ABD, dur-durak bilmeden vaz’ediyor, Ankara sus-pus oturuyor
Türkiye, 2001’de kurucu ortak olarak katıldığı F-35 programına milyonlarca dolar yatırım yapmış, ancak ne var ki NATO’daki müttefiklerinden istediği hava savunma sistemi onayını alamamıştı. Bunun üzerine Rusya’dan S-400 satın alma yoluna gidilmiş, bu adım da Türkiye’nin programdan çıkarılmasıyla sonuçlanmıştı.
Erdoğan-Trump görüşmesinde F-35 projesine Türkiye’nin yeniden katılması konuşuldu. O görüşmeden sonra dur-durak bilmeden kritik konularda Türkiye’ye yüksek perdeden vaz’eden ABD’nin Ankara’daki büyükelçisi Tom Barrack nihayet X hesabından yaptığı açıklamayla Vaşington’un ağzındaki baklayı çıkardı! Barrack, Türkiye’nin F-35 programına geri dönebilmesi için S-400 hava savunma sistemlerinin tamamen devreden çıkarılması ve envanterden kaldırılması gerektiğini ifade etti. Mübarek, büyükelçi değil de “müstemleke valisi” sanki!
BARRACK’TAN ŞİMDİ DE “MONARŞİ” VE F-35” ÇIKIŞI
Türkiye ve Ortadoğu ile ilgili sık sık açıklamalarda bulunan Barrack, geçtiğimiz günlerde de “Ortadoğu için demokrasinin işe yaramadığını” söylemiş ve "Bu bölgede gerçekte en iyi işleyen şey, 'hayırsever bir monarşi' olmuştur" şeklinde bir görüş yumurtlamıştı! Efendi, daha Türkiye’nin öncülü olan Osmanlı’da mutlak monarşiden çıkılmış, parlamento da devreye girmişti. Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nı verirken de meclisiyle vermişti. Türkiye, bir buçuk asırlık demokrasi serüveniyle etrafına da ışık tutan bir ülke olmuştur. Efendi, Ortadoğu sen istesen de istemesen de monarşiyi aşacak.
Neymiş?... ABD yasalarına göre, Türkiye'nin F-35 programına geri dönmesi için S-400 sistemini artık kullanmaması ve sahip olmaması gerekiyormuş… Yani, S-400’lerin tamamen envanterden çıkarılması, hatta depolarda dahi bulundurulmaması gerekiyormuş…
F-35 hususunda görüşmeler sürerken ortaya konulan şartla ilgili bakalım hükümet nasıl bir tutum takınacak. Barrack, Ankara’nın tutumu için de bir hiza çizmeyi ihmal etmiyor tabii:
"Başkan Trump ve Başkan Erdoğan arasındaki olumlu ilişkiler, yeni bir işbirliği ortamı yaratmış ve bu konuyla ilgili olarak son on yılda yaptığımız en verimli görüşmelere yol açmıştır. Umudumuz, bu görüşmelerin önümüzdeki aylarda hem Amerika Birleşik Devletleri'nin hem de Türkiye'nin güvenlik gereksinimlerini karşılayan bir ilerleme sağlamasıdır."
Geçenlerde de yazdığım gibi, Barrack’a Ankara’ya dönük atış serbest! Nasılsa bir yanıt veren yok. Nasılsa Dışişleri’ne çağrılıp uyarı almıyor. Nasılsa Dışişleri Bakanı Fidan kulağının üzerine yatıyor. Tamam, anlıyorum, ABD büyükelçisini “istenmeyen adam” ilan etmek sizin için zor da, bir karşı demeç, bir uyarı da yapmamanız ulusal onurumuzu incitiyor ve Türkiye’mizi küçük düşürüyor.
VAŞİNGTON ASLINDA NE İSTİYOR?
ABD’nin istediği, Türkiye’den beklediği şu: “Dümen suyuma girdin, yalpalama, tam anlamıyla gir. Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de başının belaya girmesini istemiyorsan bana iliş. İyi bir Türkiye, Vaşington’a itaat eden bir Türkiye’dir. Çok yönlülük vb. olmaz. Rusya ile mesafe koy. Tarafını netleştir ve NATO üyesi olmanın gereğini yerine getir. Aksi halde Kaan da motor takıp uçamaz, F-35’e de giremezsin. Ayrıca Suriye’deki kara gücüme, SDG bölgesine karışma, sınırlarının içindeki terörsüzleşmeye razı ol.”
OYSA…
Oysa ABD’nin bu gibi dayatmalarına karşı CHP iktidarlarında, hatta belli ölçülerde de olsa AP iktidarlarında bile “ulusal bir duruş” söz konusu olurdu. Johnson Mektubu’na karşı Başbakan İsmet İnönü’nün duruşu unutulur mu? Ne demişti İnönü:
“Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır.”
Bülent Ecevit, Kıbrıs Barış Harekatı kararını ambargo tehditleri havada uçuşurken ABD’ye rağmen almıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Korutürk’ün tavrı Akbaba kapağına “Biz de ABD’ye ambargo koyarız” şeklinde yansımıştı.
“Korutürk” demişken, belki Erdoğan’ların, Fidan’ların kulağına küpe olur diye Ankara’da, Çankaya Köşkü’nde yaşanan bir olayı hatırlatayım. Bu olayı bana bizzat 6. Cumhurbaşkanımız Korutürk’ün eşi Emel Korutürk anlatmıştı heyecanla. ABD Büyükelçisi randevu alarak (William B. Macomber Jr. mı idi, bir sonraki Ronald I. Spiers mıydı, bunu hatırlamıyorum) güven mektubunu sunarak göreve başlamak üzere Çankaya Köşkü’ne gelir maiyetiyle. Güven Mektubu sunulacak, sonrasında hatıra fotoğrafı alınacaktır alışıldığı üzere. Emel Korutürk de kabulü tül perdenin ardından izlemektedir. Güven Mektubu takdiminin hemen öncesinde yaveri Cumhurbaşkanı Korutürk’ün yanına gelerek bir şeyler söyler. Korutürk’ün kaşları çatılır. Çünkü yaveri Korutürk’e “büyükelçinin güven mektubunu unuttuğunu, kabulün ardından bilahare göndereceği” bilgisini iletmiştir. Bunun üzerine soyadını Büyük Atatürk’ün verdiği Korutürk’ün yanıtı şu olmuştur:
“Geri giderler, yeni bir randevu alarak güven mektubuyla birlikte gelirler!”
Korutürk, karşısında ABD Başkanını temsil eden bir ABD büyükelçisi olsa da Türkiye Cumhuriyeti’nin onuruna layık bir tutum sergilemiştir.
Darısı, şimdiki ve ondan sonra gelecek olan cumhurbaşkanlarımızın başına…