Doğum yaşam ölüm
KAYBOLAN ADAM
EXİT 8, Yönetmeni ve aynı zamanda senaristi, Genki Kawamura, filmini insan hayatı gibi üçe bölerek anlatıyor. Doğum –Yaşam –Ölüm. Kaybolan Adam, açılışı “geçici bir işe sahip”, sıradan ve rutin hayatlarımız gibi toplum taşıma kullanmak zorunda olan ve Uzak Asya ülkeleri başta olmak üzere nüfusu yoğun yerlerde, Japonya içerisinde yer altından geçen metro içerisinde zamanla “insan olmayı kaybetmiş” insanlardan birinin, yolculardan bir diğerinin bebeğine ağladığı için bağırması ile başlar. Ayakta duran, son derece sinirli erkeğin bebeğin annesine “sustur, şu nu hepimiz sinirliyiz!” demesi ile adeta kum saati akmaya başlar.
Başlarken açılış müziği, muhteşem Bolero, finalde de eşlik edecektir.
Yer altındaki metro istasyonu içerisinden çıkışı arayan karakterin, en son sevgilisi ile görüştüğü anda “Baba olacağını öğrenmesi” sonrası, git git bir türlü çıkışa gelemeyen örgü esasında yönetmenin, 2023 yılında bir oyundan ilham alarak senaryolaştırdığı, bu açmazlar hikâyesi. Gerçekten de açmazlarımız mıdır? Yoksa kaçışlarımız mıdır?
İnsan neden ve nasıl kaybolur, diye sorduğumuzda. Temel değerlerini ve ilk başta “öz”ünü, kaybetmeye başladığında, kaybolmaya öz benliği bir taş/kaya olarak betimlersek, yani yosun tutmaya başlar. Taşın üstündeki bağlanan yosun, öyle bir sarar ki, gözü artık tüm gerçekliklere kapanmış olur. Tüketim toplumlarının ve sosyal medyaya, normalleşme, adı altında. Tek tip insan profili yaratmaya adanmış, dünyayı ve içindeki insanları her ne pasına olursa olsun, harcama yöntemi. Son derece ince olarak işlenmiş.
YÜRÜYEN ADAM
Yamato Kochi / The walking man
Yönetmen, tam 44 kez tur bindirir, metro içinde. Bu metro ki; Exit 8’in ilham alınan oyunu içinde dokuz ay süren çalışmada “gerçek üstü atmosfere ve bilhassa film içinde de geçmekte olan –anamoli- “mekanik sisteme esin kaynağı olan”/ I’m on Observation Duty” korku oyunundan ilham alınmış. Böylelikle, sadece Japonya’da değil içinde İstanbul’da dahil olmak üzere Japonya’da ki Koto-Kiyosumi, Shirakawa’da mevcut metro istasyonlarından esinlenerek hazırlanılmış. Bu metroya binen ilk yolcu, hareketli kamera ile karakterin gözünden sahayı/alanı ve mekânı göstererek, yönetmen bireyin kaybolma halini verir. Hangimiz metro içinde üstelik yer altında iken rutin dertlerimiz ile birbirlerimizin yüzlerine dahi bakmadan, insan yanımızı durmadan unutarak yol alıyoruz. Herkes öfkeli, herkes yetişmek zorunda ve herkes kaygı ile mutsuz. Bu arada aynı zamanda esas karakteri oynayan ama gerçekte ses sanatçısı, müzisyen olan Kazunari Ninomiya (Kaybolan adam / The Lost Man) İle başlayan, 5. Kat ve 7.kat da ilave gelecek çocuk ile şekillenecek ve finale doğruda esas sürprizi, bir deniz minaresi / uğur getirsin, olarak bağlayacak olan dönemeç, bir türlü bitmeyen ve cep telefonun çekmediği. İstasyon içinde yer alan belki de metro dışına çıkıldığında bireylere son derece anlamsız gelecek ilanları, tıpkı Kırmızı başlıklı kızın ormanda ekmek kırıntısı bırakması, gibi izleriz.
Herkes yürümekte. Yürürken, kendi hayatlarından çalmakta. Camsız, soluksuz, güneşsiz, merhabasız, çekmeyen bir alanda adeta derin bir dehliz içerisinde sözde adına yaşamak denen gerçekliği mi yoksa kendimizi mi öldürmekteyiz?
Yönetmen, bu ve bunun gibi açık ve net birkaç soruyu, izleyiciyi, metro içinde turlattırırken sormaya-düşünmeye ve çözüm yaratmaya sev ediyor? İkinci olarak filme giren ve mekanik şekilde yürüyen adamın, evladı ile buluşacağını, Baba-Oğul ve buna bağlı, doğal olarak Erk üçlemesini hatırlatması. Esasında geçmiş –gelecek ve an içinde kaderi / zamanı, değiştirebilmenin-aidiyet-duygusu ile işlenişi, mükemmel.
ÇOCUK
Filmin üçüncü bölüm başlığının adı ise minik kaybolmuş çocuktur. Bu çocuğun var olup, olmayacağına dış etkenleri dışarıda bırakıp; sadece kendilerine kalabilmiş birey-çiftlerin tasarrufunda olabileceğini. Baba adayı olarak evladını iyi şekilde büyütmek, yollarda telef olmaması için belki de kaçışını, iki yürüyen olgun adamda görürüz. Esas olan minik çocuğun iki kişiye de göstermek istedikleridir ki; burada beni en çok etkileyen, finale doğru başta Japonya olmak üzere tüm dünya çocuklarını kapsayan, Hiroşima’da öldürülen çocukları anmasıydı.
İkincisi ise çocuğun, iki erkek olmuş kişiye gösterdiği “Personel Kapısı”dır.
Personeli yönetmen burada ileriki sahnelerde açmak üzere hangimiz kusursuzuz ki!
Hepimiz evden dışarıya adım atıp, dış hayat ile kontakt kurmaya başladığımız anda birlikteyiz. Ve ne şekilde dokunuyoruz, hayatlarımıza. Söz ve de eylemlerimizle.
Özetle, Japon, Psikolojik, Korku ve gerilim filmi. Sabrederseniz elbette her sanat gibi mesajını vermekte. Yönetmen Genki Kawamura, 95 dakika boyunca, her izleyene kendini sorgulatıyor. Beklentiler, ön yargılar, hassasiyete duyarlı yaşamsal kaçışlar ve nadir doğan şanslar.
Elbette filmin başlığını taşıyan EXIT 8
SEKİZ (Yattsu) rakamı Japonlarda kutsal sayı.
Burada sekizinci çıkış (Hatchi Deguchi), son kapı demesi ve tam 44 kez tur attırması. İki bireyin var oluş olgusun belirtmektedir.
Eril ve Dişil
Dolayısı ile “8” Japon kültüründe özel bir sayıdır. Özel güçlere sahip olduğuna inanılır. Ve son derece uğurludur. Refah, iyi talih ve bolluk, bu sayı ile gelir.
Refahın ne olduğunu dış etkenlerden, özümüzden kaybolmadan iç sesimize vardığımızda, finale bırakıyor.
Çıkışı bulmak izleyicinin elinde.
İzlenesi.