Erdoğan ve Fidan ABD'ye hizalanmaya oldukça teşne!
AK Parti'nin iktidarda olduğu 23 yıldır Dışişleri alanında ilk dönemlerde bakanlığın deneyimli kadrolarının, iyi yetişmiş, Türkiye'nin ulusal çıkarlarına hakim ve kıskançca bağlı diplomatların rolü sürüyordu. E. Büyükelçi Yaşar Yakış, Ali Babacan, hatta Abdullah Gül geleneksel dış politika ekseninde kalmıştı diyebiliriz bazı lafız farklılıkları dışında.
ERDOĞAN-DAVUTOĞLU İKİLİSİYLE AÇILAN SÜREÇ
Ancak Ahmet Davutoğlu ve Erdoğan'ın partide dış politika alanında iyice ipleri ele almasıyla açılan yeni süreçle birlikte gerek FETÖ etki alanındaki isimlerin bakanlığa sızması, gerekse istisnai kadroların artık neredeyse genel geçer hale getirilmesi Türkiye Cumhuriyeti'nin en sağlam kurumları arasındaki Dışişleri Bakanlığı'nı adeta iğdiş etti. Artık birçok diplomatik misyonda diplomat olmayan büyükelçiler görev yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği eski milletvekilini, rektörü, memuru büyükelçi atıyor!
ERDOĞAN VE FİDAN'LA DIŞ POLİTİKA İKİNCİ TRUMP DÖNEMİNDE VAŞİNGTON'A HİZALANIYOR...
Dışişleri Bakanlığı koltuğuna MIT'teki görevi sonrasında oturan, astsubaylıktan gelerek ilerleyen, dış konulara ilgisi bir dönem yerine getirdiği TİKA Başkanlığı ile sınırlı olan Hakan Fidan döneminde ise özelikle Trump'ın ikinci döneminde Ankara Vaşington'la hizalanmaya başladı! Gazze'de bunu gördük mü? Maalesef gördük! Malum "süreç"te gördük mü? Maalesef gördük!
PERVASIZ BARRACK'A DUR DİYEN YOK!
Durmadan görüyoruz!... Bekledim bir tepki gelir mi diye ama Fidan'dan bir tepki gelmeyince, buradan ona tepki göstermek farz oldu. ABD'nin Ankara'daki büyükelçisi Tom Barrack'ın 11 Ağustos'ta Türkiye'deki Rum Ortodoks Patrıği Barthelomos ile görüşmesinin ardından sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım, Türkiye Cumhuriyeti'nin sinir uçlarına dokunuyordu! Maalesef Fidan kulağının üzerine yattı. Türkiye Cumhuriyeti'nin onurunu, ulusal çıkarlarını hiçe sayarak Barrack'ı uyarma yoluna gitmedi. Oysa derhal uyarmalıydı. Uyarı ardından bir özür gelmeyince de bakanlığa çağrılmalı, hatta bir nota verilmeliydi.
Malum, ekümeniklik sözcük anlamı itibarıyla 'evrensellik' ya da 'dünya çapında ruhani liderlik' anlamına geliyor.
Ancak Türkiye açısından uluslararası antlaşmalara göre Patrik yalnızca İstanbul’daki Rum Ortodoks cemaatinin dini lideri olup uluslararası bir yetkiye sahip değil.
ŞIMARIKÇA BİR DAYATMA
Lozan Antlaşması’nda da, Türk mevzuatında da hukuki temeli olmayan ve siyasi sonuçları olabilecek böyle bir tanım yer almıyor.
İşte bu nedenle, yabancı devletlerin veya diplomatların bu unvanı resmi yazışma ve açıklamalarda kullanması, Türkiye açısından asla kabul edilemez. Daha önce de Türkiye'ye farklı bir millet sistemi önerme hadsizliğinde bulunarak yine ülkemizin sinir uçlarıyla oynayan Lübnan kökenli Maruni Hristiyan Barrack'ın Türkiye'nin hassasiyetini bilmemesi mümkün değil. Patrikle ilgili yaklaşımı, meşru olmayan 'ekümenik' tanımı da diplomatik yolla yapılan şımarakça bir dayatmadan başka birşey değil! Eh, dayatır, nasılsa Türk Dışişleri Bakanı kulağının üzerine yatıyor birçok kez yaptığı gibi.
Barrack, başkan Trump ile biraraya gelmek üzere eylülde patrik hazretlerini ABD'ye de resmen davet etti. Programda CFR'de konuşma, Şükran Ayini de var. Oysa, ABD henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı bile resmi bir ziyaret için davet etmiş değilken bu davet! Durum bu kadar vahim. Vahim de, Fidan ne düşünüyor acaba? "Sen ne hakla yetkisi Türkiye ile sınırlı patrik ile Suriye'deki Hristiyanların durumunu konuşabilirsin?" diyemeyen bir Dışişleri Bakanı göreceğimi hiç ummazdım doğrusu!
ZENGEZUR KORİDORU OLDU "TRUMP KORİDORU "!
Son dönemde Erdoğan-Fidan ikilisinin yol açtığı dış politika handikaplarından birisi de 8 Ağustos'ta Beyaz Ev'de Trump-Aliyev-Paşinyan'ın katıldığı, Ankara'nın uzaktan seyrettiği üçlü zirvede Zengezur Koridoru'nun 99 yıla varan bir anlaşmayla "Trump Koridoru"na dönüşmesi...
Cumhurbaşkanı Erdoğan anlaşmaya güzelleme yaparak Paşinyan'ı kutlarken, Dışişleri Bakanı Fidan da, "İnşallah kısa zamanda hayata geçer" diyerek Ankara'nın dışlanıp seyirci kaldığı bu önemli gelişmeyi ulusal çıkarlarla bağdaşmasa da onayladı. Türkiye, koridoru ABD'ye (Bu aynı zamanda İsrail demek) kaptırmak suretiyle böylece önemli bir yumuşak güç unsurunu kaybetti. Zengezur, ABD'nin denetiminde olacak, Azerbaycan toprağı Nahcıvan'a bağlanacak. Türkiye, bir geçiş ülkesi olarak bu koridorun açılmasıyla avantaj elde etmiş olacak ama problemli olduğu ABD ve haliyle İsrail'in (İsrail'in Azerbaycan ile sıkı müttefik olduğunu da unutmamak gerek) müsaade ettiği kadar! Trump Koridoru, öteyandan Türkiye'nin Türk Dünyası ve Kafkaslar'daki bölgesel etkinliğine gölge düşürebilir.
Jeopolitik dengeleri etkileyen koridorun patronajlığı, ABD açısından aynı zamanda Çin'in küresel atağı Kuşak Yol projesinin de belli noktalarda kesintiye uğratılmasının bir parçası.
Özetle, ABD'nin ve İsrail'in bölgedeki etkinliği artarken, Çin ve Türkiye'ninkinin kısıtlanması söz konusu. Tabii bu anlaşma ABD ve İsrail'in baş düşmanı İran'ın da çıkarlarına ters. Yani, Trump’ın attığı koridor adımıyla ABD bir taşla üç kuş vurmuş oluyor; hatta Azerbaycan ve Ermenistan'ı da hesaba katarsak beş kuş!
AK PARTİLİLER ÇIRAK ÇIKIYOR AMA KAYBEDEN TÜRKİYE OLUYOR
Erdoğan-Fidan ikilisinin çırak çıktığı her dış politika handikapı Türkiye'ye kaybettiriyor. Bu kayıpları onarmak ise çok uzun yıllar alabilir o da Türkiye'nin iktidarı değiştirerek yeniden kan toplaması, güçlenmesi ile olacak bir şey.