Yeniden başlıyoruz
“Eskidendi eskiden…
Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken...
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.
Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.”
Eskimeyen bir mısra çağlayıveriyor, şiirinin ardından. İki gündür, dolu dolu bir 50.YIL MURATHAN MUNGAN! Yaş 70, Yıl 1975- Kitaplı yazar.
Eskimeyen, eskidendi deyip, artık yeniden başlıyoruz. Eskiden olan üzüntüleri bırakarak, yeniden başlıyoruz, hazır mıyız, diyen Murathan Mungan.
Ne kadar doğru, eskilerde bizi biz yapmak için zaten vardı. O zaman hepsine teşekkür ediyor ve serbest bırakıyoruz.

VEFA
-Biz, buraya birlikte geldik-diyor, boşuna değil iki gündür göz pınarlarımızın dolması, bazen de taşması.
TİYATRO DA SİNEMADA EDEBİYATTA HAYATIN İÇİNDE BİR MURATHAN MUNGAN
Bir bankanın yarışmasına katıldığı ismi ile yani Elma, gökten düştü. Hepsi okuyucunun başına. Alan aldı, alamayan… Ne dedi usta, söylediği tüm duygu sağnağı dâhil olmak üzere:
“Bu iş öğretilmez!
Bu iş anlatılmaz!”
Varsa Yaradanın lütfü ile tezahür eder, ediverir anlamazsın. Her şey içeriden dışarıyadır.
Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi. Fen Edebiyat Fakültesi-Sosyoloji Bölümü, başta Çağlayan ve Sibel Hocalar olmak üzere, Metis Yayınlarına, Müge ve Feryal Hanıma, iki gün boyunca yoğun çalarından dolayı sonsuz teşekkürler.

İKİ GÜN İKİ YÜZ GECE
Açılış günü, ilk oturumda aldığım söz ile erkenden teşekkürümü etmiştim. Sorum yoktu. Sorum nasıl olabilirdi ki? Her şeyi birlikte yaşadık! Birlikte ağladık, sabrettik, güldük, umutlandık! Yanılmadım! En son ikinci gün saat beşe doğru, adeta bir çay molası gibi elinde kâğıtlar ansızın çıkıverdi sahneye ve orada dedi, yeniden:
-Biz buraya birlikte geldik! Ben bugün burada olmamı, benden önce bedel ödemiş, acı çekmiş değerli yazarlara ve şairlere borçuyum.
Aslında Fatih Özgüven hocamızın “Murathan’n Dikkatleri” konu başlığı ile kendisini anlatırken ki yorumunda bahsettiği gibi: Dikkat ve Şefkat bütünlüğü.
İnsan, olabilmenin-olmaz ise olmazları- da değil midir, aynı zamanda.
Çünkü iyi bir yazar, çok iyi bir gözlemcidir. Ama Murathan Mungan gibi kin tutmayanı, paylaşımcı olanı azdır. Hırsı kendine, kendine geliştirmeye yönelik olanı, azdır.
Biz, bizi biliriz.
Evet, açılış günü sadece teşekkür konuşmamda ifade ettiğim gibi:
Herhangi bir olayda üç gün yasaklar, ertelemeler, bugün bile güvenlik nedeni ile Üniversitede eğitim yok ama biz buradayız! Peki, afet için bize sosyallik ertelenirken bizi kim düşünüp, önlem çalışmaları yapıyor. Dolayısı ile bugün burada yer-gök oynarken, Murathan Mungan bizi bir araya getiriyor. Yani Edebiyat. Geçtiğimiz gün Hilmi Yavuz, hocamızın imza gününde dedi gibi: Biz şiiri unuttuk!
Esasında değerlerimizi, unuttuk. Unutturulmasına da müsaade ettik.
Bu bir nevi Murathan Mungan’n yasaklı dönemde, paragrafları çıkarılmaya çalışılan Tiyatro eserine verdiği cevabın, cevabıdır:
-Efendim, bugün bir cümle yarın iki cümle… Gerektiğinde her olguya karşı korkusuzca noktayı, yerinde koyabilmeli insan. Başta acıtacak olan duygu en azından başta ve kısa olacaktır. Uzattıkça yaralamayacak, kafa da gereksiz yer tutmayacaktır. Bu bir duruştur. İşte bu yüzden Murathan Mungan gibi olanlar iyi ve sıkı bedel öderler. Arkalarında kendilerine olan inançlarından başka hiçbir şeyleri yoktur.
İyi ki de yoktur, geçen Hrant Dink Vakfında –Lusine Hovhannisyan, dinletisi sonrası yine izlediğim belgeselinde, Değerli Hrant Dink’in dediği gibi: Su çatlağını bulur! Hep buldu, bulacak ama on yıl ama beş yıl. Hilmi Yavuz hocanın da dediği gibi –Şiirimin mürvetini gördüm- Yahut Murathan Mungan gibi, yaşarken görmek, en güzeli.
Ya birde Orhan Veli! Ona ne demeli!
Evet, engellemelere rağmen şiir burada dedim. Murathan Mungan, depreme bile karşı koyan güç yani –Kendine olan saygının bedelini almaya geliyor- Hakkı mı evet hem de gecikmiş hakkı!
Bir insanın Drama’dan Tiyatro ya Sinema sanatından Şiir’e, İnsan anlamak, okumak, sunmak gibi tamamen insani erdemleri taşıyor olması. Canının yandığını, duyumsaması yok saymaması dünya dönerken. İşte temel insanı değerler üzerinde kendisinin de ifade etmiş olduğu gibi “Kitaplı Yazar” olarak hayatının önemli yılı kabul ettiği, 1975, yılından bu yana tam koskocaman ELLİ KOCA YIL!

O yazılar kolay çıkmıyor. Yazan, üreten, sessizce takdir edilmeyi bekleyenler bilir. Ben, çok iyi biliyorum mesela. İki günlük sempozyumda mütevazı olmamam gerektiğini de hatırlattı bana Murathan Mungan. Herkesin yazabilmek için atölyelere üstelik para ödediği bir dönemde, kendime de aynaydı. Daha doğru bastırıldığımız olgular. Ama tabii bunda size yaşamınız boyunca refakat eden öğretmenlerinizin büyük payı var. Yarı yolda bırakanlarınız, kıskançlıktan yapışmış koltuklarından asla taviz vermeyenlerin bu kadar çok olduğu bir ülkede aksi mümkün mü? Elbette, hayır. Ve siz sürekli insan tarafınızla, iyi niyetli iseniz kazanmanız yüzde kaç olasılıktır. Zor olanı başarmak yazgılaştırılmıştır, maalesef ülkemizde.
Tıpkı Murathan Mungan’n dediği gibi çalışkan olmak, neden bu kadar konuşulur, sorulur. Dünyanın herhangi bir yerinde, bir başka yazarın çalışkanlığı konuşulmaz. Hatta bu kadar yazım dosyası bekletilmez. Çeken bilir, hekimden sorma!
Hayatımın en güzel sempozyumunu, Murathan Mungan’n ömrünün yetmişinci, yazım ve üretim hayatının ise ellinci yılında yaşıyorum.
Ayakta karşılıyor, ayakta alkışlıyorum.
Ne demiş değerli Tiyatro sanatçısı AyşeNil Şamlıoğlu’na. Yazar, gelmez. Yazarın, ayağına gidilir.
Kendi değerlerini, kendine olan inancını korumuş. Kin beslemeden üretmiş, naif yüreğinin sırça köşkünde tarihe tanıklık ettirmiş. Öteki, beriki demeden sarmış, duruşu bile tabiri yerinde ise klass Murathan Mungan.

Sayfalarca yazsam, anlatılmaz ama eğer deprem koşulları gereği önlemler, haftalardır toplum üzerinde yaşatılan olgular, bilinmezlikler, gereksiz durmaksızın vara yoğa artan söylemler arasında bir Edebiyat öğretmeni kalkıp, Yalova’dan “Eldivenler” ile Öğretmen dolabına, bir öğrencisi tarafından bırakılmış bir çift eldivenin sebebi sizsiniz, diyorsa.
Bir kız öğrenci iken annemden, babamdan sonra hep siz, vardınız diyebiliyorsa.
Bir başka kadın, mesleği olarak seçtiği Kütüphaneciliği, Murathan Mungan eserinden yola çıkarak, seçtiğini söyleyebiliyorsa.
Hep taktir ettiğim, bize bizi gösteren keşke her Edebiyat panelinde, tıpkı Bilge Karasu anmasında okuduğu şiir gibi, her değerli eser sahibinin şiirini/ nesrini biraz ondan dinlesek dediğim. Zor şartlarına rağmen Avrupa’da(Fransa) uğraşa, didine Murathan Mungan’ı tanıtmak için çabadan çok daha fazlasını yapabiliyorsa değerli Sylvain Cqvaiilles.
İşte tüm bunların öznesi olan Murathan Mungan, Mardin Beyaz Güvercinleri gibi sadece insana dokunmamış, kucaklamış, her kitabının, her eserinin, her rejisinin geçtiği yerde aile üyesi olmuştur.
Ne mutludur ki, Mardin’den Ankara’da cam kenarında bir sehpa da yarı karanlık günlerden şimdi sonsuz bir aydınlıkta.
Ve ışımaya, parlamaya devam edecek.
Ömrünü adadığı Edebiyatının ellinci yılında, kendi çağının ve sonrasının güzel yüreği. Yeni yaşında kutlu olsun!
İyi ki bizim ülkemizin çok değerli bir yazarı, düşünce adamı ve aydınısın.
EMEL SEÇEN
