İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5352 %0.05
49,6395 %0.02
5.778,77 % 0,45
92.050,74 %-1.076
Ara

Kayıkçı kavgası komisyonu

YAYINLAMA:
Kayıkçı kavgası komisyonu

CHP’nin “nitelikli çoğunluk” gerekçesiyle katıldığı komisyon, ne silahsızlanma getirir ne anayasal güvence sağlar. Öcalan merkezli temsil tuzağı, PKK’nın affı ve Cumhurbaşkanının görevde kalma hesapları bu sürecin zemininde yatıyor. Anayasa konuşulmayacak denilse de her şey oraya çıkıyor. Üstelik CHP’nin bu çoğunluğu dengeleme şansı da zaten yok.

Yusuf Kanlı

Türkiye siyaseti yine bir “çözüm süreci” eşiğinde. Ama bu kez senaryo daha sinsi, kelimeler daha dikkatli seçiliyor, roller daha ustaca dağıtılıyor. Açıkça “açılım” denmiyor, yerine “araştırma komisyonu”, “sivil diyalog”, “temsil ve meşruiyet” gibi kavramlar kullanılıyor. Fakat metnin ruhunda anayasa değişikliği, siyasi af ve görev süresi uzatma hamleleri saklı.

Bu oyunda CHP’ye düşen rol ise bir hayli trajik. Cumhuriyet’in kurucu partisi, Cumhuriyet’in rejimsel güvencesi olduğunu iddia ederken; Cumhuriyet’in temel dengelerini sarsabilecek bir sürecin içine, “nitelikli çoğunluk şartı” gibi sahte bir zırh giydirilerek dahil edildi.

Nitelikli çoğunluk: Gerçek mi, göstermelik mi?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, “nitelikli çoğunluk sağlanmadan komisyona girmeyiz” ön şartı, kamuoyuna bir güvence olarak sunuldu. Ardından ise hiçbir resmî açıklama yapılmadan bu şartın karşılandığı öne sürülerek komisyonda yer alındı. Ama burada kamuoyunun gözünden kaçırılan kritik bir teknik gerçek var:

Komisyonda nitelikli çoğunluk, toplantıya katılanların 2/3 oyudur. Tüm üyelerin katıldığı bir oylamada nitelikli çoğunluk için 34 olumlu oy gerekir.

51 kişilik komisyonda, kararlar için aranan bu çoğunluk CHP’nin 10 oyu olmadan da sağlanabiliyor.

AKP (21), MHP (4), DEM (4), DEVA ve YRP gibi küçük partilerle birlikte toplam 37–39 oy zaten masada. CHP’nin bu tabloda “dengeleyici güç” olması mümkün değil. Dolayısıyla “nitelikli çoğunluk” üzerinden verilen meşruiyet, bir yanılsamadır.

Yani CHP burada sadece “varlığıyla yokluğu bir olan” değil, aynı zamanda varlığıyla masaya siyasi kredi ve olası hayır oylarıyla da meşruiyet sağlayan konumda.

CHP’nin “demokrasi” argümanı: Niyet samimi, zemin sorunlu

CHP yönetimi, bu komisyona sadece etnik temsiliyet değil, Türkiye’nin demokrasi sorunlarının da tartışılması için girildiğini öne sürüyor. “Diyarbakır’da demokrasi, İstanbul’da otokrasi olmaz” söylemiyle; meseleye sadece Kürt sorunu değil, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü gibi boyutlardan yaklaşılacağı ifade ediliyor.

Ancak masanın gerçek dinamikleri buna izin verecek mi?

İktidar, bu komisyonu açıkça olmasa da anayasa değişikliğine zemin hazırlığı olarak görüyor.
DEM, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını İmralı cezaevinde çekmekte olan Abdullah Öcalan’a politik statü, anadilde eğitim, yerel özerklik ve anayasal tanınma taleplerini dillendiriyor.
Komisyonun gündeminde “genel demokrasi” yerine bölgesel etnik talepler ve siyasi af beklentileri ağır basıyor.

Bu tabloda CHP’nin demokrasi vurgusu iyi niyetli olsa da etkisiz kalma riski yüksek. Çünkü bu masa, “sivil diyalog”tan çok, “sessiz anayasa pazarlığı” sahnesidir.

PKK’nın parçalı yapısı masada yok

Adına ne dersek diyelim bu sürecin ve komisyonun en büyük yapısal zaaflarından biri, PKK’nın bölgesel yapısının fiilen sürecin dışında tutulmasıdır. Suriye’deki YPG/SDG, Irak’taki yapılanması ve İran’daki PJAK bu diyalogda muhatap alınmamaktadır. Bu durumda:

Silah bırakma hedefi yoktur.
Örgüt feshi gerçekci değildir.
Sahici bir çözüm için gerekli güvenlik garantileri masaya gelmemektedir.

Buna rağmen süreç, g Öcalan’ın Kürt halkının tek meşru temsilciymiş gibi konumlandırılmasıyla ilerliyor. Oysa Öcalan, İmralı Cezaevi’nde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile hüküm giymiş bir mahkûmdur. Hukuken siyasal muhatap olması mümkün değildir. Ancak DEM ve bazı çevreler, bu süreci Öcalan’ın itibari olarak “rehabilitasyonu” ve politik alana yeniden taşınması için bir fırsat olarak görmektedir.

“Anayasa konuşulmayacak” mı?

CHP lideri Özel, komisyonun “anayasa konuşulacak bir yer olmadığını” söylüyor. Ancak hem DEM’in talepleri hem de iktidarın beklentileri doğrudan anayasa zemininde bir değişimi işaret ediyor.

DEM’in taleplerinin büyük bölümü (tanınma, yerinden yönetim, anadil) anayasa değişikliği gerektiriyor.
İktidar ise, özellikle Cumhurbaşkanının üçüncü dönem seçilmesinin önünü açmak ve başkanlık sistemini daha kalıcı hale getirmek için anayasal düzenleme fırsatı kolluyor.

Bu nedenle bu komisyonun asıl işlevi, yeni bir anayasal dizaynın ön hazırlığıdır. Üstelik bu süreç açık ve şeffaf biçimde değil, “sözde araştırma” kılıfı altında yürütülmektedir.

Geçmiş açılım tecrübeleri: Hafıza taze

CHP’nin bu süreçteki pozisyonu, geçmişte yaşanan açılım tecrübelerini hatırlatıyor. Hepsi de hezimetle sonuçlanan süreçler:

Oslo görüşmeleri gizlilik içinde yürütüldü, sızınca inkâr edildi.
Habur rezaleti, kamu vicdanını zedeledi, süreci çökertti.
Dolmabahçe Mutabakatı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ben tanımıyorum” demesiyle tarihe gömüldü. Yaşanılan “hendek savaşı” büyük acı yaşattı.

Bugün de aynı riskler geçerli: şeffaf olmayan müzakereler, anayasa dışı temsil girişimleri, terör örgütünün siyasallaştırılması. Farkı yalnızca CHP’nin bu kez süreçte aktör olarak yer alması.

Eleştirmek değil, susmak yıpratır

Bu komisyona dair eleştiriler yükseldikçe, bazı CHP’lilerden “konu kapandı”, “eleştirmeyin, alternatif yok” tepkileri geliyor. Oysa CHP’ye oy veren milyonlarca yurttaş, bu partiyi alternatifsiz olduğu için değil; ilkeleri temsil ettiği için destekliyor.

Eleştiri, düşmanlık değildir.

Sorgulama, sadakatsizlik değildir.

Tam tersine, eleştirmeyen bir taban, partisini zamanla otoriterleştirir.

Bugün eleştirilen, CHP’nin varlığı değil; ne garanti verilirse verilsin komisyon çalışmalarında etki yapması imkansız mevcudiyeti, ona biçilen adeta “paratoner” pozisyondur.

Söylenen, “masada neden varsınız” değil; “masada işlev yapabilmeniz mümkün değildir. Nasıl aşacaksınız?” Sorusudur.

Tehlikeyi görelim

Bu komisyon:

Ne çözüm masasıdır, ne demokratikleşme platformu.
Ne PKK’nın silahsızlanmasına götürür, ne Kürt yurttaşların eşitliğini sağlamlaştırır.
Ne Öcalan’ı temsil eden bir çözüm üretir, ne de hukuk devleti çerçevesinde meşruiyet kurar.
Ne Diyarbakır’a demokrasi getirebilir, ne de İstanbul’daki otokratik uygulamaları sona erdirebilir, huku devletine dönüş yapabilir.

Ama bu komisyon, anayasa değişikliği için bir fırsat masasıdır.

Cumhurbaşkanının üçüncü döneminin önü açılmak istenmektedir.

DEM, bu süreçten Öcalan’a “politik statü” beklentisiyle katılmaktadır.

CHP ise masada ama karar süreçlerinde değil; meşruiyet dekorunda yer almaktadır.

Kayıkçı kavgası gibi görünen tartışmaların arkasında, yeni bir rejim mühendisliği ilerliyor.

Ve bu kez, Cumhuriyet’in kurucusu olduğu iddia edilen parti, Cumhuriyet’in sınırlarını genişletmek değil, daraltmak için kurulan masada oturuyor.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *