Farklı düşünmek ayıp değil, zenginliktir
Seçim gelir geçer, dostluk kalır. Asıl mesele, farklılıklarımızla birlikte var olabilmeyi öğrenmektir.
Her zaman her konuda aynı düşünmeyiz. Düşünmemeliyiz de zaten. İnsan hayatı boyunca kendi fikrini bile sürekli sorgular, yeniler, dönüştürür. Dün doğru bildiğimiz bugün yanlışa, dün yanlış dediğimiz bugün gerçeğe dönüşebilir. Hayatın tadı da, gazeteciliğin ruhu da, siyasetin heyecanı da tam bu değişimde gizli.
Benim meslek yolculuğumda dostluğunu, ağabeyliğini gördüğüm isimlerden biri Akay Cemal’dir. Gün oldu Milliyet’in Kıbrıs muhabiriydi; öyle haberler yaptı ki, bizler “keşke ben yazsaydım” diye gıptayla baktık. Gün oldu, yazıişleri müdürü olduğum gazetenin Kıbrıs temsilcisi olarak sahadaydı. Gün geldi, Halkın Sesi’nin genel yayın yönetmeniydi, ben de onun yazar kadrosundaydım.
Nice defa aynı sofralarda buluştuk. Bardakların dibi sohbetle, kahkahayla, anıyla doldu taştı. Bazen aylarca görüşmedik, bazen yıllarca yollarımız kesişmedi. Ama aramızda kem söz geçmedi. Hep ağabey-kardeş bağıyla yürüdük.
Aynı şeyi Ahmet Tolgay için de söylemek mümkün. O da bu mesleğin duayenlerinden. Bir tarafta gazeteci, yazar, fikir işçisi; öbür tarafta siyasetin karmaşık dünyasında danışmanlık yapan, gazetecilerin siyasetçilerle işini kolaylaştıran bir usta. Onun da emeği çoktur Kıbrıs Türk basınında.
Peki hiç mi yanlışa düşmediler? Hiç mi hoşuma gitmeyen yazılar yazmadılar? Elbette olmuştur. İnsan şaşar, hata yapar. Ama onları yargılamak, benim değil, hele hele mesleğe yeni adım atan gençlerin hiç değil, haddine değildir.
Kıbrıs kültürünün inceliği
Zaten Kıbrıs kültürü de bu değil midir? Birinin sözünü beğenmez, bir görüşüne hiç katılmayız… Ama ne yaparız? “Onun fikri” der, geçeriz. Kavga etmeden, küfür etmeden, aforoz etmeden. Çünkü biz farklılıklarla yaşamayı, hoşgörüyü atalarımızdan öğrendik.
O yüzden, seçim tartışmalarında da aynı erdemi göstermemiz gerekir. Yarın sandık kapanacak. Birisi cumhurbaşkanı olacak, diğerleri kaybedecek. Ama hayat devam edecek. Kazananı sevecek, gerektiğinde yereceğiz. Kaybedeni de dostlarımız olarak kucaklayacağız. Seçim demokrasinin bir durağıdır, varış noktası değil.
Ne var ki bakıyorum, son günlerde tartışmaların dili sertleşiyor. “Serdar Denktaş filanı destekledi, babasının kemikleri sızladı” diyenler çıkıyor. Yahu arkadaş, bu dünyada seçim yapıyoruz. Dün başka düşünen, bugün başka diyebilir. Bu insan doğasının ta kendisi değil midir? Fikir de, söz de, tavır da güneş gibi; gölgesi her daim değişir. Saygıyı kaybetmeyelim yeter. Siz ne zamandan beri mahallenin namus bekçisisiniz?
Mutlak doğru arayışı
Eğer mutlak doğrular ve mutlak yanlışlar varsa, niye tartışıyoruz? O zaman birileri çıkar, “işte doğru budur” der, hepimiz susarız. Ama öyle olmuyor işte. Hayatın kendisi tartışmadan, itirazdan, yeniden düşünmekten ibaret. Gazetecilik de, siyaset de kimsenin çıkarlarının, hayallerinin, hırslarının oyuncağı olamaz.
Bugüne kadar kimler seçilmedi ki… Dün Derviş Eroğlu, evvelsi gün Mehmet Ali Talat, dün Mustafa Akıncı ya da Ersin Tatar. Biz hep aynı yerdeydik: gazeteci, yazar, seçmen. Sandıktan kim çıkarsa çıksın, biz işimizi yapmaya devam ettik. Yarın da öyle olacak, Allah ömür verirse ertesi gün de. Çünkü isimler değişir, ama meslek aynı kalır: doğruyu aramak, gerçeği yazmak, halkı bilgilendirmek.
Artan tehditler, azalan sağduyu
Burada bir başka önemli noktayı da es geçmemek gerek. Daha geçen hafta yazdım: Medya mensuplarına yönelik tehditlerde yeniden artış var. Seçim tarihi yaklaştıkça bu tehditlerin daha da çoğalması kuvvetle muhtemel. Allah korusun, birileri kendilerine uygun bir ortam bulup art niyetlerle kötü maceralara girişirse, hepimizi derinden yaralayacak fena işler yaşanabilir.
Siyasetçiler de, medya yöneticileri de, gazeteciler de bu artmakta olan tehdide karşı uyanık olmalı. Gerilimi artıran değil, azaltan bir dil kullanılmalı. Seçimin, fikirlerin yarıştırıldığı bir demokratik zemin olduğunu unutmadan, sağduyu ile hareket edilmeli. Yoksa sandıktan çıkan sonuç değil, şiddetin gölgesi konuşulur.
Tehlike tep tip dşünmektir
Kısacası, farklı düşünmekten korkmayalım. Aynı düşünmek değil, farklı düşünebilmek bizi biz yapar. Asıl korkmamız gereken, tek tip düşünmeye mahkûm olmak, farklılığı düşmanlık saymaktır.
Seçimler geçer, dostluk kalır. Bugün kavga ederek kaybedeceğimiz şey, yarın fikirlerimizden çok daha değerli olabilir.