İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5099 %0.01
49,4910 %-0.22
5.768,99 % 0,28
89.303,10 %-3.853
Ara

İsrail İran'a saldırırken Kürecik'ten ne haber?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
İsrail İran'a saldırırken Kürecik'ten ne haber?

7 Ekim 2023'teki Hamas'ın İsrail'e dönük ani ve beklenmedik füze yağmuruyla başlayan İsrail-İran gerginliği dün sabaha karşı İsrail'in İran başkenti Tahran'a ve ardından ikinci dalgada birçok kentteki nükleer ve askeri tesise yönelik geniş çaplı saldırısıyla savaşa dönüştü. İsrail,  İran'daki bu görülmemiş saldırıyı benzer örneklerdeki gibi 'kendi bekasına dönük önleyici saldırı' konsepti ile açıklarken, İran da saldırıya İsrail'e gönderilen 100 kadar İHA ile cevap verdiğini ve bunun bir başlangıç olduğunu   arkasının geleceğini açıklayarak kırmızı intikam bayrağını göndere çekti.

İKİ YÜZLÜ ABD VE VURUCU GÜCÜ İSRAİL

Oysa,  ABD ve İran nükleer konuda müzakere halindeydi ve 15 Haziran'da da heyetler Umman'da bir araya gelecekti. Demek ki, ABD beklendiği gibi iki yüzlü hareket ediyormuş ve İsrail'in saldırısını da bilmiyormuş olamaz! ABD'nin Suriye'yi merkezine alan yeni Ortadoğu stratejisindeki stratejik ortağının İsrail olduğu açık. İsrail, anlaşılıyor ki, 7 Ekim 2023 Hamas saldırılarını tıpkı ABD'nin "11 Eylül’ü" gibi değerlendirip kısa ve orta vadeli hesaplarını hayata geçirmek için ABD'nin de desteğiyle harekete geçti. Gazze'deki insanlık dışı etnik temizliğe yönelik dramatik gelişmeler, Lübnan'a dönük destabilizasyon,  Suriye'nin askeri üs ve tesisleri ile araçlarının yönetim değişikliği sırasında etkisiz hale getirilerek bir çeşit boyunduruk altına alınmasının ardından şimdi de doğrudan İran'a dönük görülmemiş saldırı. Aslında bu saldırı,  İran'ın Suriye, Lübnan ve Filistin'deki vekalet unsurlarının bertaraf edilmesinin ardından beklenmedik bir saldırı değildi. Anlaşılıyor ki, İsrail ve ABD, CIA ve MOSSAD bu saldırı öncesinde uzun süre istihbari çalışma yürütüp saldırı hedeflerini nokta nokta belirlemiş. Tabii 1979'da İran'daki "İslam Devrimi" ardından başlayan neredeyse yarım asırlık ambargo sonucunda İran'ın hava gücü ve hava savunma sistemlerinin zafiyeti de buna eklenince Tahran ve ardından diğer önemli kentlere; Isfehan, Tebriz,  Kirmenşah, Hamedan, Loristan, Şiraz'a yapılan iki dalga halindeki geniş çaplı saldırılarda İran basınına göre ben bu yazıyı kaleme dün akşam saatlerinde alırken 78 kişi öldü,  329 kişi de yaralandı. Irak sınırındaki Hüsrevi Sınır Kapısı'nın da İsrail'ce vurulması, saldırının bölgesel boyuta sıçraması endişesini beraberinde getirdi.

İsrail'in nükleer plandaki tesisler ile askeri hedeflere dönük saldırıları sırasında üst düzey askeri yetkililerin yanında altı üst düzey nükleer bilim insanı da yaşamını yitirenler arasında yer alıyor. Devrim Muhafızları lideri Hüseyin Selami,  Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, dini lider Hamaney'in danışmanı Ali Şemhani, Acil Durum Komutanlığı Başkanı G. Ali Reşid, Füze Programı Sorumlusu Emir Ali Hacızade de ölenler arasında.

ANKARA'NIN DÜŞÜK YOĞUNLUKLU TEPKİSİ VE SANKİ KÜRECİK PATAGONYA'DA!

Bütün bu gelişmeler olup biterken,  istihbari açıdan bihaber olduğu anlaşılan Ankara'dan saatler sonrasında gelen ilk tepkiler,  sanki İran'a sadece 700 km uzaklıktaki ve amacı İran'dan kaynaklı bir hava saldırısı hareketini izleyip ilgili önleyici birimlere haber verme işlevi olan entegre pozisyondaki Kürecik Radar Üssü yokmuş gibiydi! Milli Savunma Bakanı,  Genelkurmay Başkanı ve MİT Başkanı ile bir araya gelen Dışişleri Bakanı Fidan'ın açıklamasındaki önemli cümle şöyle:

“ABD Başkanı Trump’ın nükleer müzakerelere ilişkin başlattığı sürecin ilerletilmesi,  nükleer anlaşmazlığın yol açtığı ihtilafın çözülmesi için tek yöntemdir.  Diplomasi,  savaşın tek alternatifidir.”

Fidan,  sanki ABD doğru bir yoldaymış, -yukarıda altını çizdiğim gibi- iki yüzlü değilmiş de İsrail,  ABD'ye rağmen İran'a yönelik saldırıları yapıyormuş gibi bir izlenim veriyor! Oysa gerçekler bambaşka. İsrail'in ABD'nin haberi olmaksızın İran'a görülmemiş bir saldırıda bulunması mümkün değil. Bu saldırı,  tam tersine Pentagon'un Ortadoğu’da adım adım geliştirdiği ve maalesef bizim de (Erdoğan yönetiminin) yancısı durumuna geldiğimiz oyun planının en son halkasıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri ise teorik olarak doğru bir "kalıp" ama maalesef adeta bir yasak savma kabilinden, o kadar:

“İsrail'in komşumuz İran'a düzenlediği saldırılar uluslararası hukuku hiçe sayan apaçık bir provokasyondur.”

'DOSTUM' TRUMP!

Ankara'nın nispeten tolerans kokan dilini değiştirip "Acaba dostum Trump ne der?" kaygısından sıyrılarak duruşunu gözden geçirmesi gerekir. Bunu Erdoğan ve talimatıyla hareket eden Fidan yapabilir mi? Maalesef,  zor gözüküyor.  Olan da Türkiye'nin prestijine oluyor.  Erdoğan'ın "eski Türkiye" dediği günlerdeki Dışişleri olsaydı İsrail-İran çatışmasında Türkiye,  Irak-İran sahasındaki gibi, Suriye-İsrail çatışmasındaki gibi "arabulucu" olabilirdi. Şimdi ise maalesef "arada kalan" oluyor! Dış politika kişisel dostluk ilişkileriyle yürümez. Dış politikada ebedi dostluk ve düşmanlık da yoktur,  çıkarlar vardır. Türkiye, ulusal çıkarlarını kutuplaşmayı sona erdirip ulusundan aldığı güçle hayata geçirebilir.

HÜKÜMETE KÜRECİK SORULARI

Peki,  İsrail, ABD'nin ve koalisyonunun uluslararası desteğinde İran'a saldırılarda bulunurken Malatya'daki Kürecik Radar Üssü'nde durum nedir? Bu radar üssündeki istihbarat faaliyetinin İsrail-İran çatışmasında saldırının ilk günündeki rolü nedir? İkinci dalgadan sonra da saldırılar yeni dalgalarla sürerse Kürecik Radar Üssü nasıl bir rol oynayacaktır? İşlevini yerine getirecek midir?

Bu noktada şu bilgiyi paylaşayım: Kürecik Radar Üssü,  ABD'nin.  Fakat,  ABD, buradaki füze izlemeye dönük ve aynı zamanda muhtelif lokasyonlardaki ve gemilerdeki hava savunma sistemlerine entegre olan unsurları "ABD'nin milli katkısı" olarak NATO emrine vermiş durumda. Bu durumda, NATO üyesi olan Türkiye'nin bu üste olup bitenleri bilmesi,  izleyebilir olması gerekir. Pekı bu oluyor mu? Çıkıp bir yetkili "oluyor" dese de içimiz rahatlasa... Orada Türk askeri görevliler var mı? Çıkıp bir yetkili, "Elbette var" dese de içimiz rahatlasa... Peki,  ABD'nin milli katkısı ile NATO kullanımındaki üste elde edilen bilgilerin resmen olmasa da ABD marifetiyle İsrail'in de elinde olmayacağını kim söyleyebilir?

Hükümete sorularım açık ve net: 1)İsrail'in İran'a dönük saldırıları bağlamında Kürecik Radar Üssü'nün konumu nedir? 2)Kürecik Radar Üssü'nün iki saldırı dalgasında bir işlevi oldu mu, İsrail-İran çatışmasının sürmesi durumunda olacak mı? 4)Bunun Türkiye'ye nasıl bir etkisi olacak? 5)İsrail-İran çatışmasının derinleşmesi durumunda Konya'daki NATO üssünde bulunan AWACS uçakları olaya dahil olursa tavrınız ne olacak?

Şu notu da düşmezsem olmaz: Türkiye ve İran,  Osmanĺı ve Cumhuriyet döneminde 1639'dan bu yana sıcak bir çatışma içine girmedi. Birbiriyle temkinli bir komşuluk içinde olageldi. Ancak,  açık ki İran için Kürecik Radar Üssü bir hedef. Bu bağlamda da Kürecik Radar Üssü Türkiye için de bir risk denilebilir.

İSRAİL'İN İRAN'A SALDIRISINDAN ÇIKARACAĞIMIZ BİR DERS VAR

Öteyandan, İsrail'in İran'a yönelik saldırısı gösterdi ki Türkiye'nin güçlü bir hava kuvvetine ve güçlü bir hava savunma konseptine gereksinimi vardır. Hükümetin aklını başına alıp ülkenin kurucu ve cari birinci partisine adeta düşman hukuku uygulayarak iç cepheyi zayıflatacağına, her türlü tehlikeyi ve saldırıyı bertaraf ederek boşa çıkaracak nitelikte bir hava savunma sistemi kurması ve gerektiğinde ulusal çıkarlarını ve onurunu koruyacak güçlü bir ordu oluşturması gerekir. İsrail'in İran'a dönük saldırıları ister istemez bana bunları da düşündürdü. Unutmayalım ki, Kıbrıs Barış Harekatı'nda bu ulus Cumhurbaşkanı Korutürk'ün liderliğinde ve Ecevit’in  Başbakan, Erbakan'ın Başbakan yardımcısı olduğu bir koalisyonun etrafında kenetlenmeseydi bambaşka bir tabloyla karşılaşabilirdik. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *