üzerine sağlam bir inşaat yapmak istiyorsanız temelin çok güçlü olması gerekir. Önce klasik minyatürlere yoğun emek verdim. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Topkapı Sarayı ve Nadir Süleymaniye Nadir Eserler Kütüphanesi’nde yaptığım incelemeler bu süreçte beni besledi. Buradaki eserleri; kompozisyonu ve renk uyumunu inceleyerek hatmettim. Hem teknik hem de üslup anlamında zamanla yeni yöntemler geliştirmeye yöneldim. Analitik yaklaşarak çok sayıda örnek kopyaladım. Klasik minyatürlerdeki figür, mekân ve sahne kurgusu bana ilham verdi. Daha sonra çağdaş eserlerde, gelenekten gelen tekniklerle yeni anlatımlar oluşturdum. Bu süreçte Kapalıçarşı ve sahaflara da üretimler yaparak öğrencilik harçlığımı çıkarıyordum. Minyatür benim için öyle bir sanat ki bir virüs gibi ruhumu teslim aldı. İstanbul sokaklarını gezerken her şeyi minyatür gözüyle görmeye, onları stilize ederek esere dönüştürmeye başladım. Hala bu heyecanım artarak devam ediyor. Gelenek demek terminolojik olarak gelene ek yapılması demektir. Geleneksel ile çağdaş arasında köprü kurmak, sanatçının kendini güncellemesi açısından çok önemlidir. Minyatür sanatı da çağdaş anlatım biçimleriyle uyum sağlayabilen bir sanattır.

E.E: Eserlerinizde İstanbul çok önemli bir yer tutuyor. İstanbul’un sizin sanatınızdaki anlamı nedir?
T.A: İstanbul çok özel bir şehir; 24 saat canlı ve dinamik. Üç medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu şehir, her anında insana ilham verir. Bu kozmopolit merkez, sanatçılar için hem besleyici hem de üretim için büyük bir imkândır. Nereye bakarsanız ilham verici ikonik bir yapıyla karşılaşırsınız. Yaşadığım şehirle ilgili eser üretmek ve bu eserlerle anılıyor olmak beni çok mutlu ediyor. Bu şehri eserlerimde yaşatmayı seviyorum. İnsanları, zaman algısı, gündelik hayatın koşuşturması ve iç dinamikleriyle birlikte İstanbul, eserlerimde yerini buluyor.

Çağdaş Minyatür ve Kültürel Miras
E.E: Çağdaş minyatür kavramını nasıl tanımlarsınız? Gelenek ile modern arasındaki o ince çizgiyi nasıl koruyorsunuz?
T.A: Adı üzerinde ‘çağdaş’. Bu çağda yaşayan ve yaşadığı çağla uyumlanan bir tarzda eser üretmeyi seviyorum. Evet 7.yüzyıldan beri var olan bir sanat fakat o dönemki misyonu ile arasında farklar var. O dönem bir belge idi ve yazma eserlerde yazının anlatımını güçlendirmek için kullanılıyordu. Şimdi kendine has bir tekniği olan, kitaplardan çıkıp duvarlara asılan bir sanat eserine dönüştü. Ben gelenekten beslenen fakat çağdaş denemeler yapan bir sanatçıyım. Eleştirilmekten hiç korkmuyorum ve kendi iç sesimi kağıtlara özgürce yansıtıyorum.

E.E: Sanatınızda kültürel mirası korumak kadar onu geleceğe taşımak da var. Sizce bugünün sanatçısının mirasla kurması gereken ilişki nasıl olmalı?
T.A: Üslubumun genetik kültürel kodlarımla oluştuğunu düşünüyorum. Coğrafyam bana çok etki etti; bana aktarılan değerlerin kuşaktan kuşağa miras olarak aktarıldığını fark ediyorum. Bu nedenle minyatür gibi geleneksel bir sanatı çağdaş bir biçimde yorumlamanın önemli olduğuna inanıyorum. Bu benim yerine getirmek zorunda olduğum bir vazife gibi. Ancak süreç içerisinde geleneğin özünü koruyarak, kendi yorumumu katmanın sanatçıyı besleyen bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Önemsediğim nokta Taner Alakuş lisanı ile anlatabilmek… Köklerime ve beslendiğim kaynaklara dayanmadan özgünlük oluşmaz. Bu sebeple beslendiğimiz kültürün bilincinde olmak benim için çok önemli. Coğrafya insanın özüdür. Öz olmadan biz olamayız.
E.E: Minyatür, sabır ve dikkat isteyen bir sanat. Günümüzde hız çağında yaşayan izleyiciyi minyatüre çekmek zor mu?
T.A: Minyatür, doğru yapıldığında seyir zevki son derece yüksek bir sanattır. Hele çağdaş dönemin sabırsız, hızlı tüketen seyircisine sunulduğunda çok daha etkileyici oluyor. Renk rengi, desen deseni ve eser de izleyicisini çağırıyor.

Günlük Hayat ve İzleyiciyle Buluşma
E.E: Eserlerinizde günlük yaşam sahnelerine de yer veriyorsunuz. Halkın gündelik hayatını sanatınıza taşımak sizin için ne ifade ediyor?
T.A: Konu yelpazem oldukça geniş; canım ne isterse onu yapabiliyorum. Bu özgürlük bana sanat yolculuğumda esneklik sağlıyor. Minyatürle başladığım bu yolda, gündelik yaşamı minyatürün süzgecinden geçirerek yeniden üretmek benim için çok keyifli bir süreç.

E.E: Türkiye’de minyatür sanatının geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yeni kuşak sanatçılar bu alana ilgi gösteriyor mu?
T.A: Minyatür sanatı, modern resmin birçok alanıyla buluşabilir. İki sanatta günümüzde birbirinden besleniyor ve bu ileride yeni akımların doğmasına sebep olacaktır. Minyatür sanatı çok geniştir ve sanatçının elinde sürekli beslenir. Gelecekte beni nereye götürürse oraya gitmek isterim. Amacım daima yeni arayışlarda bulunmak ve çağdaş yorumlara katkı sunmaktır. Bu nedenle özgün üretimler yapıyorum. Minyatürün yeniden üretilmeye ve çeşitlenmeye çok uygun bir yapısı var. Bu sınır tanımazlık, özellikle genç sanatçılar için de büyük bir ilham kaynağıdır. Çağdaş sanat fuarlarında artık genç akademi mezunu minyatür sanatçılarını da görüyoruz. Bu işi en iyi yapanlarda yeni kuşak akademi mezunu arkadaşlarımızdır. Ben çok ümitliyim.
E.E: Yurtdışındaki sergilerinizde izleyicilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Minyatür, Batı izleyicisine nasıl bir duygu uyandırıyor?
T.A: Entelektüel düzeyde bizden ileride görünen Batı ülkelerine gittiğinizde aslında fark ediyorsunuz ki, onların sanatında bizden farklı bir şey yok. Bu sadece yerleşmiş bir düzenin, kökleşmiş bir sanat anlayışının sonucu. İnsanoğlu bir bütündür; sınırlar insanı ayırsa da üretimleri evrenseldir. Sanatın evrenselliği de bu noktada ortaya çıkar. Fakat onlara şimdiye kadar görmedikleri bir teknik sunduğunuzda şaşkınlıkları çok hoş manzaralar yaratıyor. Bu kadar detaylı ve disiplinli işleri bir insanın yapabileceğine inanamıyorlar. Eseri uzun uzun seyrediyorlar. Ben buna kültürel şok diyorum. Daha sonra tanışmak ve teknik hakkında bilgi almak istiyorlar. Sanat keyif verdiği ve düşündürdüğü sürece işlevini yerine getirmiş oluyor.
Kitaplar ve Yazılı Miras
E.E: “Hayallerimdeki Minyatürler” seriniz, sizin sanat yolculuğunuzun bir yansıması. Bu kitaplarda hayallerinizle sanatınız arasında nasıl bir ilişki kurdunuz?
T.A: İnsanoğlu özü gereği hayal kurar ve bu hayallerini gerçekleştirmek ister. Yaşama tutunabilmesi için hayal kurması gerekir. Hepimiz yaşadığımız hayat içerisinde üretmek, dönüştürmek ve yeniden var etmek için buradayız. Sanat da bunun en güzel yollarından biridir. Sanat üretimi, insanın kendi varlığını anlamlandırma sürecidir. Benim eserlerim de kendi dünyamın yansımasıdır.
