İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5331 %0.06
49,6506 %-0.02
5.761,49 % 0,15
91.968,40 %-1.468
Ara

Rıza Pehlevi: “ABD, zamanında Moskova’nın oyununa gelmişti.”

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Rıza Pehlevi: “ABD, zamanında Moskova’nın oyununa gelmişti.”

İran’la İsrail arasındaki füzeler savaşı, ABD’nin kaçık Başkanı Donald Trump’a göre bittiği sırada, sizlere mollalar’ın İran’ı nasıl ele geçirdiklerini hatırlatmak istedim. Olayların birebir tanığı, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin aynı isimdeki oğlu Veliaht Prens Rıza Pehlevi bir televizyon konuşmasında anlatıyor:

“31 Ekim benim doğum günüm. Yıl 1978’di. Doğum günümü o yıl Beyaz Saray’da kutladım. Nasıl mı? Anlatayım. Babamla birlikte resmi bir ziyaret için Washington’a gitmiştik. Orada dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter ve bütün devlet ricaliyle tanıştım.

“Carter’la bayağı uzun bir görüşme yaptık. O dönem Carter Yönetimi’nde, komünizmin bölgede yayılmasını engellemek için  bir dini kuşak (Yeşil Kuşak Projesi) oluşturulmasının elzem olduğu görüşü hakimdi. Ancak Carter Yönetimi’nin bilmediği bir şey vardı. Tam o dönemde KGB (Eski Sovyet haberalma örgütü) molla kisvesi altında 40 binden fazla  İranlı’yı devşirmiş, Meşhed, İsfahan kentleriyle bölgenin  başka ülkelerindeki camilerde düzenlenen dini toplantılarda onlara vaaz verdiriyordu.

“Bundan haberi olmayan Carter Yönetimi de Yeşil Kuşak Projesi oluşturma peşindeydi. Bugün de aynı hataya düşülüyor. “ Burada bir not düşeyim. Yeşil Kuşak, İran’ın Şii yayılmacılığına karşı oluşturulmak istenen Sünni ittifakıydı. ABD hatta İran’ın mezhepsel yayılmacılığını “Şii Kalkanı” (The Shia Shield) olarak tanımlıyordu.

Veliaht Prens Rıza, bir kaç gün önce Amerikan Fox TV kanalına verdiği demeçte de şöyle konuşuyor:

“ABD’ye tavsiyem sakın dışardan dayatmayla İran’da molla rejimini devirmeye kalkmasın. Eğer bu yanlışı yaparlarsa İran Ortadoğu’daki öbür ülkelerde olduğu gibi kargaşadan kurtulmaz. Fordow’daki yeraltı nükleer tesisine yüzlerce metrelik beton delici bomba atmasınlar. Hem çevre hem insanlık zarar görür.

“İran halkı, kendi iradesiyle molla rejimini devirmelidir. Zaten rejim çözülmüş durumda. Halkım barışseverdir; nükleer silahtan hiç hoşlanmaz. İran’ı bu hale getiren Humeyni’nin (1979’daki mollalar darbesinin lideri) çılgınlıklarıdır. İran’ın içinden sürekli haberler alıyorum. Mollalar rejimi kendiliğinden yıkıldı yıkılacak durumda. Halkım bana demokrasi çerçevesinde liderlik görevini verirse bunu yerine getirmeye hazırım. Benim gözüm tahtta ya da şahlık unvanında değil. Demokratik bir liderlik yapabilirsem ne mutlu bana.”

ABD ve Sovyetler Birliği’nin, dini ve başka unsurları kullanarak  bölgeye hakim olma savaşı verdiklerini biliyordum, ancak Şah’ın oğlu Rıza Pehlevi’nin ağzından gerçeği bu kadar net duymak çok önemliydi. Dikkatinizi çekmek istediğim bir konu da İran halkının mollalar ve Şah ailesi arasında sıkışıp kalmış olması. Mollalar gidip Şah gelse İran’da demokrasi mi tesis edilecek? Veliaht Prens Rıza Pehlevi ne kadar demokrasi yanlısı olduğunu söylese, 46 yıldır ABD ve Fransa’da yaşasa da acaba demokrasi kavramını özümseyebilmiş midir, ya da çevresi?

ABD YENİDEN Mİ KANDIRILDI

Yazının ilk cümlesinde kaçık Trump’ın savaşın sona erdiğini  sosyal medya hesabından ileri sürdüğünü yazmıştım. Ancak İranlı yetkililer Amerikan CNN Televizyonu’na bir ateş kes ilanından haberleri olmadığını ve İsrail jetlerinin hala Tahran’ı bombalamaya devam ettiklerini açıklıyorlardı. Washington’da Amerikalı dengesiz Evangelist tarikatı mensubu yetkililerin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun aklına uyarak İran’a savaş açılması konusunda Trump’ı ikna ettikleri, böylece de ABD Yönetimi’nin İran konusunda, geçmişte olduğu gibi  bir kez daha kandırıldığı konuşuluyor. Çünkü İran Netanyahu’nun sandığı gibi üç günde teslim olacak bir ülke olmadığını ispatladı. Ayrıca İsrail’in bu savaşta hem karizması çizildi hem de hesap edilemeyen milyarlarca dolar zarar gördü. Üstüne, ünlü “Demir Kubbe”nin bir işe yaramadığını dünya alem gördü.

