Hayattan insanca geçenlere...
İnsan, bozulursa dünya bozulur temelinden yola çıkarak, Steven King’in aynı adlı öyküsünden yola çıkan seçki; adeta kaliteli bir ŞİİR olarak seyirciye sunuluyor.
Geçtiğimiz yıl Ralph Fiennes’in müthiş performansı (Return/Dönüş)filminde en son beyaz perdede, Homeros’u izlemiştik. Zaman içinde birbiri ile ayrılmadan var olan o dilimde, en üst kattaki oda da, tıpkı o filmde eşi olarak Julie Binoche’nin canlandırdığı Kraliçe’nin, savaştan dönen kocasını beklediği odaları gibi kapalıdır.
Orası bir sığınak, yaralarımızın merhemi belki de kendimizle yüzleşmek zorunda olduğumuz, kendiliğimizdir.
Ölmek, emekliliktir de bir nevi hayattan. Peki, hangi firma/ kurum ortalama –otuz dokuz yıl- için teşekkür eder?
Neden, teşekkürü hak edebileceğimizi. Unsurları, insani davranışları yapabilecek olanlar için sunarak açar. Dünyaya insanlık için gönderilen dört kitapta yazanların hemen hemen hepsi, yazarın isim olarak verdiği ve “Chuck’n Hayatı” üzerinde görürüz.
DÖNENLER VE DÖNDÜRENLER
Bir kolejin okul panosunda resmedilmiş, duvar yazılarından başlayarak; filmin bütününde yayılan ve insanlığın unuttuğu, dünyanın en güzel dönemlerinin müzik ve dansları ile şekillenen, muhteşem bellek tazeliği yaptırır.
Dönenler ve döndürenler, yaşam boyunca hayattaki seçimlerimizi de sunar. Dans dışında.
Bir öğretmen ve ayrılmış olduğu hastanede çalışmakta olan eşi ile birbirilerine özlem ve -konuşacak kimse kalmadı-. Artık dünyanın sonu geldi ve belki de biz dağılıyoruzdur, diyerek;
Zamansal boyutta her yıl ömürden yeni dilekler ve yeni dönüşümler için 31 Aralık gecesi tam 23.56 da şekillendiğini. Akşam esas olarak 22.30 itibari ile anın, kadersel olarak değişmeye başladığını vurgular. Öyleyse zaman nedir?
24 saat diye biliyoruz, oysa filmin temelini oluşturan diğer unsur -Matematik ve Matematiğin-, hiç yalan söylemediğini belirterek, doğru olanın 23 saat elli altı dakika bir gün olduğu vurgusudur.
O zaman 4 saniyede neler oluyor ve nerededir?
Zamanın içine neyi ekersen, onu bulabileceğin; öğretmenin velileri çağırdığı gün trafik, kaos ve üstüne üstlük internetin olmayışı ile başlar. Ve en büyük meselenin afetten çok internet olmayışı yani –bağlanamama-meselesidir.
Kendi hayatlarına, öz kimliklerine bağlanamayan toplumun; yanan ormanlar kadar. Kaybolmuş insanlıkta da büyük suçu olduğunun altını çizer.
Filmi izlerken, ilk başlarda set platformunu baz olarak yer yer “Truman Show-1998”, filmi üçe bölerek;
Ve sondan başa giderek, Chuck’a varış hikayesinde ise “İçimdeki Deniz-2004” filmlerini çağrıştırdı.
YARIN ÖLECEĞİNİZİ BİLSENİZ NELER YAPAR DINIZ?
Bir kere her koşulda müzikten vazgeçmemek. Karşındakinden bir art niyet gözetmeksizin kardeş gözü ile bakarak-dans etmek!
Yoksa sevgilinin aldattığını öğrenen kadın o moral bozukluğu,sıradan bir vatandaş olarak yolunda giderken. Birdenbire kendine ritme bırakan i Chuck’ın nazik davetine icabet etmesi ve üstelik bunu ikisininde hiç dans bilmedikleri halde, yani içlerinden geldiği ve tamamen doğaçlama olarak gelişen kendi bilmediği ama orada olması gerektiğini bilerek dans ettiği alanda; kimselere aldırmadan dans etmek ve erkeğe uymak.
39 yaşında beyin tümörüne yakalanacağını henüz bilmeyen ile sevgilisinden yeni ayrılmış-umutsuz-halde, genç kızı teselli eden Chuck’n –Üzülme, her şey değişecek ve her şeyi hiç olmamış bileceksin-sözlerine:
Genç kızın cevabı, hep böyle yapmıyor muyuz? Demsinin ardından böyle olmaması gerekirdi ama çözüm geliştirmemek.
Doğa boşluk kabul etmez. Muhakkak o döngü bitecek, haklı hakkını alacaktır/bulacaktır.
Çünkü dünya iyi insanların yüzü hürmetine hala iyidir.
Anı yakalayabilen, art niyeti olmayan ve sevebilen. Elbette koşulsuz kucaklayabilen.
Aldatmayan. Yalan söylemeyen ve sıcacık, sadakat dolu evrenler oluşturabilenleri adeta kutsayarak;
-Ben çok genişim içimde yığınlar var -der, şiirsel olarak.
Bu bir insanın göğüs kafesi ardında biriktirdikleri kadar evrenin içinde sakladıklarıdır.
İnsan=Evren
Evren=İnsan
SEN HARİKASIN!
Her insan bir değer ama değerler sistemi, karşındakinin değerler sistemi ile örtüşmüyorsa; dünyayı kirletmeye devam ediyoruz.
Kendi var oluşun içindeki hazineyi keşfettiğinde ve ölmeden iyilikler, sevgiler sunduğunda –iyi bir insan olarak, teşekkürler Chuck, diye gidebileceksin!”
Tüm kainat sana üstün insan olarak secde edecek ama sen yine de kapalı odaya sakın girme.
1885 yılına ait Viktoryan mimarili bir evin çatı katının, gizemli ve de girilmez olması. Beynimizin içindeki sesler ve birazda olay en başından beri gökyüzü ile doğru orantılı ilerlediği için Ortaçağ dönemi engizisyon mahkemelerini/kilise yüce makam. Tanrıya yaklaşmak. Olumlanmak yahut cezalandırmak üzerede anlamlandırılabilir.
Film, bütünü ile dediğimiz gibi şiirsel işlemekte, on bir yaşına kadar olan çocukluk dönemini canlandıran-Benjamin Pajak-bayıldım. O ne güzel bir gülüş, samimiyet, dans ve muhteşem bir oyunculuk.
Mükemmel danslar ve iki başrol oyuncusu ile arşivlik bir seçki.
Ve elbette Thor(2011)/ Kızıltepe(2015) Sadece Aşıklar Ayakta Kalır(2013)- Övgüyü hak eden oyunculukla, Tom Hıddleston. Nam-ı diğer, By.Teşekkürler Chuck.
En iyi kötü karakter ödüllerini rafa kaldırılacağı performansına, Galaksinin Koruyucuları’nan Karen Gillan eşlik etmekte.
Yönetmen ve Senarist, Mike Flanagan
BirFilm ile vizyona girecek seçkiyi, kaçırmakla kalmayın. Bence arşivleyin.
Hele hele bir edebiyat severseniz!