42,7346 %0.04
50,2219 %0.06
5.943,97 % -0,32
86.881,25 %0.489
Ara

Koruma Kültürünün Olmadığı Yerde Muhafazakârlık

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Koruma Kültürünün Olmadığı Yerde Muhafazakârlık

Geçen hafta sonu iki günlüğüne bir kaçamak yapalım deyip Konya’ya gittik. Konya da İstanbul dâhil birçok şehrimiz gibi ecdadından miras kalan mimari mirasa sahip çıkmayan bir başka şehir. Muhteşem Selçuklu ve Osmanlı, hatta erken Cumhuriyet dönemi eserlerinin yanı başlarına inşa edilmiş özensiz ve ucuz binalar gözü rahatsız etmekle kalmıyor, aynı zamanda insana Türkiye’deki kökünden kopmuş muhafazakârlık anlayışını yeniden sorgulatıyor. Şehrin hem eski, hem de yeniyi barındırması, plansız ve hızlı şehirleşmenin hışmına uğraması başka, tarihi kimliğini kaybetmesi başka. Neyse ki Mevlana var. O bir inanç dünyası olmanın çok ötesinde şehrin her köşesine damgasını vurmuş olan ve dünyayı Konya’ya davet eden bir alamet-i farika.

İstiklal Savaşı Şehirliği ilgi ve geliştirilmeye muhtaç

“Nasıl Anlatsam? Nerden Başlasam?

İstanbul- Konya dört buçuk saatlik bir tren yolculuğu. TCDD servisi dakik, rahat ve temiz. Bir de anonslardaki İngilizce tercüme hatalarını düzeltseler söyleyeceğim hiçbir şey kalmayacak. Yoksa ele güne karşı “Turkey Republic Public Railways” kulağa pek hoş gelmiyor.    Konya geçen hafta sonu bizi pırıl pırıl güneşli ve çıtır çıtır serin bir günle karşıladı. Ancak 1896 yılında yapılan Tarihi Gar binasını utandıran yeni Gar binasının, şehrin muhafazakâr kimliğine aykırılığı hemen gözümüze çarptı. Ne yazık ki yeni bina 23 yıllık iktidar tarafından pek makbul kabul edilen 2.  Abdülhamit’in mirasına bile sahip çıkamayacak kadar muhafazakârlıktan uzak.  Çünkü o güzelim eski binanın ihalesini Alman Devletine II. Abdülhamit vermiş. Ayrıca o tarihte döşenen Eskişehir-Konya demiryolu rayları, 1898’de Konya üzerinden inşasına başlanılan Bağdat Demiryolu Projesi’nin başlangıcı olmuş. Oysa yeni bina Mart 2025 de hizmete girmiş. Taksi beklerken hep neden daha özen gösterilmedi? Yoksa ucuza mı mal edilsin istendi veya israfa kurban gitti? Diye düşünmekten kendimizi alamadık. Neyse ki sarı renkli şirin “İstasyon Lojmanları”, yahut “Alman Evleri” şimdilik hala orada. Ama özensiz eller o küçük evlere de ne zaman dokunup, onları yerle bir eder ve yerlerine yüksek binalar diker belli değil.

 

Konya’nın Dost Kalabalığı

 Şeb-i Aruz haftasında Konya bize iki güneşli gün verdi. Eskiyi özensiz yeniyle ikame eden şehir, temiz ve düzenli. Yerli bile olsanız, yabancıya sayıldığınız bir şehirde, yol, yön, yer soran bakışlarınıza hemen cevap vermeye hazır Konyalı samimi, candan ve sevecen. Konuşmaya ve sohbete hazır. Gece, gündüz tesettürlü, tesettürsüz kadın grupları geziyor, gülüyor ve birlikte yiyip içiyor. Çumra’dan gelmiş iki genç kadın kendi aralarında sohbet ediyor. Kulak misafiri oluyorum. “ bize muhafazakâr diyorlar. Ama her şehirde muhafazakâr da var; muhafazakâr olmayan da” deyince sohbetleriyle ilgileniyorum. Evet, onların muhafazakârlık anlayışı, kapanma değil, “yobazlık” ve “kaç-göç”. Oysa benim anladığım “koruma kültürü” bambaşka. İki genç kadın gecenin bir saatinde pastanede kahve içmeyi modernlik kabul ediyor. Öyle, ama bunu tesettürlü olarak yapınca modern ötesi oluyorlar. Örtünme giyim tercihi. Modernlik ise özgürce ve ölçüsüyle üzerlerinde baskı olmaksızın vakit geçirmeleri.  Mevlana Camii ve müzesinin çevresi hınç a hınç kalabalık. Panorama müzesi gezip görmeye değer bir mekân. Bir ekranda, düğmeye basmanızla şansınıza isabet eden Mevlana özlü sözleri size nerede ve kim olduğunuzu hatırlatıyor. Ancak İstiklal Savaşı Şehitliği geliştirilmeye muhtaç. Bina muhteşem, Konya’nın 1. Dünya, Çanakkale ve İstiklal savaşında verdiği on binlerce şehidin adı duvarlardaki panolarda. Ama müze özensiz. Hele Çin’de gördüğümüz Komünist Parti müzesinde canlandırılan savaş sahnelerini hatırlayınca, varoluş tarihini bile korumayan bir muhafazakârlık anlayışını sorgulamak gerekiyor.

Mevlevi bayrağı

Şeb-i Aruz ve Muhafazakârlık

Karahan Belediyesi Kültür Merkezinin 3000 kişiyi ağırlayabilen bir salonu var. Şehirdeki vakıfların düzenlediği ticari “Sema” törenlerine karşılık belediyedeki törenler, gerçek ve geleneksel. Kolay olmadı, ama son anda saat 20.00 de başlayan töreni izlemek üzere yerimizi aldığımızda, iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalıktı. Oysa henüz o gece daha “Şeb-i Aruz” gecesi bile değildi.  “17 Aralık çok daha kalabalık olur. Ama program aynı” dediler. Nitekim beklediğimiz gibi önce bir konuşma, sonra bir Ahmet Özhan konseri, Suriye’deki Mevlevihane’den gelen müezzinin sesinden bir Kur’an Televati ve nihayet İstanbul’da izlediklerimizden daha muhteşem bir “Sema” gösterisi başladı. Semazenlerin disiplini, inançtaki sevgi ve saygı algısı kadar, kelebeklerin uçuşu gibi dönmelerinin insana sessizlik içinde bir huşu telkin etmesi gerekir değil mi?  Hayır, işte hiç öyle değildi. İzleyiciler cep telefonlarıyla meşguldü. Gençler sıkılıp telefonlarından oyun oynadı. Bebeler bağırıp ağladı. Arkada oturanların gözünüzü alma ve onların gösteriyi izlemesini engelleme pahasına telefonlarıyla video çekimi yaparak anı tespit etmeye çalışmaları gecenin anlamından çok uzaklaşan bir kalabalığın varlığını gösterdi. Neredeyse 45 dakika geç gelenlerin bile salona alınması ise bana yine bizdeki muhafazakârlığın bir inanç şöleni geleneğini bile koruma, hatta korumadan öte saygı boyutu olmadığını düşündürdü.

Kelebekler ölmemeli. Meğer ömürleri bir günden uzunmuş.

Kelebeklerin Uçuşu ve Meram Anlatmak

Muhafazakârlığı ile bilinen Konya’nın, eski bir belediye başkanının adıyla anılan geniş caddesi, şehrin modern kısmı. Nalçacı Caddesini takip ederek 2015 den bu yana şehre renk getirmiş olan bir “Kelebekler Vadisi” var ki görülmeye değer.  Kelebekler vadisi bence Konya’da modernliğin merkezi gibi. Yapay tropikal ortamlarında uçuşan binlerce kelebek bir yaşam döngüsünün en güzel anlatımı. Sonra gidilebilecek bir başka yer Sille. Turizm geldi gelecek derken hayvancılığın bitirildiği bir başka yer Sille. Eski bir Rum köyü olması kadar, koruma altına alınmış bulunan Aya Elenia kilisesi görmeğe değer.  Sonraki durak bir doğa harikası olan  “kızlar kayası”. Meram’da ise ne bağ kalmış, ne bağbancı. Koruma kültürünün yok olduğu yer sanki Meram.  

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *