Bu Ayrıntılar Dikkatinizi Çekti mi?

Evvelsi akşam çiçeği burnunda Kanada Başbakanı Mark Carney’in Beyaz Saray ziyareti uluslararası televizyon kanallarında haberlerin başköşesindeydi. Kanada’nın 24 üncü Başbakanı olan Carney, Mart ayında yemin ettikten sonra ilk ziyaretini seçim kazanmasındaki katkısı azımsanmayacak ABD ye yaptı. Carney deneyimli bir ekonomist olarak ülkesinin gündemini zorlayan ticari tarifeler konusunda, Trump yönetimi ile pazarlık masasına oturmak zorunda olmanın yükünü basına açık toplantıda hiç hissettirmedi. Ama basın mensuplarının sorularına cevap vermesine fırsat bile bırakmayan Trump’ın gerçek dışı iddiaları karşısındaki müstehzi hayretin yüzüne yansımasına engel olamadı. Laf ebesi Trump, girdilerinin yüzde 50 sinden fazlasını ABD den ithal eden Kanada Otomotiv sanayi ürünlerinin artık ABD tarafından ithal edilmeyeceğini açıkladığında yüzündeki istihza daha da belirginleşti. Demek Trump, Kanada’nın da bundan sonra ABD den otomotiv ürünleri ithal etmeyeceğin farkında bile değildi. İki ülke arasında ürün bazında yürütülecek müzakerelerin “it ürür; kervan yürür” mantığı ile bürokrasi eliyle sürdürüleceği belli. Zaten toplantıların kısmen başlamış olduğu da açıklandı.
“Sınır Tanımayan” Trump’a Satılık Olmayanı Hatırlatmak
Kanada ile ABD arasında, 2024 itibarı ile 762.1 milyar dolar değerinde bir ticaret hacmi bulunmaktaydı. Ancak Trump’ın başlattığı tarife savaşları nedeniyle bu yıl bu rakamın ne kadar düşeceği belirsizliğini korurken, Kuzey Amerika bölgesi içine dönmüş olan ikili ticaretin, Avrupa ve Uzak Doğuya meyledeceğinin işareti zaten çoktan belli oldu. Bu, tarifelerin ticaret saptırıcı veya kaydırıcı etkisi olarak ABD ye neye mal olacak hep birlikte göreceğiz. İkili görüşmelerde sınır bölgelerinde bulunan göllerdeki balıkçılık anlaşmazlıklarıyla, Colonial Pipeline üzerinden yapılan enerji ticaretinin ticari tarifeler kapsamı dışında nasıl müzakereye konu olacağı henüz belli değilken, basına açık toplantıda bir basın mensubu, Trump’a hala Kanada’nın ABD nin 51. eyaleti olması konusunda ısrarcı olup olmadığını sordu. “Sınır tanımayan” politikacı malum mimikleriyle kendisinin bir müteahhit (real estate developer) olduğunu ve Kanada ile ABD arasında adeta cetvelle çizilmiş gibi belirlenmiş olan sınırın kendisine hiç bir şey ifade etmediğini söyledi. Açıkçası Kanada ABD nin 51. eyaleti olursa, Büyük Okyanus'tan Atlas Okyanusu'na ve kuzeyde Arktik Okyanusu'na kadar 9,98 milyon km²'lik bir alanda, kendisi ve yandaşları için ne büyük fırsatlar olabileceğinden dem vurdu. Ballı kâr ve şahsi çıkar varsa, ulusal sınırların ve egemenlik hakkının ne önemi olabilirdi? “Pump baby Pump” diye çevre sorunlarını hiçe sayarak petrol üretimini teşvik eden Trump, asıl mesleği ile uyumlu olarak “kâr baby kâr ” açlığı ile hiç utanmadan Carney’e kuzey komşusu ile ilgili, şark kurnazı hesaplarını bir kez daha tekrarladı. Ama Kanada’nın deneyimsiz politikacı başbakanının cevabı hazırdı. “Bazı şeyler satılık değildir. İçinde şu anda bulunduğumuz Beyaz Saray ve Buckingham Sarayı bunlara birer örnek” dedi. Kanada’nın ABD ye verecek bir karış toprağı dahi olmadığını Trump anlayıp kabul etti mi? Pek anlaşılamadı. Ama sanmam.
Hayır, Diyebilecek bir Türkiye Var mı?
Dünyanın gözü önünde yapılan böyle bir görüşme Türkiye ve ABD arasında olsa, Ankara’da, Carney’nin, Trump’a verdiği cevabı verecek bir “ yerli ve milli” güç ve irade olup olmadığı sorusu aklıma takılıp, yüreğimi yaktı. Yoksa “yakın dost” Trump, geçmişte Rahip Bronson’u istediği gibi Türkiye’nin her hangi bir yerinden toprak istese, hemen verilir mi acaba diye endişe ettim. Ya Kanal İstanbul ile oluşacak adanın bir kısmı Trump’a ve yandaşlarına, bir başka müteahhit olan ABD nin yeni Ankara Büyükelçisi Thomas J. Barrack tarafından yapılacak bir pazarlıkla satılır mı? diye fena halde hayıflandım. Belki Kanal İstanbul adasının bir kısmını ABD ye veya NATO’ya bir askeri üssü açılabilmesi için TBMM ne danışmadan, kanun kuvvetinde kararname ile Meclise gelecek bir torba yasa içinde ittifak ortaklarının kabulü ile ama daha da önemlisi kamuoyuna sormadan, vicdanları bile sızlamadan tahsis ederler mi diye iliğime kadar titredim. Tabii bu arada bir başka ayrıntı daha merceğime takılıp beni bazı sorular sormaya zorluyor.
Tartus Limanı Ayrıntısı
Siyasilerin “kardeşim” diye sarılıp öpüşmesini düpedüz riyakârlığın en açık tezahürü olarak görüyorum. Ankara’nın yeni Suriye yönetimi ile neler yapmaya çalıştığının açıklanmasını beklerken, “ kardeşim Esat” tan sonra giden ağam, gelen paşam hesabı bir anda Ahmet El Colani’nin “kardeşim El Şara” haline gelmesindeki temel çıkarların kişisel ve ulusal boyutlarını öğrenmeyi istiyordum. “Katar Gazı yine mi gündemde? Sorusunu sorarken Tartus limanı işletmesinin Rusya’nın orada bulunan askeri üssünü bırakması halinde Türkiye’ye, daha doğrusu bir Türk firmasına verileceği haberi bir süre haberlere yansıdı. Ama son duyumlara göre Fransa Suriye’ye geri dönüyor. Hatta El Şara bu yakınlarda Fransa’da temaslarını sürdürüyor. Osmanlının 107 yıl önce çıktığı Suriye’ye, kısmen terörü engelleme, ama daha çok Yeni Osmanlı ruhu ile girdiğini biliyoruz. Ama demek ki yine girememiş. Çünkü 17 Nisan 1946 da askeri birliklerini toplayıp Suriye’den ayrılan Fransa, yine Doğunun cazip limanlarına yeniden dönmenin bir yolunu bulmuş durumda. Şimdi tekrar soruyorum bundan sonra Ankara için El Şara “El Şere” mi olacak?