KKTC’de sandık başında kimlik sınavı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 19 Ekim’de sıradan bir seçim yapmıyor. Bu sandık, halkın kaderine dair bir imza defteri. Bir yanda “Türkiye ile tam uyum, iki devletli çözüm” çizgisi; öte yanda federasyon ihtimaline son bir şans… Ama inanın bana, seçmenin büyük kısmı için sandığa giderken akılda tek şey var: hayat pahalılığı, geçim derdi ve cebin dibini gören maaş.
Cumhurbaşkanlığı yarışında beş aday var ama asıl rekabet herkesin bildiği gibi iki isim arasında geçiyor: mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Tufan Erhürman.
Tatar’ın “istikrarı” ve gölgeleri
Ersin Tatar, bağımsız aday olarak sahaya inse de, aslında arkasında UBP, DP ve YDP üçlüsünün desteğini almış durumda. Yani “hükümetin adayı.” Mesajı başından beri berrak: Türkiye ile tam uyum, egemen eşitlik, iki devlet… Ve üzerine de biraz “istikrar.”
Ama işte tam da burada ironi devreye giriyor. Çünkü Tatar’ın en zayıf yanı, kendi cephesi. UBP’nin içindeki kavgalar, tabanda birbirini yiyen hizipler ve parti içi hesaplaşmalar hâlâ kanıyor. Bir zamanlar UBP liderliğini yapmış olan Tatar’a karşı, parti içinde “bu defa oy yok” diyenler var. Kendi kalesinde gol yeme riski, onun en büyük sıkıntısı.
Üstüne üstlük, noterlik dağıtımı, kamu arsaları, plaka dağıtımı gibi kamu kaynaklarının seçim öncesinde rüşvet havasına sokulması… Son anda Başbakan Ünal Üstel’le birlikte “erteleme” kararı alındı ama iş işten geçmişti. Seçmenin zihnine düşen kuşku, kolay kolay silinmez. İstikrar söylemiyle sahaya çıkarken eline tutuşturulan bu bagaj, Tatar’ın ayağına pranga olabilir.
Erhürman’ın “dünyayla buluşma” umudu
Tufan Erhürman cephesinde ise bambaşka bir hikâye var. Federasyon temelinde müzakereleri bazı ön koşullarla yeniden başlatma niyetinde. KKTC’nin dünyayla bağlarını güçlendirmek, devleti kurumsallaştırmak, şeffaf hale getirmek, gençlere umut aşılamak… En büyük sloganı da bu: “Dünyayla buluşma.”
Kulağa hoş geliyor. Ama “federasyon” kelimesi yıllardır aynı tereddütle anılıyor: Rum tarafının uzlaşmazlığı, çöken müzakereler, Crans Montana kabusu… Erhürman’ın avantajı, müzakerelere körü körüne değil, takvimli ve sonuç odaklı yaklaşması. Ama dezavantajı, seçmenin “ya yine aynı hayal kırıklığı” kuşkusunu tam olarak silememesi.
Anketler deseniz, kâğıt üstünde bolca var. Ama herkes biliyor ki bu ülkede “parayı veren düdüğü çalar, anketi yazdırır.” Bir taraf, Tatar’ın fark atacağını söylüyor; diğer taraf, Erhürman’ın 10 puan önde olduğunu. Gerçek anket ise sandık. Ve sandık, bazen en parlak tahminleri yerle bir eden bir terazidir.
Ekonomi: Asıl belirleyici
Evet, siyaset konuşuluyor, federasyon ve iki devlet tartışılıyor. Ama sokaktaki vatandaşın derdi çok daha somut: %35’i aşan enflasyon, art arda gelen elektrik ve akaryakıt zamları, öğrenci sayısındaki düşüşle boşalan kiralık evler, artan işsizlik… Asgari ücret 44 bin liraya çıkmış olabilir, ama pazara gidenler için bunun bir kıymeti yok.
Tatar, çözümü Türkiye ile entegrasyonda görüyor: kablolar, projeler, ortak yatırımlar… Erhürman ise AB normları, kurumsallaşma ve dünyaya açılma diyor. Biri “Türkiye ile istikrar,” diğeri “dünya ile buluşma.”
Esasa gelelim mi?
Kıbrıs Türk seçmeni 19 Ekim’de sandığa gidecek. Ama aslında karar verdiği şey sadece “Tatar mı, Erhürman mı” olmayacak. Daha derin bir mesele var: Kendi kimliğini nasıl tanımlamak istiyor?
Dünyanın gerçekleşmesine asla göz yummayacağı, Türkiye’nin yanında iki devlet mi? Yoksa Rumların defalarca reddettiği çözüm sanki mümkünmüş gibi “dünyaya entegre bir federasyon” denemesi mi?
Belki de seçmen bu soyut soruların hiçbiriyle ilgilenmeyecek. Belki oy verirken tek düşündüğü şey, elektrik faturasını nasıl ödeyeceği olacak.
Ama hangi tercih yapılırsa yapılsın, 19 Ekim seçimleri Kıbrıs Türk halkının geleceğine dair güçlü bir mesaj verecek. Bir yol ayrımındayız. Ve yolun nereye çıkacağı, sadece sandıktan çıkacak sonuçla değil, halkın bu mesajı nasıl içselleştireceğiyle de belirlenecek.