E.E: “Hayallerimdeki Minyatürler – 25. Sanat Yılı” kitabınız, aynı zamanda bir retrospektif niteliğinde. 25 yıllık bu serüvende sizi en çok etkileyen dönemeç hangisiydi?
T.A: Kitap, sanat yolculuğumda çok önemli bir yere sahip. Ben her eserde yeni bir kimlik arayan eser bittiğinde de bu kimlikten sıyrılmasını bilen bir sanatçıyım. Bu sebeple her eserimin hikayesi bir diğerinden çok farklı. İzleyici her yeni eseri bakalım bu sefer ne yapacak diye heyecanla bekliyor. Her eserim içsel bir yolculuk ve her eser benim başka bir yönümün gün yüzüne çıkmış halidir. Daha ruhumda açılmamış binlerce oda var. Ve bunları da sabırla ve yavaş yavaş ömrüm yettiği sürece izleyiciyle buluşturacağım.
E.E: “Minyatürde Yüzleşme” başlıklı kitabınız hangi temalarla öne çıkıyor? Burada okuyucunun özellikle dikkatini çekmesini istediğiniz bir mesaj ya da duygu var mı?
T.A: ‘Minyatürde Yüzleşme’ kitabımız çoğunluğu benden yetişmiş olan farklı sanatçıların eserlerinin bir araya gelmesinden oluşan bir sergi kitabıdır. Her sanatçı kendini minyatür sanatının dili ile kendini ifade etti. Bu sergi hepimiz için oldukça keyifli ve öğretici oldu. Sergi kitabının farklı disiplinlerden sanatçılar için de ilham verici olduğunu düşünmekteyim.
E.E: Sizin kitaplarınıza ulaşmak isteyen okuyucularımız nerelerden temin edebilirler?
T.A: Kitaplarımıza yalnızca Taner Alakuş Minyatür Atölyesi’nden ulaşılabilir.
E.E: Kitaplarınızı özellikle genç sanatçılar için bir rehber ya da ilham kaynağı olarak düşünüyor musunuz?
T.A: Bu kitapları çıkartmaktaki amacım, onları topluca izleyiciye sunmaktır. Çünkü kitap, bugünkü sanatçı için çok şey anlatır. Onları korumak, onlara ulaşmak ve bugüne taşımak önemli bir görevdir. Kitapların içinde yaşayan bir anlam vardır. Bu anlamı izleyiciyle paylaşmak ve kitabın bütünlüğünü bozmadan sunmak benim için çok değerlidir.
E.E: Sanatla yolunuzun kesiştiği bu uzun süreçte sizi en çok etkileyen an ya da anekdot nedir?
T.A: Ben bu yolculuğa çıktığımda bir hedefim hiç olmadı ama çok büyük bir manevi tatmin yaşadım. Minyatür sanatı gibi çok bilinir olmayan bir sanatın temsilcisi olmak çok riskliydi. Fakat hiç umrumda değildi. Maddiyat benim için her zaman ikinci plandaydı. Sanki ben her zaman bu sanatı icra ediyordum. Çok başarılı sanatçılar yetiştirdim. Kısacası manevi tatmin tavan J
E.E: Son olarak, muhalif okuyucularına iletmek istediğiniz bir mesaj var mı? Sanatın, birey ve toplum için en büyük gücü sizce nedir?
T.A: Son olarak şunu söyleyebilirim: gelenekten gelen ama yobaz insanların asla kavrayamayacağı kadim bir sanattır minyatür. Yüzlerce yıl sonra rafine olarak günümüze ulaşmıştır. Kültürel bir mirastır ve geleceğe de köprüdür. Doğru hocaların eğitimi ile yetişen sanatçıların özgün eserler üreterek özgürce kendi kültürlerinde kendilerini ifade edebildikleri bir alandır.
E.E: Bana bu şansı verdiğiniz ve konuğumuz olduğunuz için teşekkürler.