Kadife dokunuş
Arter, kültür sanat hayatımızda seçkin, ufuk açacak birikimleri sunmaya devam ediyor. BKZ iletişimin katkılarıyla, sanat hayatımızda “sanat okuyarak” yola çıkan ama yolda kendi varoluş hikâyesini uluslar arası boyuta taşıyan genç sanatçı Nilbar Güreş’in, Türkiye’de ki ilk kurumsal solo sergisinin basın toplantısında buluşturdu.
Yirmi beş yıla aşkın süreyi kapsayan, içine okul hayatı (resim), pandemi, yurt dışında kendi deyimi ile “Dilimi bozmamak için ciddi bedeller ödedim. Yabancı olmanın bir maliyeti var, temizlik görevlisi olsanız bile”

Sanatçı hassasiyetini, kendi varoluş hikayesini, Anadolu’nun zenginliğinde, kendine yansıyan yönleri ile toplayan sanatçı Nilbar Güreş; yer yer Bingöl’lü baba ve Trabzon’lu annenin yaşamsallıklarını, aile köklerini temel alarak, gerçek ama geçmişten gelen adeta bir Şaman gibi sunuyor.
MEDUSA
Kadife Bakış, sergisi sadece bir sanatçının varoluş ve içselliğini, paylaşması olarak karşınıza çıkmayacak. Benim gibi sabahın erken saatlerinde ilk gelenlerden biri olursanız, birebir, kafanızın içindeki soruları yönelme imkanı bulabilir siniz, elbette.
Bu bir arkeolojik ve mtolojik tespittir de aynı zamanda. Çünkü şimdiye kadar sanatın;sinema, tiyatro gibi disiplinsel yaklaşımları içerisinde “kötülük” dışında, “iyinin” varlığını görebilme şansı tanıyor.

Bunu ilk olarak “Bizi şeytanlaştırıyorsunuz!” /Medusa, kolajında,Mitolojik bir figür olarak saçlarından yılanlar uzayan figür yerine sanat tarihine adet bir spot tutarak; başta Zeus olarak Poseidon, Dionysos, Hermes, Apollon ve Hades gibi pek çok tanrının dosyaları –tecavüz-ile doluyken, sanat tarihinde bunun estetize edilerek ve –cinsel şiddetin maskelendirildiği- resim ve heykellerle dolu geçmişe dokunuyor.
Poseidon tarafından tecavüze uğradığı için Athena tarafından haksız yere cezalandırılan Medusa’nın yılanlı saçı ve yine Athena tarafından görevlendirilen Perseus tarafından kafasının kılıçla kesilmesi. Sanatçının tıpkı geçtiğimiz sene Palais de Tokyo’da tam yedi gün süren sergisi- The Cynics Republic- de , tek bir siyah sabit kalemle, oluşturduğu grafitti/haritalama performansında, tacvüz davası basına yansıdıktan sonra cinsel şiddet karşısında direnen kadının Gisele Pelicot’a yer vermişti. Çünkü ataerkil düzenin, uğradığı şiddeti açığa vuran, kadına yapılan şiddeti, suçlama ve dışlanmayı, oradan alıp özgürleştirerek;

Medusa figürünü, korku salan bir canavar değil. Sesini yükseltip, iradesini ortaya koyduğunda tehdit olarak görülen kadınlara dair bir sembol olarak yapıtını, bu kez egrçek anlamı ile sanat severlere değil tabii sadece. Görebilen, hissedebilen, duyabilen herkese teslim ediyor.
Tıpkı gerçek kadın saçından kullanılan ve Arter teşhir alanında yerdeki mevcut eserlerden oldukça yüksekte bir baca borusunun ucuna tıpkı bir uçurtma kuyruğu gibi aslı kalan kadının özgürlüğünü ifadesi gibi

Mesele diğer bir eserinde y,ne ters bir köşede ama görebilenlerin gözüne/farkındalığına yönelik örümcek figürünü koruyucu/kavrayıcı ve bütünleyici anne olarak görürüz.
Bütünde derin serginin olmazsa olmazı
Kurt ile Kuzu

Şiirsel ve sinematografik unsurlarıyla karşımıza çıkarken; tamamen Anadolu kadının emeğini, tüm evrensel bakışta dışlanan kadınları, toplumsal adaleti, eşitsizliğin altını çizer.
Assos’dan ve kendi deyimi ile “Muhteşem” adını verdiği bir çobanın kendisine sunduğu ağaç parçalarını tıpkı şamanik figürler gibi harmanlar ve geçmiş-gelecek. Bir de modernizim ortalamasında topluma sunar.

Üç bini aşkın farklı türü, altmış metreye varan boyu ve Hindistan cevizi, hurma, acai üzümü gibi birbirinden farklı tabiat ananın çeşitliliğini tıpkı kainattaki farklılıklarımız ama bir ve bütün olma hayali ile sunar.
Kendi mezuniyetinde kullandığı ve o yıllarda meşhur olan “sıklamen” rengi kullanarak tüm eserlerine kapak ve serginin adını taşıyan ismi ile –Kadife Bakış- ile okul olarak mezuniyetini, hayatan –iyi ve kardeş olabilme hali-ile bağlar.
Kaçırmayın!

