İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5180 %0.03
49,5811 %-0.04
5.776,40 % 0,41
91.246,01 %-1.879
Ara

Seçmeli öfke ve kutsal sınırlar: Batı’nın büyük ikiyüzlülük operası

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Seçmeli öfke ve kutsal sınırlar: Batı’nın büyük ikiyüzlülük operası

Uluslararası hukuk, Batı’nın elinde artık evrensel bir değer değil; kime uygulandığına göre değişen bir baskı aracı. Aynı eylem Rusya yaparsa işgal, İsrail yaparsa “gerçeklik”; PKK teröristtir ama YPG adıyla Batı’nın kara ortağıdır. Türkler masaya barış koyduğunda dışlanır, Rumlar masayı devirince ödüllendirilir. Bu, kural değil; çıkar düzenidir.

Yusuf Kanlı

Uluslararası diplomasinin görkemli opera salonunda perde hiç inmez. Açılış sahnesi egemenliğe ağıtlarla başlar, ardından uluslararası hukukun görkemli senfonisi gelir; finalde ise yalnızca “yanlış üniforma” giymiş olanlara yöneltilen yüksek perdeden yaptırım aryalarıyla kapanır. Kırım’dan Gazze’ye, Golan Tepeleri’nden Grozni’ye, şimdi de Şam’dan Diyarbakır’a kadar Batı’nın ikiyüzlülüğü o kadar kalın bir sis perdesiyle kaplı ki, sabah brifinglerinde diplomatlara yan etki olarak ironi takviyesi verildiğinden şüphelenmemek elde değil.

Sınırlar kutsaldır — tabii ihlal eden dost bir ülkeyse. İşgal kınanmalıdır — tabii işgal Amerikan mühimmatıyla yapılmıyorsa. Savaş suçları affedilemezdir — yeter ki işleyen kişi sonradan “stratejik ortak” etiketiyle paketlenmiş olsun. Terör örgütleri mi? Eğer hedef doğruysa, makyajlanır, “yerel savunma gücü” haline getirilir.

Gazze ve Kırım: Hangi savaş suçunu tercih edersiniz?

2014’te Rusya, Kırım’ı ilhak ettiğinde Batı adeta ağıtlar yaktı. “Uluslararası hukukun ihlali!” dediler. “Sınırlar zorla değiştirilemez!” AB zirveleri, NATO toplantıları, yaptırımlar ve akademik konferanslar peşi sıra geldi.

Sonra 2019’da, Trump bir tweet attı ve İsrail’in 52 yıldır fiilen işgal ettiği Golan Tepeleri’nin artık resmen “İsrail toprağı” olduğunu ilan etti. Bir anda uluslararası hukuk rafa kalktı, yerine “sahadaki gerçekliklerin tanınması” adı altında keyfiyet geldi. Tel Aviv’de kadehler kalktı.

Gazze’de bombalanan çocuklar “trajik yan etkiler” olarak görülürken, Ukrayna’da vurulan her sivil bir aziz ilan edildi. Batı için Gazze’de ölen çocuklar istatistik, Donbas’ta ölenler manşettir.

Batı, uluslararası hukuku gerçekten umursamıyor değil — sadece kendi çıkarlarına göre yorumluyor. Adalet bir anayasa değil; bir “kullanım sözleşmesi.” Koordinatlara göre değiştirilebilen bir “şartlar ve koşullar” metni.

Türkiye ve Batı: Teoride müttefik, pratikte ihanet

Sözde NATO müttefiki Türkiye, pratikte Batı için gözden çıkarılabilir bir taşeron gibi. Batı, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterdiğini söylerken, aynı anda PKK’nın kolları olan YPG/PYD’ye tırlar dolusu silah gönderiyor.

PKK, ABD ve AB tarafından terör örgütü olarak tanınıyor. Ama bir anda kamuflaj değiştirip “halk savunma birliği” oldu, birden “güvenilir kara ortağı” ilan edildi. Aynı örgüt; sadece yeni logo, yeni basın danışmanı.

Türkiye, yanan askerlerinin acısını yaşarken; Washington’da basın toplantıları yapılıyor, “insani yardım” konvoyları gönderiliyor — içinde bazen radyo, bazen de Stinger füzesi.

Bir NATO müttefikinin ölümcül güvenlik tehdidi, diğerinin savaş piyonuna dönüşmüşse bu ittifak nasıl sürdürülebilir? Türkiye, Teksas’ta ayrılıkçılara yardım etseydi, ABD Ankara’yı yerle bir ederdi.

Tamam, fazla kızmayalım kendi çıkarını Türk milli çıkarlarından önde ve üstte gören “müttefiklere”… Ne yerli ve milli milliyetciler gördük biz, dün “bebek katili” dediği, ip attığı ağırlaştırılmış müebbet mahkumuna bugün “kurucu önder” deyip TBMM’de kürsü öneren.

Şam’da yeni oyun: IŞİD’li devlet adamına dönüşürse

Bir zamanlar IŞİD saflarında sivilleri katletmiş, Türk askerlerini yakarak öldürmüş, savaş suçlarıyla anılmış bir figür bugün Batı tarafından “istikrar sağlayıcı lider” olarak pazarlanıyor. IŞİD geçmişi bir anda “karmaşık Suriye gerçeklerinin ürünü” olarak yeniden yazılıyor.

Analistler onu “pragmatik”, “karizmatik”, “barış süreci için gerekli figür” diye pazarlıyor. Kimi medya organları onu “Suriye’nin aradığı güçlü adam” ilan ediyor. Elbette öyle! Zira Batı diplomasisinde dünün canisi, bugün petrol çıkarlarını garanti altına alırsa “vizyoner lider” oluverir.

Peki bu yeni lider, Şam rejiminin 2022’deki Rusya’nın Kırım ilhakını tanıyan kararını geri mi alacak? Yeni patron Trump’ın gözüne girebilmek için? Bu U dönüşü çok da şaşırtıcı olmaz.

Elbise değiştirilip, kravat takılınca daha az mı terörist olunuyor? Ya ellerdeki kan?

Kıbrıs: Bir tarafa AB, diğer tarafa tecrit

Kıbrıs Cumhuriyeti 1960’ta iki toplumlu ortaklık devleti olarak kuruldu. Ama 1963’te, Rum liderlik Türk ortakları devletten silahla attı. 103 köy boşaltıldı, yüzlerce Türk Kıbrıslı katledildi.

1968’den beri Türk tarafı masaya döndü. Denktaş gitti, Talat geldi. Talat gitti, Akıncı geldi. En sonunda 2017 Crans-Montana’da da Rumlar siyasi eşitliği yine reddetti.

2004 Annan Planı… Türkler “evet”, Rumlar “hayır” dedi. Batı ne yaptı? Barış isteyenleri cezalandırdı, planı bozanları AB’ye aldı.

Bugün Rum yönetimi BM’de “Kıbrıs’ın tek temsilcisi” gibi davranıyor, Türkler ise tecritte. Tanınmıyor, doğrudan ticaret yapamıyor, uluslararası organizasyonlara katılamıyor.

Tek dünya, çoklu kurallar

Batı Ukrayna’nın sınırlarını kutsal sayıyor ama Suriye’ninkileri hiçe sayıyor. Teröre karşı savaşıyor ama teröristleri silahlandırıyor. Türkiye’den uluslararası hukuka saygı bekliyor ama Türk Kıbrıslıların haklarını hiçe sayıyor. Hukuku savunuyor ama istisnaları yönetiyor.

Bu bir liderlik değil. Bu, stratejik çıkarlara göre doğaçlama oynanan bir “hukuki caz konseri.”

Final perde: Kimin terörü kutsal, kimin direnişi meşru?

Küresel Güney biliyor. Türkiye biliyor. Suriyeliler, Filistinliler, Ukraynalılar biliyor. Herkes biliyor. Belki sadece Brüksel’deki lobi salonlarında alkış tutanlar hâlâ bilmiyor.

Batı bu ikiyüzlü düzene devam ederse, sadece müttefiklerini değil, ahlaki zeminini de kaybedecek. Çünkü bir kere bazı işgallere “haklı,” bazı teröristlere “kullanışlı,” bazı hukuka “esnek” derseniz; artık kurallara dayalı bir dünya düzeni kurmuş olmazsınız.

Sadece değerlerin fiyatla değiş tokuş edildiği bir etik pazarına dönüşmüş olursunuz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *