Tuhaf değil mi?

(CHP’de dava, dönüş ve çelişki üzerine kısa bir deneme)
CHP’de kurultayın iptali için açılan dava, partililer arasında ciddi bir rahatsızlık yarattı.
Bu sürecin parti içi demokrasiye müdahale olduğu söylendi.
Yargı vesayetinden dem vuruldu, “parti iradesi mahkeme eliyle bozulamaz” denildi.
Ama garip olan şu ki, bu sürecin sonunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun geri dönme ihtimali belirdiğinde, tepkinin dozu üç katına çıktı.
Tuhaf değil mi?
Kurultayın iptaline karşı yapılan itirazlar, ilkesel gerekçelere dayanıyordu.
Ama Kılıçdaroğlu’nun dönüş ihtimaline karşı verilen tepki,
neredeyse kolektif bir panik havasına dönüştü.
Aynı çevreler hem “yargı partimize karışamaz” diyor,
hem de o yargı sürecinden çıkacak siyasi ihtimallerden ödü kopuyor.
Tuhaf değil mi?
Bugünkü CHP, gençleşmiş kadrolarıyla, açılım siyasetiyle,
genişleyen toplumsal temsiliyle
bir tür “yenilenmiş parti” olarak görülüyor.
Ama o değişimi inşa eden kişi, 13 yıl boyunca CHP’yi bu noktaya taşıyan lider
yani Kemal Kılıçdaroğlu, şimdi adeta bir kâbus senaryosu gibi anılıyor.
Oysa bugünkü değişimcilerin çoğu onun döneminde parladı,
onun oluşturduğu ittifak siyasetinin ürünleri olarak sahneye çıktı.
Tuhaf değil mi?
Eğer asıl korku Kılıçdaroğlu’nun geri dönmesiyse,
neden en büyük barikat kurultay iptal süreci önünde değil de onun şahsı önünde kuruluyor?
O dava süreci olmasa, bu panik havası da olmayacak.
Yani kimse ilk taşı durdurmak istemiyor ama taşın çarpacağı duvara ağıt yakıyor.
Tuhaf değil mi?
Davayı açan kişi Kılıçdaroğlu değil.
Ama herkes biliyor ki bu süreç onun bilgisi, en azından sessiz rızası olmadan işlemezdi.
Ve ne zaman onun ismi bu süreçle birlikte anılmaya başlandı,
partideki bütün refleksler tek noktaya odaklandı: “Aman dönmesin!”
Bu tepki, başka biri için bu kadar güçlü olur muydu?
Muhtemelen hayır.
Demek ki tepki sürece değil, kişiye.
Tuhaf değil mi?
İşin ilginci, bu defa Kılıçdaroğlu’na karşı açık pozisyon alanlar,
sadece rakipleri ya da genç kuşaklar değil.
Partinin üç eski genel başkanı — Altan Öymen, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın —
ortak bir bildiri yayımlayarak, Kılıçdaroğlu’na açık çağrıda bulundu:
“Yargı tasarımı ile partiyi şekillendirme girişimlerine karşı çık ve Özel’in yanında dimdik dur.”
Ancak bu bildiride, dava sürecine dair hiçbir teknik değerlendirme yok.
Ne hukuki usulden söz ediyorlar, ne de delil ve iddialardan.
Kurultay iptal davasıyla ilgili de benim rastlayabildiğim bir tutum ve tepkileri yok.
Yani sorun davanın kendisi değil, o davanın doğuracağı siyasi sonuç.
Bu da gösteriyor ki barikat hukukun değil, Kılıçdaroğlu’nun önüne kurulmuş.
Tuhaf değil mi?
Kılıçdaroğlu günahsız mıydı? Elbette hayır.
– Dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay verdi,
“Anayasaya aykırıdır ama evet diyeceğiz” diyerek tarihe geçti.
– 2017’deki referandumda mühürsüz oylar skandalı yaşandı;
tepki bekleyen toplumu sükûnete çağırdı.
– Seçim geceleri açıklama yapmaması, umut yaratamaması da sıkça eleştirildi.
Tüm bunlar birikmedi mi? Birikti.
Ama şimdi kimse onun “anayasa aykırıdır ama evet diyeceğiz” dediği için dönmesin demiyor.
Kimse “mühürsüz oylara sessiz kaldı” diye barikat kurmuyor.
Bugün istenmeyen şey, geçmiş hatalar değil; onun kendisi.
Tuhaf değil mi?
Siyasi pozisyon alırken ilkesellikten, demokrasi kültüründen, parti hafızasından söz edilir.
Ama bu süreçte gördüğümüz şey başka:
Hukukun partiyi şekillendirmesinden çok,
partinin bir kişiyi mutlak şekilde dışlamaya çalışması.
Dava değil, adam sorun.
Usul değil, isim krizi.
Tuhaf değil mi?
Ve belki de en tuhafı şu:
Bu kadar kolektif bir “aman dönmesin” kampanyası,
aslında o kişinin siyaseten hâlâ ne kadar güçlü olduğunu da kanıtlıyor.
Unutulan biri için bu kadar büyük ittifak kurulmaz.
Tuhaf değil mi?
CHP’de Kılıçdaroğlu’na karşı yükselen bu güçlü tepkinin sadece partinin kendi iç dinamiklerinden kaynaklandığını düşünmek zor.
İktidar kanadının, muhalefetin zayıflaması için iç çatlakları derinleştirme stratejisi yürüttüğü ihtimali de var.
Kılıçdaroğlu’nun etrafında kurulan barikat, yalnızca CHP içi rekabet değil, aynı zamanda dış destekli bir mühendislik ürünü de olabilir.
Bu durumda, CHP çok daha karmaşık bir savaşın içindeyse ve bunun farkında değilse, veya yeterince önemsemiyor veya öncelemiyorsa,
Tuhaf değil mi?