Kaçık Trump’ı marifetleriyle başbaşa bırakıp  ABD ve Sovyetler Birliği’nin yayılmacı emelleriyle yakın tarihte insanlığın başına ne belalar açtıklarına bakalım .İkisi de Afganistan’ı istila ve işgal etmek istedi ama çuvalladı. Nedeni ülkenin jeopolitik durumu ve sosyal dinamiklerini hiç bir şekilde hesap edememiş olmalarıydı. Birisi, yani ABD  değerli madenleri, hidrokarbon rezervleri bakımından zengin ülkeleri gözüne kestirir, demokrasiden nasibini almamış halklara demokrasi götüreceğim ya da elinde kimyasal silah var, insanlığı yok edecek, bahaneleriyle üstlerine saldırır, rejimlerini yıkar, geride enkaz bırakarak çeker gider. Öbürünün yani Sovyetler Birliği’nin hedefi hem yeraltı zenginliklerini talan edip hem de sıcak denizlere inmekti. Dediğim gibi iki büyük güç de çuvalladı. Sovyetler Birliği çuvallamakla kalmadı, 1992’de tamamen dağıldı.  

ABD’nin daha sonra gözüne kestirdiği Irak, Libya, Afganistan, çok önceleri Vietnam, Kamboçya’ydı. Yeni av Suriye’den sonra  sıra İran’a gelmişti. Ama İran öyle kolay yutulur lokmaya benzemiyor idiyse  de Trump hayalet uçak olarak bilinen iki B-2 ağır bombardıman uçağını göndererek İran’ın Fordow, İsfahan ve Natanz nükleer tesislerini yok ettirdiğini açıkladı. Buna karşılık İran rejimi sözkonusu tesislerin günler önce boşaltıldığını, herhangi bir nükleer sızıntı olmadığını ileri sürdü.   Rusya Lideri Vladimir Putin de boş durmuyor ve Mig savaş jetlerini Karadeniz üstünde sürekli devriye uçuşu yapmakla görevlendirdiğini söylüyor.   

ABD’nin bombardımanları üstüne İran’dan gelen açıklamada, “Bunu siz başlattınız, biz bitireceğiz. Bundan sonra bütün Amerikan vatandaşları hedefimizde,” denildi.

Öte yandan,  reformist kanattan olan İran’ın eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in başını çektiği ciddi bir entellektüel hareket demokratik alt yapılı değişim olması gerektiğini savunuyor. Dilerim, İran halkı bunu başarır ve molla rejimini yıkarak demokrasiye yumuşak bir geçiş yapar.

“İSRAİL AKKUYU’YU VURABİLİR”

Bakalım “Yüzyılın Projesi Türkiye”ye sıra gelecek mi? Zaten İsrailli bir trol gazeteci, Netanyahu’nun şimdi de gözünü Akkuyu nükleer santralına diktiğini iddia edip, daha sonra bunun şaka olduğunu söyledi. Şaka mı ciddi mi ilerleyen günlerde göreceğiz.

“Türkiye bir NATO ülkesi. İsrail Türkiye’yi vurursa bütün NATO’yu karşısına almaya cesaret edebilir mi?” sorusunu sorabilirsiniz.  İsrail’in böyle bir saldırısı olursa NATO, tüzüğünün beşinci maddesini* işletir, bütün halde İsrail’e karşılık verir mi? Bugünkü dünya konjonktüründe bu soruya cevap vermek çok zor. İsrail’in şantajları ve tehditlerine boyun eğen bir ABD kalkıp İran’ı vuruyor. Hiç kimsenin sesi çıkmıyor.  Birleşmiş Milletler’den (BM) bile İsrail’in saldırganlıklarına sadece cılız tepkiler gelirken Türkiye’nin  bir hava saldırısına açık hale gelebileceğinden endişe etmek abartı olmaz. Sayın yetkililerimiz, iç cepheyi sıkı tutalım derken  gazeteci ve muhalif politikacı sürek avından vaz geçmiyor. Benden uyarması. Ava giden avlanır,  derler. İç kutuplaşmayı bırakıp başınızı biraz dışarı çıkarırsanız çevrenizde ne felaketler yaşandığını görürsünüz.

Burada bir bilgi notu ekleyeyim. Geçtiğimiz Aralık ayında 19Fortyfive isimli ABD’den yayın yapan internet haber sitesinde Amerikalı Yahudi tarihçi Michael Rubin’in bir yazısı yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP rejimine husumetiyle bilinen Rubin bu yazısında Akkuyu nükleer santralının, sivil hizmetler görünümü altında nükleer bomba yapımı amacıyla kurulduğunu iddia etmişti. Rubin şöyle yazmıştı:

“Akkuyu İsrail ve Avrupa için tehdittir. İsrail’in elinde Akkuyu’yu vuracak yeterli imkan mevcuttur.”

Bir anımla yazımı bitireyim. Kıbrıs Rum eski Cumhurbaşkanı Makarios’un danışmanlarından olan bir dostum vardı. Bir gün onunla Lefkoşa’daki evinde konuşurken konu eski Başbakanlardan Nihat Erim’in öldürülmesine gelmişti. Dostum şöyle demişti: “ABD, Türkiye’nin kendisinden başka hiç bir ülkeyle nükleer santral anlaşması yapmasına izin vermez. Erim bir dönem Fransızlarla nükleer santral pazarlıkları yaptığı için yıllar sonra bile olsa cezalandırıldı.” Malumunuz, Akkuyu nükleer santralı Rusya’yla ortaklaşa yapılmıştı. Daha sonra medyaya düşen haberlere göre Rusya Akkuyu’yu kendisine ait askeri bir üsse dönüştürmek istemişti. Hatırlatayım dedim.

*NATO  Madde 5- Bir NATO üyesine yapılan silahlı bir saldırı, tüm üye ülkelere yapılmış sayılır ve diğer üyler, saldırıya uğrayan ülkeye yardım etmekle yükümlüdür. Bu yardım, askeri güç kullanmayı da içerebilir.  

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *