Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk sigortalı işi v.s.

Bugün bir pazar yazısı kaleme alayım diye düşündüm. Gazetelerdeki pazar yazıları aslında suya sabuna dokunmayan yazılardır ama bu kez o rutinin dışına çıkmak gerekti!
İstanbul’u vurabilecek olası deprem senaryoları konuşulurken Kuzey Marmara'da Silivri açıklarında peşpeşe ve en büyüğü 6,2 olarak kaydedilen depremler yaşandı ve o sıralarda İstanbul’daydım. Depremden sadece 14 saat önce arkadaşım Av. Ülkü Caner ile gelmiştik. Yaşlı annem de herkes gibi çok korktu. Depremler gün boyunca sürdü. O akşam her çarşamba katıldığım MK Haber TV'deki, Gizem Fidan'ın hazırlayıp modere ettiği Yakın Plan'a stüdyoda katılmak için Nişantaşı'na geçerken Çağlayan Meydanı ve Hürriyet Tepesi'nde toplanan büyük kalabalıkları gördüm. Programda da birinci bölüm tabii depreme ayrıldı. Programcıların işi zor, çünkü burası Türkiye ve yayın akışı birçok kez sürpriz gelişmeler olunca haliyle değişiyor.
Anladığım kadarıyla 6,2'lik ve 5,9'luk depremler İstanbul merkeze uzak olduğu için yıkıcı etkide bulunamadı. Ancak gün boyunca, hatta ertesi ve daha ertesi günkü 3,3-4,9 arasındaki çok sayıda artçı deprem kuşkusuz özellikle 1999 depremi öncesindeki binaların temelini, kolon ve kirişlerini zayıflattı. Bu da aynı bölgedeki veya Doğu Marmara-Adalar hattındaki olası bir bırakın 7 ve üzerini, 6,5 civarındaki bir depremde bile yıkım demek, can ve mal kaybı demek. Nihayetinde, Marmara'da denizin içinde tek değil dört ayrı fay hattı olduğu anlaşılmış bulunuyor.
İstanbul'da etkili olacak bir deprem Türkiye'yi çok zor duruma getirir. Sanayinin, ticaretin kalbi bu kent. Verginin yüzde 60'ının toplandığı kent. Türkiye'nin uluslararası transit merkezi. İstanbul ve periferisi ülke nüfusunun yüzde 35'ini, sanayi üretiminin yüzde 80'ni barındırıyor.
ŞİMDİ BU TESADÜF MÜ?
Ne demek istiyorum? Merkezi idare Kanal İstanbul projesini sinsice yeniden gündeme getiriyor (CHPnin Milli Eğitim'den sorumlu başarılı ve örnek gölge bakanı Suat Özçağdaş'tan öğrendik; hükümet anlaşılan İmamoğlu'nu tutuklamayı Kanal İstanbul projesi için bir fırsat sayıyor; çünķü gelecek sene 10. sınıflarda okutulacak ve şimdiden yazımı ısmarlanan coğrafya kitabında söz konusu proje de yer alıyor)! Şu kadarını not edeyim; "Kanal İstanbul" değil, ülkenin en derin sorunlarından birisi olan bölgeler arası dengesizliği giderecek "Başka İstanbul'lar" gerekiyor nüfusumuzun üçte birinin toplandığı Marmara havasından uzaklarda...
İstanbul’daki su havzalarından Sazlidere'de hem de izinsiz girişilen 24 bin konutluk TOKİ projesi bunun göstergesi. İBB-İSĶİ projenin durması için tebligat gönderince araçsallaştırılan yargıdan İBB ve İSKİ'ye bir gözaltı dalgası daha!.. Dün yine şafak operasyonu... Operasyon İSKİ Genel Müdürü ile birçok üst düzey İBB bürokratına, tutuklu Ekrem İmamoğlu'nun özel kalem müdiresi Kadriye Kasapoğlu'na,
tutuklu Murat Ongun'un eşine kadar uzuyor.
Manzara dışarıdan bakıldığında şöyle gözüküyor: Sen misin TOKİ Sazlidere projesine tebligat gönderen! Al bakalım sana!
Bu böyle daha ne kadar gidebilir? Bir iktidar sandık gelene kadar ülkeyi daha ne kadar çıkmaza sokabilir, alt üst edebilir? Bir iktidar zaten sıhhatsiz ve alabildiğine kırılganlaşan ekonomiyi daha nerelere götürmek istiyor? Bir iktidar "devletin dini" adalete inançsızlığı daha ne kadar derinleştirebilir?
ÇOĞULCU DEMOKRASİDE GELMEK DE VAR GİTMEK DE…
Tabii olup biten herşey hakkında bilgisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın koltuğunu korumasından başka önemli hiçbir şey yok! Yeter ki o koltuğun erken veya zamanında yapılacak seçimlerde sahibi değişmesin! Oysa bütün anketler "yeter" diyor Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'a. Bütün anketler İmamoğlu içeride olsa da lehine büyük bir farkı işaret ediyor. Hatta anketler artık Cumhur İttifakı'nın bir kısım seçmeninin bile Erdoğan'a "yeter" dediğini işaret ediyor. Halkla, seçmenle inatlaşmak, demokrasiye turp suyu sıkmak, hukukun üstünlüğünü hırpalamak da neyin nesi oluyor? Çoğulcu demokrasinin olanaklarıyla iktidara geleceksiniz ama gitmemek için her türlü faulü yapacaksınız! Nasılsa hakem de benden yana diyeceksiniz! Bu nereye kadar gider? Ancak sandığa kadar. O sandık ergeç gelecek ve kırmızı kartı yiyeceksiniz. Gidene kadar da anlaşılan "Ekrem ağrıları", "CEHAPE ağrıları" çekerken memlekete, millete hiç acımadan faul üstüne faul yaparak güya iktidara tutunacaksınız ama nafile! Çoğulcu demokrasi, seçimle gelinip seçimle gidilen, sonra yine gelinebilip gidilebilen bir "serbest seçim" rejimidir. Demirel, Ecevit, Erbakan kaç kere gelip kaç kere gitmişti, hatırlayalım... Çoğulcu demokraside "geleyim ama hep kalayım, mutlaka kalayım" olmaz!
ERDOĞAN CHP SAYESİNDE MİLLETVEKİLİ VE BAŞBAKAN OLUYOR
Erdoğan'ın partisi 2002'de yüzde 34 ile tek başına iktidara gelmişti fakat Erdoğan milletvekili değildi. CHP o zaman bir milletvekilini kaybetme pahasına Erdoğan'ın milletvekili seçilmesi ve başbakan olabilmesi için Siirt'e ara seçim yapılmasının önünü açtı. CHP'nin yaklaşımı şuydu: Birinci parti olan bir partinin genel başkanı milletvekili ve başbakan olmalı... CHP'nin yaklaşımı "saf ve demokrat"tı. AK Parti o zaman Siirt'teki ara seçimde iki vekilliği de kazandı. CHP'nin milletvekili Dr. Ekrem Bilek yeniden seçilemedi. Peki Erdoğan, bugünkü iktidar, 31 Mart 2024'ten beri bütün anketlerde birinci parti olan CHP'ye, onun Cumhurbaşkanı adayı ve aynı zamanda bütün anketlerin işaret ettiği üzere müstakbel Cumhurbaşkanı İmamoğlu'na nasıl davranıyor? Saf ve demokratın zıttı neyse öyle... CHP'yi inanılmaz zorlamalarla 12 Eylül cuntacıları gibi budamak arzusuyla kayyım iklimine sokmak istiyor, İmamoğlu'nu ve çalışma arkadaşlarını içeri tıkıyor, herşeyine el koyuyor!
ERDOĞAN'IN SİGORTALI İLK İŞİ "CEHAPE"Lİ BELEDIYEDE
2002'den çok önceye, 1975'e götüreyim şimdi de sevgili okuru bu pazar gününde...
"Akıncı Gençlik"ten Recep Tayyip Erdoğan, amatör olarak futbol oynamaktadır. İstikrarlı ve kurumsal bir kulübe geçip futboldan ekmek de yemek istemektedir. İETT'ye geçmek ister. Orada işçi kadrosunda gözüküp İstanbul 1. Amatör Küme'nin iddialı kulüplerinden İETT'nin futbol takımında oynayacak böylece, futbol oynayarak maaşını da alacaktır.

Tabiî R.T. Erdoğan, bunun için usulen bir sınava da girer. TC İstanbul Belediyesi-İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün (İETT) hazırladığı sınava girme belgesinde
8 aday sıra no'lu Recep Tayyip Erdoğan'a verilen işçi alım sınavına katılma belgesinde şöyle deniyor:
"Yukarıda fotoğrafı ilişik adayın 15.10.1975 tarihinde saat 9.00'da yapılacak işçi müsabaka sınavına katılması uygun görülmüştür."
Genç R.T. Erdoğan, "sınavı kazanıp" İETT'ye girer. O sırada İstanbul Belediye Başkanı CHP'den seçilen Ahmet İsvan'dır (1973-1977). Yani, Erdoğan'ın ilk sigortalı işi CHP'li belediyededir. Kendisinin bugünkü deyişiyle ilk sigortalı ekmeği "CEHAPE"li belediyeden yemiştir. Hem de işçi kadrosunda gözüküp futbol oynayarak.

1975'lerde ben lise sondaydım. Erdoğan'ın İETT'den takım arkadaşı olan muhitten abimiz rahmetli Aşur'un kardeşi Arzuman ile de ben 50. Yıl Şişli Çağlayan Lisesi futbol takımında birlikte oynuyorduk o tarihlerde. Bugünün Cumhurbaşkanı Erdoğan'a o zamanlar "Tayyip" deniyordu. Gazetelerdeki maç kadrolarında da adı "Tayyip" olarak yazılıyordu. Tayyip, en uzun süre İETT'de forma giydi. Aşur dışında muhitten çocukluk, okul arkadaşlarım olan Servet (abisi Serdar GS, Sarıyer vb. Süper Lig'in takımlarında da forma giydi), Atilla, Kemalettin de Tayyip'le beraber İETT forması giydi. Ahmet, Atilla ve Kemalettin sonra profesyonel olarak devam ettiler futbola. Hala görüşürüz. Ortak arkadaşlar nedeniyle maç ve antrenman ortamlarında Tayyip'i çok görmüşlüğüm, selamlaşmışlığımız var ama o kadar... Kendisini yıllar sonra başbakan iken bir defa TBMM'de, bir defa da İstanbul’da davetli olduğum bir ödül töreninde gördüm. Erdoğan, başbakan iken İETT'den takım arkadaşlarını Ankara'ya çağırıp bir yemek verdi. Aşur'un vefatından önce de hastalığı süresince yakından ilgilendi. O meyanda vefalıdır. Fakat yediği ilk sigortalı helal ekmeği "CEHAPE"li İstanbul Belediyesi kuruluşu İETT'den yediğini maalesef unutmuş gözüküyor!

ERDOĞAN VE İMAMOĞLU'NUN DİPLOMASI HAKKINDA…
Bir not daha var düşmem gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilgili: Diplomasının olmadığına ilişkin ilk iddialar ortaya atıldığında o zamanlar yazdığım Odatv'de "Erdoğan'ın diplomasının olduğunu" kaleme aldım! Hatta o yazıyı şimdi Tele 1'in başında olan arkadaşım Merdan Yanardağ da o zaman sahibi olduğu "abc" haber sitesinde iktibas etti (Yanardağ ile ben İİTİA'nın en seçkin ve iddialı okulu Şişli Siyasal'dan, Erdoğan ise İİTİA'nın em sönük ve iddiasız okulu Aksaray İktisat'tan mezun).
Kimse bana İmamoğlu'na dönük skandal diploma iptaline dönük adımdan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın haberi yoktur vb. demesin! O kararı almayan fakülte kurulu by-pass edilip yetkisiz kurula karar aldırıldı! Ben "saf ve demokrat" bir yazar olarak Erdoğan'ın diplomasi hakkında bildiğimi, inandığımı yazdım. İçim huzur dolu. Bugün de o yazımın altına imza atarım. Peki başkalarının da İmamoğlu'nun anasının ak sütü gibi temiz ve helal diploması iptal edilmek istenirken içi huzur dolu mu?