Eva’nın Kâbusu Şimdi Avrupa’yı Uykusuz Bırakıyor
Eva ve Witold ikinci Dünya Savaşının son yıllarında doğmuş, savaş sonrasının zorluklarıyla mücadele eden Polonya’da büyümüşlerdi. Ülkelerinin nispeten iyi günlerini AB ve NATO üyesi olunca görmek, onlar için çekilen zorlukların ödülü gibi olmuştu. Kosinski ailesiyle yolumuz 1970’li yılların başında kesiştiğinde henüz çok gençtik. Öğrenci evlerinin bulunduğu bloktaki çocuk bahçesinde çocuklarımız birlikte oynardı. Üniversiteye giderken zaman zaman minik Öykü’yü ona güvenle bırakırdım. Her ikisini ve Öykü’den az kabaca oğulları Witek’i çok severdik. Sonra Polonya’ya döndüler. Onlar için zor yıllar uzun süre daha devam etti. 1980’ler Polonya için hala kıtlık, yokluk, Sovyetler Birliği baskısının ve iç karışıklıkların egemen olduğu yıllardı. 1981 de onlara Amerika’dan ilaç, konserve ve kuru gıda gönderdiğimizi hatırlıyorum. 1990’larda ilişkilerimiz yaşam gaileleriyle kesintiye uğradı. Ama eski dost ve dostlukları hiç unutmadık. Yıllar sonra birbirimizi yeniden bulduğumuzda artık dört başı mamur bilim insanlarıydık. Witold ve Witek bizi İstanbul’da ziyaret ettiğinde çok mutlu olmuş, matematik profesörü olan Witold’e iki üniversitede seminer programı ayarlamıştık. Sonra 2014 yılının Mart ayında, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakına sadece birkaç gün kala Witold’ün aniden vefat ettiğini öğrendik. Çok, çok üzülmüştük.
Bir Başsağlığı Ziyaretinden Geriye Kalan
Gençlik günlerinin dostluğu, olgunluk yaşlarının dayanışmasına iyi bir zemindi. Tarihin iki kültüre armağan ettiği karşılıklı vefa ve saygıyı, o kötü günde sıcak bir dokunuşa çevirmek için 2014 Kasım ayında acılı Eva ve Witek’e bir başsağlığı ziyaretinde bulunduk. Birlikte birkaç gün hepimize iyi geldi. Witold’u andık. Aynı zamanda günlük siyasetin geleceğe nasıl yansıyabileceğini konuştuk. Yakın tarih Varşova’nın her köşesine derin acıların anılarından izler bırakmıştı. Tarihi yapılara veya büyüklü-küçüklü anıtlara turist gözü ile bakmak başka, sıradan bir sokak başında, bir zaman kaç kişinin Hitler veya Stalin’in ölüm ekipleri tarafından yok edildiğini, bir yakın dosttan dinlemek bambaşka olmuştu. Ülkesinin tarihini iyi bilen ve yakın geçmişi unutamayan Eva, bize çocukluğunu ve korkularını anlattı. Polonya önce Hitler’in SS güçlerinden, sonra da Stalin’in toplama ordusundan çok çekmişti. Ulusal gururları incinmiş, ümitlerini tank paletleri çiğnemiş, genç-yaşlı, çoluk-çocuk her kesim kurşunların hedefi olmuştu. Eva herhâlde savaşın son iki veya üç yılında dehşeti görmüş, ne anlayabildiyse onları anlamıştı. Yine de o günleri bize yaşamış ve hala yaşarcasına anlattı. Duyduklarını hafıza kaydındaki anıları, hep yaşamının kâbusu olarak canlı tutmuş, şimdi bunların gerçek olarak karşısına çıkmasına ramak kaldığını söylemişti.
Ochota’da Dinlediklerim ve Putin’in Dizginlenemeyen Tarih Takıntısı
Ochota, Varşova’da bir semtin adı. Orada bir öğlen yemeğinde buluşmuştuk. Sohbet sırasında, Eva şehrin doğusundan kıvrıla kıvrıla akan Vistül nehrini gösterip “bak Sema” dedi. “Nehrin karşı kıyısını görüyor musun? İşte Stalin orada Hitler’in şehri tamamen yakmasını bekledi ki, bizi Sovyet ordusu önünde diz çökmüş bir durumda teslim alsın”. Zaten hüzünlü gözleri iyiden iyiye buğulanmıştı. İşte tam o anda Kırım’ı ilhakına değinerek Rusya’nın daha neler yapabileceğini ve ülkesinin geleceği ile ilgili endişelerini dile getirmeye başladı. Anılarındaki izlere göre, o dönemde Ukraynalılar da az Polonyalının kanına girmemişti. Macaristan Stalin’in ordusuna katılmayı reddederken, Ukraynalıların Polonya’daki katliama katıldıklarını söyledi. Aslında muhtemelen bir Sovyet Cumhuriyeti vatandaşı olarak mecbur kalmışlardı. Ama Kırım, Ukrayna’ya bırakılmıştı. Şimdi Rusya tarafından geri alınması, sadece Ukrayna için değil, tüm Baltık için kötü bir geleceğin habercisiydi. Eva sıranın Polonya’ya geleceğini, hatta ötesine taşacağını düşünüyor, Rusya’nın daha da saldırganlaşıp, dizginlenemeyeceğinden korkuyordu. Vistül nehri, ona göre kanlı bir geçmişin tanığıydı. Eva Witold’den sonra sadece çocukları ve ülkesi için üzülüyordu. Şimdi bir de canı gibi sevdiği torunu Zoe’nin geleceğini düşünüyor. Ne yazık ki Putin, geçmişin hesabını sormaktan vaz geçmiyor. Krizi tırmandırıyor.
Tehlike Sınırları Aşılırken Eva’nın Kâbusu Gerçek mi Olacak?
Köprülerin altından bugüne kadar çok su geçti. Ama Baltık bölgesi, giderek daha gergin hale geldi. Polonya ve Rusya arasında hala 201 kilometrelik bir Kaliningrad koridoru var. Bu koridor, Polonya ve Güney Litvanya arasında sıkışmış durumda. Zaten Litvanya ve Polonya arasındaki sınır da karadan sadece 104, denizden 440 km. Estonya ve Rusya arasındaki sınır 294 km. Finlandiya Körfezinden başlayıp Narva nehri boyunca güneye dönen bu sınır, şimdi tehlikeli bir bekleyişte. Letonya ve Rusya sınırı ise 214 km. Bu sınır AB ve NATO’nun dış sınırı. Bir kibrit çakması ile yangın başlarsa, hemen AB ye sirayet edecek. Polonya ve Baltık ülkelerine olan Rusya tehdidi, şimdi artık AB ve NATO için geçerli. NATO birlikleri orada. Hepsinin gözü-kulağı şimdi Polonya’da, tüm Baltık bölgesinde ve Danimarka’da. Ama Danimarka’ya kadar ulaşan insansız hava araçlarına ihtiyaten şimdilik hükmü geçmiyor. Ateş önce düştüğü yeri yakacak. Ukrayna’nın durumunu an be an görüyoruz. Her yer harabe. Batı her türlü imkânı sağlıyor. Ama can, mal ve toprak kaybı önce Ukrayna’nın. Sadece silah ve para vermekle olmuyor. Eva’nın korkusu şimdi Avrupa ve NATO’nun kâbusu. ABD ise lafazan seyirci.
Artık Polonya’yı da Aşan Tehdit
Şimdi artık kendisini Ukrayna mültecilerine yardıma adamış olan Eva, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı Şubat 2022 de bana, “gördün mü neler oluyor. Dememiş miydim sana ben?“ diye bir mesaj göndermişti. Geçen hafta ona Putin’in Polonya ile ilgili sözleri ile Lavrov’un, Rusya’ya karşı savaş açıldığını iddia eden açıklamasını gönderdim. Eva’nın kâbusunun gerçekleşme ihtimali ürkütücü. Ama daha da ürkücü olan, bir AB ve NATO üyesi olan Polonya ve Estonya’ya sözle sataşmanın ötesinde sınır ihlali ile başlayan saldırıların, dünyayı üçüncü dünya savaşına ne kadar yaklaştırdığı. Putin son açıklamasında “Polonya topraklarının, Polonyalılara Stalin’in armağanı” olduğunu ve geri istemek haklarının bulunduğunu söylediğinde, gözlerimin önüne yine Ochota’da Vistül’ün karşı kıyısında, Varşova’nın yanıp kül olmasını bekleyen Sovyet ordusunun hayali geldi. Polonya ve Baltık teyakkuz halinde. Türk AWACS uçakları Letonya hava sahasında devriye uçuşunda. Danimarka da şimdi hava sahasını insansız hava aracı uçuşlarına kapadığını ilan ederken Putin’den yana esen rüzgârların, artık kurusıkı tehditten öteye geçtiğini hesaplamış olmalı. Aklıma yine Akif’in dizeleri geldi. “Geçmişten adam hisse kaparmış. Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”