İstanbul
Açık
29°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,8672 %0,61
47,5837 %0,68
4.375,32 % -0,55
118.014,11 %-3.864
Ara

Seçimle gelip diktatör olanlar kafayı yiyorlar

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Seçimle gelip diktatör olanlar kafayı yiyorlar

Tarih boyunca zaman zaman uluslar ve toplumlar baskı, kötü yönetim, görevi kötüye kullanma, kamu kaynaklarını kendi çıkarları için kullanma ve zulme karşı hep değişim ve yenilenme aramış, kendisine daha iyi bir yaşam, daha düzenli bir kamu servisi, daha namuslu bir yönetim, daha demokrat bir politika ve adil bir yönetim umudu vermiş olan bazı kişilerin arkasına düşmüşlerdir. Bu kişiler kendilerini bir kurtarıcı gibi pazarlamayı bilmişler, halkın kafasında yarattıkları hayali dürüstlük ve işbilirlik imajı ile onların tüm rüyalarını ve hayallerini olduğu kadar oylarını da almayı başarmışlar fakat sonuçta kişisel çıkarları uğruna ülkelerını batırmışlardır.

Çoğu kere evrim değil adeta devrim yapabileceği inancı ve belki de kararı ile iktidara gelen kişiler, asıl duygu ve niyetlerle ise başlayabilirler. İlk olarak kendilerine rakip olanların ayaklarını kaydırmakla uygulamaya geçerler, bir kaç kötü örneği hızlı kararlar ve yargılamalarla cezalandırırlar. Bazan yanlışlıklar ve acemilikler, hatta haksızlıklar da olsa, halk büyük bir umutla, daha iyi günler göreceğiz beklentisi ile bu haksızıklıkları görmezden gellebilir ve yeni lideri alkışlamayı sürdürür. Herkes daha zengin bir ülke, daha parlak bir gelecek için ufak tefek yanlışlıkları, haksızlıkları onaylar ve ses çıkarmaz taa ki seçtiği kişinn yaptığı tahribat kendisine zarar vermeye başladığı zamana kadar.

İngiliz tarihçi ve politikacı Lord Acton’un gene tarihe geçmiş ve adeta eski deyim ile darb-ı-mesel olmuş şu sözlerini bir hatırlayalım.”İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır”. Çünkü iktidar olmanın doğası gereği yozlaşma gayetle kolay gerçekleşir ve tarih boyunca bunun pek çok örneği görülmüştür.

Bu konuyu araştıran bilimsel bir çalışma 2009 yılında: Brain: A Journal of Neurology  isimli sınır sistemine ilişkin araştırmalar yayımlayan akademik derginin  Şubat sayısında yayımlandı.İngiliz eski Dış İşleri Bakanı ve tıp doktoru Lord David Owen ile Amerikanın Duke Üniversitesinde Vehim ve Travmatik Stres uzmanı psikiatır Profesör Dr.Jonathan Davidson tarafından kaleme alınan araştırma son 100 yıl içinde Amerikan Başkanları ile İngiliz Başbakanlarının geçirdikleri sonradan ortaya çıkan kişilik bozukluklarını incelemişler. Lord David Owen çalışmalarını daha önce 2007 yılında kitap olarak yayımlamıştı.Tıpta “Hubris Syndrome-Aşırı Kibir Hastalığı” adı verilen bu kişilik bozuklugi uzun süre iktidarda kalan siyasilerin iflah olmsz bir ruhsal bozukluğa dönüştüklerini, hiç kimseyi dineleyen, görüşlerine itiraz kabul etmeyen, konuları iyi inceleyip öğrenmeden ani kararlar alan ve sonuçta ülkelerini felaketlere sürükleyebilecek yanlışlıklar yaptıklarını ortaya koyuyor. Makalenin kısaca bulgusu şöyle:

" Karizma, cazibe, insanları teşvik etme,ikna edebilme, vizyon genişliği, risk alma isteği, büyük idealler ve aşırı kendine güven-genel olarak başarılı liderlere atfedilen özelliklerdir. Buna karşın bu proflin bir başka yani ise; birden bire ortaya çıkan-kimseyi dinlememe veya söz dinlememe ve aniden düşüncesizce ve derinliğine inmeden; sonuçlarını düşünmeden kararlar alma yeteneksizliğidir.Bunun sonucu ise felaketle sonuçlanan bir liderliğe ve büyük çapta tahribata neden olabilmesidir".

Büyük devrim ve değişim sözleri  ile iktidara gelenler, zamanla para aşkının, lüksün, dalkavuk çevrenin, şakşakçılığın ve otoritenin esiri olmaya başlarlar. Yani iktidar bir kimsenin ahlaki yeteneklerini etkileyebilecek güç haline gelebilir. Böylece başlangıçta değişimi öngören etik değerler ve inançlar zaman içinde lüksün, iktidarın ve yağcı, yalaka dalkavuk şakşakçı çevrenin etkisiyle değişmeye başlarlar. Bu arada iktidarı kaybetme korkusu (paranoya) başlar. Öksürdüğünün bile manşet olduğunu gören, lüksün, şatafatın, gücün ve her istediğini elde etmeye alışmış, hiç kimseden saklamadığı sözlerinin adeta bir kanun haline döndüğüne tanıklık etmiş olan lider artık korkularının esiri ve iktidarı kaybetme korkusunun vehmi içine düşmüştür.Bu korku ile her türlü karşıt fikre yönelik  şiddete başvurur,hakimleri ve savcıları kendine bağlar muhalif sesleri kısacak her türlü korkutma sindirme yollarını seçer.Hele kendilerine rakip gördüklerini uydurma gerekçe ve siyasetin emrine girip guguk haline dönüşmüş, eski bir deyimle siyasetin metresi olmuş hukuk yoluyla hapse attıracak hale gelebilirler.

Yani politikacı giderek beyin kimyası bozulmaya yüz tutmuş, gerçeklerden uzaklaşmış, etiksel değerlerini kaybetmiş, kafasındaki hayali bir dünyada yaşamaya başlamıştır. O artık hakimi mutlaktır, parti onun her dediğini yapan bir araçtır, işine geldikçe parti üyelerinin fikrini almaya bile gerek görmez. Her konuda haklıdır, her sözü bir vecizedir. Yani artık kendisi devlettir kendi kafasında. Hiç bir itiraza tahammülü kalmamıştır.

Kişilik yapısı ile mutlak güç elde etmek veya gerçek lider olmak arasında bir bağlantı varmıdır? Araştırmalar baskı altında yetişen bazı kişiliklerde kızgınlık, aşırı duygusallık, ideolojik saplantı, zenginleşme hevesi ve hatta nefretin zamanla öne çıktığını belirlemişse de, baskı altında büyümemiş bazı diktatörlerin niye birer zalim haline dönüştüklerini tam olarak açıklayamaktadır. Kabul edilebilir tek açıklama bir ihtimal olarak “mutlak kontrol ve mutlak iktidar peşindeki kişiliklerin mental bir dengesizliğe eğilimleri olabileceği” yönündedir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *