Derevenk’ten Koramaz’a Vadiler Boyunca Kayseri


Bürüngüzlü Behçet Kemal, Develili Âşık Seyrani, Endürlüklü Ahmet Gazi Ayhan, Erkiletli Âşık Hasan, Tomarzalı Dadaloğlu, İncili Çavuş, Salurlu Kadı Burhanettin ve daha niceleri Kayseri’nin armağanı kültürel ve tarihi değerler. Kısa bir yolculukta bir vadiden diğerine giderek bu değerleri anıyoruz. Derevenk ve Koramaz vadileri ile yarılmış Kayseri’de bir yeraltı, bir de yerüstü şehri var. Ağırnas, Büyük- Küçük Bürüngüz, Talas ve birçok başka yer, yeraltı şehrinin parçaları. Yerin altı git git bitmiyor. Özellikle Ağırnas dünyanın en büyük mimari dehalarından biri olan Sinan nedeniyle daha büyük bir ilgiyi hak ediyor. Sinan’ın adı Merkür’de bir kratere verilmiş. Ama belki Kayseri’ye Kurşunlu Camii, birkaç çeşme ve külliyeden başka eser bırakmadığı için Ağırnas gereken özenden yoksun kalmış, Metin Sözen yol göstermişse de yıllarca şehirde görev yapan mülki amirler, sonradan milletvekili, hatta bakan olan belediye başkanları, Ağırnas’ı mamur edip, kalkındırmayı düşünmemiş. Oysa o toprağın mütevazı çocuğu Ahmet Bektaş, evrensel bir miras olan Sinan’la ilgili bulduğu her yayını okumuş. Edindiği bilgileri kendi yorumunu da ekleyerek anlatıyor, anlatıyor. Doğup, büyüdüğü evin altındaki kubbeli mağara odaların, Sinan’ın akustik bilgisinin kaynağı olabileceğini söylüyor. Gerçekten yeraltı mağaraları, acaba Sinan’ın cami mimarisindeki akustik becerisinde etkili olmuş mudur? Çocuğumuz yaşındaki Ahmet, bizi belediye otobüsü şoförüne emanet ediyor. Kafamızdaki sorularla ayrılıyoruz. Dün yani 9 Nisan, Sinan’ın 437. Ölüm Yıldönümü ve Mimarlar günüydü. Ağırnas’a, Kayseri’ye, Sinan hayranı Ahmet’e ve mimarlara kutlu olsun.

İnsan Canlısı Kayserili
Bir şehri yürüyerek ve kamu vasıtaları ile gezmenin sayısız faydası var. Kendi memleketiniz bile olsa gittiğiniz yerdeki insanların, yabancıya nasıl davrandıklarını görmek bana çok değerli geliyor. Nerelisiniz diye sorulduğunda, “övünmek gibi olması ama Kayseriliyim” diyen eşim dolayısı ile sonradan olma bir Kayseriliyim. Kayserinin merkezi hep eski cami, külliye, kümbet, çeşme ve medreselerle dolu. İşte o medreselerden biri olan Sahabiye medresesinin bulunduğu Sahabiye Mahallesi ailenin mahallesi. Kayseri’nin merkezi, kalabalık ama düzensiz değil. Ancak eskiyle yeni özensizce iç içe geçtiğinden, iç çekmeden dolaşmak mümkün değil. “Keşke yeni şehir kalenin dışına kurulsaydı. Keşke devasa otele, çevresinde bulunan Kayseri taşından yapılmış asır dide binaların dış cephesine benzer bir mimari uygulama zorunluğu getirilseydi” diye düşünmeden edemedik. Kayseri kalesi muhteşem. İçindeki müze de öyle. Selçuklu müzesi benzersiz. Hunat Hatun medrese, külliye ve camii kusursuz. Kapalı çarşının bir köşesine sıkışmış kalmış gibi görünen Atatürk evi, 102 yılın anılarını içinde saklıyor. Ev özenle korunmuş. Kayserili kadir bilir, Kayserili insan canlısı ve yardımcı. İnsanı yercesine incelemiyor, sadece konuşulanlara kulak kabartıp, dinliyor ve yol gösteriyor. Çoğu kez sorduğumuza değil, sormadığımıza cevap alarak yön ve yol bulduk. “İldem Tramvayı ile Doğu Terminaline gidin, Aktarma otobüsleri ile gideceğiniz yere ulaşırsınız” diyorlar. “Yol gösterenin çok olsun” deyince, “Allah razı olsun” cevabı hazır. Kayseri’de bulunduğumuz 4 gün, Kayserililerle hep karşılıklı iyi dilek ve hayır, dua teatisi ile geçti. Çünkü hep yürüdük, kaybolduk veya kamu vasıtalarıyla gezdik.
Tavlusun’un Tatlı Anısı
Derevenk Vadisi, Talas ve Tavlusun arasında yer alan ve sanki elle oyulmuşçasına güzel yalçın kayalıkların bulunduğu derin bir yarık. Güneşli bir günde vadide bir nehir kıvrıla kıvrıla akıyor. Yokuşları dik, uçurumları korkutucu. Ama vahşi görünümü doyumsuz. Vadinin oyduğu yerleşim yerinde erişmesi zor, yıkık, dökük Rum ve Ermeni kiliseleri ve manastırlar var. İki tane de camii. Saksıya soğan diken bir köylüye selam vermemle evine davet etmesi bir oluyor. Karısı da kendisi de bir çift insan yüzü görmekten mutlu, ısrarla bayramdan kalan tatlı ve gilaburu suyu ikram ediyorlar. Safinaz hanım, adını bildiğim çok eski bir aile dostu bürokratın akrabası çıkıyor. Tavlusunlular Cumhuriyet heyecanı ile okuyup, Ankara’ya göçmüş. Bir süre yazları geri gelmişler. Ama büyükler ölünce çocuklar, torunlar uğramaz olmuş. Taş evler yıkılmış, taş taş üstünde kalmamış. Dönüş yolunda otobüs beklerken bize seslenen Nevin Hanım, “ne olur bir saat sonra gelecek otobüse binin. Biraz laflayalım. Size gözleme yaparım” diye adeta yalvarıyor. ”Bakın buralar eskiden çok güzelmiş. Çeşmeler, kiliseler ve konaklar. Ama bizim insanımız hepsini yağmaladı. Bu kadar hainlik olmaz. Biz ister miyiz camilerimiz böyle tahrip edilsin?” diye ayaküstü bizimle dertleşiyor. Onu ailemin tanıdığı o eski bürokratın yeğeniyle telefonda konuşturuyorum. Nevin hanım çok memnun oluyor. Bizi dualarla yolcu ediyor. Yine şoföre emanet edilerek uğurlanıyoruz. Çocuklarından biri Hollanda’da mühendismiş. Tavlusun’u o çocuklar ve eski bürokratların torunları hatırlamalı ve elinden tutup kaldırmalı. Tavlusun Derevenk vadisinin bir vahşi güzelliği.

“Ali dağdır dağların hası; Sinesine yaslamış koca Talas’ı”
“Dağların Hası Ali Dağ”
Ali Dağ, Erciyeş’in yamacında yalnız bir dağ. Ama vaktiyle sinesine yasladığı koca Talas tarafından şimdi sıkboğaz edilmiş gibi duruyor. Aşağı Talas’taki yüksek yapılar, vadiye gökten düşerek saplanmış oklar gibi. Buna rağmen Osmanlı Sokağı denilen eski Rum Sokağı ilginç. Yıkıntı halinde bir kilise ve çeşme, ayağa kalkmaya çalışan bir kaç iş yeri var. Ali Saip Paşa Camii, Derevenk Vadisindeki yerini koruyor. Sokağın başında bir Çanakkale müzesi var. Müzedeki resimler, giysiler ve silahlar Çanakkale’ye Talas’tan gidenlerin tanığı gibi. Talas’ın Ata’ya duyduğu vefa müzede saklı ve canlı. Yukarı Talas’a tırmanınca, şimdi İl Gençlik Merkezine dönüştürülmüş olan eski Amerikan Koleji çevresinde, bağlık, bahçelik ve abartısız bir zenginlik var. Tek eksik dağın eteğindeki deniz. Malum Talas(Thalasa) Rumca deniz demek. Ama bu kadim yerleşim yerinin Kırgızistan’daki Talas’tan gelenler tarafından kurulduğu için bu adı aldığı söyleniyor. Tabii bu Talas’ın Rum geçmişini görmezden gelen bir açıklama. Kutsal Savaş anlamına gelen Mutalasa’dan türeyen bir sözcük olduğu da rivayetler arasında. Talas da, Kayseri’nin Derevenk ve Koramaz vadilerindeki diğer yerler gibi şimdiki durumundan daha özenli ve bakımlı olabilirdi. Bilinçsiz şehirleşmenin bir başka kurbanı da Talas. Belediyenin her yere ulaştırma hizmeti mükemmel. Ama bu Kayseri insanının sıcak ilgisinden değerli değil. Yukarı Talas’tan dönerken, bir genç kadın arabasını durdurup “bu yokuştan inmek tehlikeli. Sizi istediğiniz yere bırakayım” diyor. Sohbet koyulunca, Cemil Baba durağına kadar götürüyor. Arabadan inerken bu defa birbirimizi Tanrıya emanet edip ayrılıyoruz.

Gilaburu içtiğimiz ev

Ahmet Bektaş’la

Bu Sinan’ın imzası imiş

Atatürk evinden bir resim 1930